Resident Evil 3 Remake: Kıyametin Eşiğinde Bir Yolculuk
Resident Evil 3 Remake ile kıyametin eşiğinde heyecan dolu bir yolculuğa çıkın. Zombi dünyasında hayatta kalmak için savaşın!
4 ay önce
Geçen yıl Resident Evil 2 Remake çıktığında, oyun dünyasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Bu övgüler, gerçekten de hak edilmişti. Hayranların gözünde Resident Evil serisi, bir klasik olarak yeniden doğmuştu. Ardından, Capcom’un bir diğer ikonik karakter olan Nemesis’i modernleştirerek sunması için haykırışlar yükselmeye başladı. Bu istekler, Capcom tarafından duyulmakta gecikmedi. Zaten Capcom’un planının, 2’den hemen sonra 3’ü de oyunculara sunmak olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ancak, bu sürecin hızlı ilerlemesi bazı soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Oynarken bu hızın neler mâl olduğunu çok net bir şekilde anladım ve şimdi bunu sizlere aktaracağım.
Jill mi Daha Bahtsız, Lara Croft mu?
Oyun, ilk Resident Evil’ın hemen sonrası ve 2’nin öncesinde geçiyor ve S.T.A.R.S. (Raccoon City Polis Departmanı Özel Taktik ve Kurtarma Servisi) üyesi Jill Valentine’ın, ilk oyundan sonra Racoon City’de yaşadıklarına odaklanıyor. İlk oyunda Jill ve ekibi, zombilerle dolu bir malikaneden canlarını zor kurtarmış ve Racoon City’ye dönmüşlerdi.
Resident Evil 3 Remake, daha baştan farkını belli ediyor ve yüksek tansiyonla Jill’i kabusa dönen şehrin ortasına bırakıyor. Bu sayede orijinal oyunun başlarındaki zombi kaosunu birinci elden deneyimleme fırsatını buluyorsunuz. Hatta meşhur kötümüz Nemesis ile ilk karşılaşmamız da hemen bu kısımda gerçekleşiyor. Bu bölümler müthiş bir şekilde kurgulanmış; gerçekten güzel bir yeniden yapımla karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz. Özellikle Nemesis’in yeni tasarımını ve daha esnek hareketlerini çok beğendim. Ancak, bu heyecanlı başlangıç sonrasında, oyunun akışı sıkıntılı mekanlar, uzatılmış çatışmalar ve birbirinin tekrarı olan boss savaşları ile devam etti.
Bu noktada oyundaki karakterlerin iyi işlendiğini belirtmek isterim. Jill, daha zamana uygun bir badass karaktere dönüşmüş, Carlos’a da daha çok zaman ayrılmış. Ancak Jill’in çok fazla kovalamaca sahneleri ve görsel tasarımından dolayı fena halde Lara Croft’a benzemesi canımı sıkan bir noktaydı. Yani, biri beni öyle savursa veya onun gibi düşsem 2 ay yataktan çıkamam ama Jill, maşallah, bana mısın demeden kalkıp mücadele etmeye devam ediyor. Bu kadar gerçekçilik aramaya gerek yok diyebilirsiniz; fakat en ufak bir ısırıkta yürüme hızı yarıya inen ve bu kadar gerçekçi görünen bir karakterin ara sahnelerde Süpergirl’e dönüşmesi gözüme battı açıkçası.
Nemesis Sen Bir Nesin Acaba?
İkinci büyük sıkıntım, oyunun aksiyon-korku dengesinin hiç iyi ayarlanamamış olması. Örneğin, Resident Evil 2 Remake’deki mermi kıtlığı, sürekli diken üstünde olmamızı sağlarken, zombilerle olan her mücadele gerçekten gerilimi hissettiriyordu. Bu kez hem cephanemiz oldukça fazla hem de silahlarımız daha güçlü. Dolayısıyla, geleni geçeni harcamaktan çekinmiyor insan. Bu durum, gerilimin kademeli olarak düşmesine yol açmış. Özellikle ilk kısımlarda, Nemesis peşimizde canımız burnumuzda gezinirken, çok değil 1-2 saat içinde kendisi, nefesini sürekli ensemizde hissettiğimiz azılı canavardan, okunabilir hareketleri olan ve ölmek bilmeyen bir boss’a dönüşüyor. Bu da işin gerilim yükünü mekanlara ve sıradan zombilere bırakıyor. Yalnızca, elektrik santrali gibi bazı bölümlerde, acayip böceklerin istilası beni etkiledi ki orası da çok uzun sürmüyor zaten.
Carlos ile oynarken, zombilere yumruk atabildiğimiz için düşmanlarla başa çıkmak pek de zor olmuyor. Ancak hastane savunması kısmında olayın fazla uzadığı ve climax’in orijinale kıyasla zayıf olduğunu düşünüyorum. Buraya kadar anlattıklarımdan zaten biraz fikriniz oluşmuştur ama esas bombayı sona sakladım. Oyun, sadece 5 (yazıyla beş) saat sürüyor ki bu, benim yavaş yavaş oynadığım hali. Çok daha kısa sürede de bitirilebilir. Ayrıca, Resident Evil 2’nin aksine, bitirince yeni bir yol filan da açılmıyor; oyunun sunduğu tek finali görüp kapatıyorsunuz. Eski oyunda, ara ara öykü akışını değiştiren seçimler yapabiliyordunuz ve bulmaca/keşif/aksiyon dengesi daha iyiydi. Nemesis, oyuna daha iyi entegre edilmişti ve ekstra bosslar ve daha başka mekanlar vardı. Yani anlayacağınız, tam ekmek fiyatına çeyrek patso satıyor Capcom.
Tabii ki eklenen güzel şeyler de var; Tyrell’in rolünün artması gibi. Ama hem yapılan değişiklikler hem de kesilen içerik, oyuna tam bir oyundan ziyade bir DLC havası vermiş. Zaten orijinal oyun da esasında 2’den kesilen materyalle yapılmıştı fakat yine de bir bütünlük hissi veriyordu. 2020 model Resident Evil 3 ise, 2’nin muazzam görselliğini korumanın ve hikâyeyi biraz ilerletmenin dışında kendi başına satılacak kadar içeriği olan bir oyun değil ne yazık ki. Hele ki sonlara doğru gelen bir kısımdaki değişiklik, mevzuyu komedi boyutuna vardırmış. Spoiler olur diye söylemiyorum ama Chris Redfield kayaları yumruklarken bu kadar gülmüştüm Resident Evil serisinde; Capcom’un eski alışkanlıklarının kolay kaybolmadığını görmekteyiz.
Çok Koştum, Çok Yoruldum
Resident Evil 3 aslında, birbiri ardına gelen aksiyon sekanslarından ve zombi ambiyansı geriliminden fazlası değil. Oradan oraya savrulan güçlü kadın Jill ve onun yardakçısı rolünden öteye gidemeyen Carlos’un yanına bir tane karton kötü adam, 1-2 yancı karakter ve 2’deki Mister X’den hallice bir Nemesis yapıştırarak paketi sunmuşlar. Hani seride çok bir derinlik aradığımdan değil de, klasik olmuş bir oyunun yeniden yapımının bu denli kuşa çevrilmesine de isyan bayrağını dikerim açıkçası. Bir yıl daha bekleyebilirdik, daha dengeli ve tam bir oyun için. Zombi de zombi diye ağlamıyorduk (yoksa ağlıyor muyduk?). Capcom resmen “dur, şu ikincinin ateşi sıcakken bir yarım sucuk ekmek daha gömeriz” diyerek bu işi kotarmış; zamanında da benzerini 3. oyun için yapmışlardı. Yine de içerik olarak çok daha düzgün bir yapım vardı elimizde.
Peki, oyun kötü mü, oynanmaya değmez mi? Teknik açılardan kesinlikle kötü değil; ama tempo sorunları ve kesilen içeriğin yerinin daha anlamlı bir şeylerle doldurulamamış olması beni üzdü açıkçası. Hani indirimde almanız daha hayırlı gibi bu durumda. Bitirdiğinizde ekstra zorluklarda hayatta kalmaya çalışmaktan başka bir şey vermiyor oyun size. Ayrıca, orijinal oyundaki Mercenaries modu da kesilmiş; bunun yerine konulan Resistance’e ayrıca değineceğim aşağıda. Çok koyu hayranlar zaten edinmişlerdir ama seriyi uzaktan takip edenler için, acil alınmaya değer bir yapım değil Resident Evil 3 şu haliyle.
Resistance
Resistance, oyunun oldukça kısa olan tek kişilik süresini uzatmaya yönelik bir girişim olduğu her halinden belli olan ve içerik olarak 4-5 saatte tüketebileceğiniz az pişmiş bir multiplayer modu. Dead by Daylight veya Evolve gibi oyunlardan hatırlayabileceğiniz bir sistemde yürüyen oyun, 4 kişinin Survivor rolünde bir manyağın elinden kurtulmaya çalıştığı bir test merkezinde geçiyor. Manyak olan karakter, elinde avucunda ne varsa diğer dördünü öldürmek için önlerine sürüyor. Survivor’lar, farklı özelliklere sahip karakterler; her birinin silahı ve yetenekleri kendine özgü, ancak çeşit olarak oldukça azlar. Zira kaos anında kim kime dum duma şeklinde manzaralar sıkça yaşandığı için, uzun vadede farkları pek anlaşılmıyor. Bu 4’lünün amacı ortamdaki çeşitli bulmacaları çözerek zaman bitmeden çıkışa ulaşmak; ama çeşitli dediğime bakmayın, ilk etapta 3 anahtar bulmak, ikinci etapta da 4 tane deney tüpünü kırmaktan ibaret bu bulmacalar.
Bu arkadaşları öldürmeye çalışan kişi ise, ortamı kameralardan izliyor ve istediği yerlere belli sayıda zombi, tuzak vesaire koyarak diğerlerinin bunlar tarafından alt edilmesini umuyor. Ultimate silahıysa, bir boss yaratık ve onu birebir yönetme şansına sahip. Takdir edersiniz ki cani rolünde oynamak daha eğlenceli; zira bir fare gibi kapana kıstırdığınız deneklerin kan ter içinde mücadele ettiğini görmek eğlendirici. Seride size nefes aldırmayan bosslarla oynamaksa işin en zevkli yanı sanırım. Ancak, bölümlerin alanları çok dar olduğu için 4 kişi daldığınızda bir zombi bile ortamı karıştırmaya yetiyor. Boss yaratık da karışınca, zaten hamallık olan kontroller iyice çileden çıkartıp oyuncuya havlu attırıyor. Dar alandaki kamera kontrollerinin de duruma yardımcı olduğunu söyleyemem. Zaten Survivor’larla birkaç kez oynayınca zombileri alt etmek çok kolaylaşıyor; koordineli saldırılarla boss’u 2-3 kişi oyalarken diğeri kaçıp bulmacayı çözebiliyor. Bu da pek sorun olmuyor ve elimizde hepi topu 3 boss karakterle oynamanın zevki kalıyor (ki onların da kontrolleri hantal). Şahsen bu modu oynarken çok sıkıldım ve pek de dolu olmayan lobiler, uzun süre beklenen maçlar da bu konuda yalnız olmadığımı kanıtlar nitelikte. Hani beysbol sopasıyla falan zombiye dalmak, ilk birkaç sefer için eğlenceli olsa da uzun vadede çok da derin olmayan ve öyle kapılıp gidemeyeceğiniz bir mod olmuş Resistance. Halbuki buraya harcanan emek ve zaman, ana oyunu genişletmeye harcansaydı, çok daha doygun bir Resident Evil 3’ümüz olurdu. Fakat serinin geleceği parlak; hem 8. oyun hem de 4. oyunun remake’i geliştirme aşamasında ve 4 için çok daha geniş bir ekip seferber olmuş durumda. Resident Evil 3’ü de çerez niyetine tüketebilirsiniz arada.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?