Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

4 dakika okunma süresi

29

Joker ve Batman: Zıt Kutupların Dansı

Gülmekten yarılacağınız bu içerikte, Joker ve Batman'in zıt kutuplar arasındaki dansını keşfedin! Kötülük, iyilik ve bolca kahkaha sizi bekliyor!

admin

3 ay önce

Joker ve Batman: Zıt Kutupların Dansı

Dark Knight’da Heath Ledger’ın harika Joker performansından aklımda kalan en önemli replik, Batman için söylediği “beni tamamlıyorsun” sözüydü. Düşünsenize, bu kadar karanlık bir dünyada birinin diğerine “seni tamamlıyorum” demesi, sanki bir aşk mektubunun ortasına post-it yapıştırmak gibi! Batman ve Joker, birbirlerinin tam zıttı gibi gözükse de, aslında biraz benziyorlar. Batman, kanunların dışındaki adalet arayışında, tam anlamıyla bir “süper dedektif” gibi. Ama bazen kendini o kadar kaptırıyor ki, yanlış suçluyu yakalamaktan daha çok, “ben buradayım, dikkat!” mesajı vermekte ustalaşıyor. Yani, kötü adamların peşinde koşarken, bir bakıyorsunuz ki, yılmaz koruyucu, bir masumun kafasına yumruk atmış!

Joker ise, tam bir muhalefet timsali. Zeki, eğlenceli ama kuralsız bir karakter. Onun kimliğini belirlemek, adeta bir bulmacadan farksız. Yazarlar, Joker’i her yazdıklarında yeni bir kıyafet giydiriyorlar. Keşke onun için bir moda haftası düzenleselerdi, “Gotham’ın En İyi Kötü Kıyafetleri” gibi! Bir bakıyorsunuz, bir sayıda palyaço, diğerinde ise bir anarşist. Ama bir şey kesin; Joker’in varoluş nedeni, Batman gibi suç savaşçılarının varlığı. Onlar olmasa, Joker’in de ne anlamı kalırdı? Sanki bir sahnede dans eden iki zıt kutup gibi; bir yanda Batman’in karanlık pelerinini giyen kahraman, diğer yanda Joker’in palyaço makyajı altında saklanan ruh hali.

Arthur Fleck: Bir Kahramandan Çok Daha Fazlası

Joker filminde, Arthur Fleck’in hikayesini izlerken, ona acıdığınız kadar, “bu adam ne yapmaya çalışıyor?” diye de düşünmeden edemiyorsunuz. Arthur, bir türlü hayatta kalmayı başaramayan, sürekli bir şeylerle mücadele eden sıradan bir insan. Yani öyle “süper güçler” falan yok, sadece bir palyaço ve birkaç psikolojik sorun. Kısacası, izlerken “Acaba ben de böyle bir hayat yaşasam, neler olurdu?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama hemen hatırlatmak isterim, bu soruların hepsi kötü birer komedi filmi senaryosu gibi! “Palyaçoların da derdi var” teması, bir anda kendinizi bir dramada bulmanıza neden olabiliyor.

Filmin karanlık atmosferi, sanki Gotham’a girdiğinizde bir bulutun üzerinizden geçiyor gibi. İlk sahnelerde, Arthur’un çöpler arasında kaybolması, “Acaba Batman de burada mı?” diye düşündürüyor. Ama hayır, Batman bu sahnelerde yok. O, yüksek binaların tepesinde, “Kalkın, ben buradayım!” diye bağırıyor. Gotham’ın karanlık yüzü, Arthur’un kendini buldukça şekil almasına yardımcı olurken, izleyici de ona empati yapmaktan kaçınıyor. Yani, “Ah, zavallı Arthur!” demek yerine, “Bu adamı daha fazla izlemek istemiyorum!” deyip, koltuğunuzda kaybolmak isteyebilirsiniz!

Sınıf Ayrılığı ve Şiddet

Film boyunca, sınıf ayrılığı üzerine yapılan vurgu, izleyiciyi düşündüren bir unsur. Zenginler, lüks içinde yüzüyor, fakirler ise çöplerin arasında hayatta kalmaya çalışıyor. “Gotham, para için savaşan bir şehir!” diyorsunuz, ama sonra bir bakıyorsunuz ki, Arthur’un hikayesi bu ikiliğin en derin gözlemi. Zenginlerin dünyasında, Arthur’un yeri yok. O, bir palyaço gibi, sürekli dışarıda kalmış. Ve bu durum, izleyicinin kafasında “Acaba bu adam haklı mı?” sorusunu doğuruyor. Ama film, bu sorunun cevabını vermezken, sadece Arthur’un içsel çatışmalarını sergiliyor.

Filmde, Arthur’un şiddete yönelmesini haklı göstermeye çalışmak, tehlikeli bir yola sapma riskini taşıyor. Ancak, Joaquin Phoenix’in muazzam performansı, bu tehlikeyi bir nebze olsun azaltıyor. “Hadi ama, bu adamı izlemek çok eğlenceli!” diye düşünüyorsunuz. Ama unutmayın, bu film aslında bir mesaj vermiyor. Olayların gelişimi, sadece olması gerektiği için oluyor. Yani bir nevi, “Gotham’da her şey olabilir, hadi bakalım!” diyorsunuz. Ve bu, izleyiciyi düşündürmekten çok, güldürmeye yönlendiriyor.

Sonuç: Joker’in Mitosu ve Eğlence

Sonuç olarak, Joker filmi, hem sinematografik hem de senaryo olarak harika bir eser. Ancak, Joker mitosunu etkileyip etkilemediği konusunda şüphelerim var. Batman, Joker’in geçmişini umursamaz çünkü önemli olan, o kişinin şu anda kim olduğudur. Joker filmini izledikten sonra, “Artık ben de bir Joker’im!” dediğinizi duyamıyorum. Çünkü film, tüm bu karanlık ve boğucu atmosferin içinde bile, izleyiciyi düşündürmekten çok, eğlendirmeyi başarıyor. Sonuçta, Gotham’da yaşamak, bir komedi filminde rol almak gibidir. Yani, “Hayat kısa, Joker ol!” mottosuyla, belki de bir palyaço olmak, zıt kutupların dansına katılmaktan daha eğlenceli olabilir!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?