Siege Survival: Gloria Victis İncelemesi

Bağımsız yapımları takip etmeyi seven birisi olarak, birçok oyunun arasında kaybolmak kaçınılmaz oluyor. Özellikle de sayısı bu kadar fazla olan yapımlar arasında dikkat çekenlerden biri olan Siege Survival: Gloria Victis yakın zamana kadar gözümden kaçmıştı. Ancak bu durumu telafi etme fırsatını buldum ve şimdi bu eksikliği gidermiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Peki, Siege Survival nasıl bir oyun? İşte bu sorunun cevabına birlikte bakalım.

Savaş, yine bildiğiniz gibi…

Oyunun hikayesine geçmeden önce, geliştirici Black Eye Games’in daha önceki bir projesi olan Gloria Victis hakkında kısaca bahsetmek gerek. Erken erişimde olan bu oyun, Orta Çağ temalı bir DVO-RYO yapısı sunuyor ve yaklaşık 5 yıldır geliştiriliyor. Dolayısıyla, bu temaya olan düşkünlüğü göz önünde bulundurarak, bu dünyada geçen bir strateji-ryo oyunu yapma fikri oldukça mantıklı. Böylece, Siege Survival ortaya çıkmış.

Oyun, hayali bir Orta Çağ Krallığı’nın düşman saldırısına uğramasıyla başlıyor. Düşman kuvvetli ve ne yazık ki şehir düşüyor; direniş, kalenin iç kısmında ve tabyada sürdürülmeye çalışıyor. Bizim rolümüz ise tam olarak burada başlıyor. Kale içinde öncelikle birkaç karakterle tanışıyoruz, ardından etraftan malzeme toplama ve inşa işlerine girişiyoruz. Kalede bulunduğumuz yerlerde yaptığımız aktiviteler, genel anlamda kaynak yönetimi ve üretim üzerine odaklanıyor. Geceleri ise, şehrin farklı bölgelerinde yağmalama yapmaya çıkıyoruz, elbette devriye gezen askerlere yakalanmamaya özen göstererek.

Buradan da anlaşılabileceği üzere, oyun This War of Mine ile birçok benzerlik taşıyor. Başarıyla uyarlanmış bir yapı olduğunu söylemek mümkün; ancak artılar ve eksiler açısından değerlendirecek olursak, önemli detaylar var. İlk olarak, grafikler, seslendirme ve müzikler bölümünde yeterli bir performans sergilediğini belirtebilirim. Ayrıca, oyunun desteklediği diller arasında Türkçe de yer alıyor, bu da Türkiye’deki oyuncular için büyük bir avantaj.

Hikâye kısmı ise ne çok iyi ne de çok kötü bir tablo sunuyor. Klasik bir Orta Çağ savaşı, işgal edilen bir kale, direnmeye çalışan askerler ve halk. Arada, kalenin okçusunun yıkılan evi, yakınını kaybedenlerin acıları gibi küçük hikaye kırıntılarına rastlıyoruz. Ancak bu hikayelerin derinliği sınırlı; okuduğumuz birkaç satırla sonlanıyor ve bu kişilere ilk anda üzülsek de, zihnimizde kalıcılıkları oldukça az. Yani, This War of Mine’daki gibi ahlaki ikilemler ve zor kararlar beklemek pek de mümkün değil.

Yağmur yağar, ıslanırsın…

Siege Survival, işin esasına bakıldığında, kaynak yönetimi ve hayatta kalma üzerine odaklanıyor. Odun topla, kereste ve kütük haline getir, ardından bunlarla tezgahlar veya oklar gibi çeşitli ürünler üret. Tavuklara yem ver, onlardan yumurta al, akabinde ateş başında yemek pişir. Tabyadan gelen balta ve zırhları onarıp tekrar askerlere gönder; arada ihtiyaç duydukları yemek, su ve ilacı da unutmamak gerekir. Düşman saldırılarından korun ve iç kaleye düşen taşları toplayıp tabyaya gönder. Yangınların söndürülmesi, hayvan cesetlerinin atılması gibi görevleri yerine getirirken, karakterlerinizin hastalanmaması, aç ya da susuz kalmaması için dikkatli olmalısınız. Tüm bu döngü, hayatta kalmaya çalışırken zaman zaman zorlu bir hale gelebiliyor.

Örneğin, kürek veya meşaleniz tek kullanımda tükeniyor; dolayısıyla nerede kullanacağınıza dikkatlice karar vermelisiniz. Bir yandan askerler açlıktan kıvranırken, diğer yandan yönettiğiniz karakterlerin karnını doyurmak zorundasınız. Yemeği hangi tarafta kullanacaksınız? Veya susuzluktan ölmemek için sınırlı temiz suyu nasıl değerlendireceksiniz? Kirli su içirip hastalanma riskini göze alacak mısınız? Hastalık, oyunda karşınıza çıkabilecek birçok sorundan sadece biri. Yağmur altında fazla kalan karakterler hastalanabiliyor; ölüleri yakmazsanız, karakterlerinizin hastalığa yakalanma riski artıyor.

Bu yokluk içerisinde, oyunun ilerleyişinin çok ağır olması da cabası. Suyu temizlemek için ocağı geliştirmeniz gerekiyor; ancak bunu yapmak için gerekli ana malzemeyi bulmak, geceleri yaptığınız yağmalarda rastgele karşılaşmak veya alışveriş yaptığınız tüccardan edinmek dışında pek bir yol yok. Bu tür zorluklar, oyunu zaman zaman oldukça zorlayıcı hale getirebiliyor.

Zorluk düzeyi, oyuna başlarken seçtiğiniz moda göre değişiyor. Eğitim modunu içeren senaryoyu tercih edebilir, ekonomik yönetim kısmına daha fazla önem verebilir veya hikayeye odaklanmayı seçebilirsiniz. Ancak farklı mod tercihlerinin büyük değişiklikler sunmadığını belirtmekte fayda var. Yine de, oyunu farklı şekillerde deneyimleyerek en uygun tarzı bulmak için güzel bir alternatif sunulmuş. Ayrıca, senaryo editörü sayesinde kendi oyununuzu tasarlama imkanı da mevcut. Oyun yeni çıktığı için topluluk tarafından üretilmiş içerikler henüz az, ancak ilerleyen zamanlarda buradan birçok malzeme çıkabilir.

Özetle, elimizde This War of Mine benzeri, Orta Çağ temalı bir oyun var. Genel itibariyle ondan geride kalmış olsa da, yine de dikkat çekici bir yapım. Zamanla bazı kusurlar giderildiğinde ve yeni içerikler eklendiğinde çok daha iyi bir hale gelebilir; bu nedenle gözünüz üzerinde olsun.