Doom: Speedrun Dünyasının Parlayan Yıldızı
Doom'un hız katına çıkmasının sebebi belli: hızlandıkça, demonlar kaçacak yer bulamıyor! Gelin bu yarış pistinde neler döndüğüne bir bakın!
4 saat önce

Bir önceki yazıda 1980 yılına geri dönüp Dragster’ın meşhur hikayesini derinlemesine irdelemiştik. Dragster, tarih boyunca birçok tartışmaya sebep oldu ama onu yücelten en önemli özelliği, speedrun topluluğunun temellerini atmış olması. Akla gelen en güzel soru şu: Her “spor” dalı gibi speedrun da parlamak için bir yıldıza mı ihtiyaç duyuyor? İşte bu yazıda, cehennem ile birleşen Mars’a doğru bir yolculuğa çıkacağız ve karşımıza çıkan o yıldızı keşfedeceğiz! Hadi gelin, beraber Mars’ı ehlileştirmeye çalışan insanoğlunun başına gelen komik olaylara göz atalım.
Doom, 1993 yılında hayatımıza girerek speedrun dünyasının parlayan yıldızı olmayı başardı. O dönemlerde belki de PC oyunculuğunun en büyük devrimi olarak kabul edilen Doom, ilk adımda ücretsiz sunulmuş olmasının yanı sıra, 20 milyon kişinin hayalini süslemiş bir efsane. Kim bilir, belki de bu kadar çok insanın oyunu oynamasının sebebi, Mars’ta cehenneme giden sıradan bir kapı bulmuş olmamızdı! Hayal edin, orada uzaylılar etrafta dolaşırken, az biraz da kiki lamba kullanıp herkesin korkusunu pekiştirdiğini düşünün. Bunu biliyor muydunuz? Doom, hızlı giden ve zaman kısıtlı olan bir oyunun geçmişteki atasıydı ve bu sebepten ötürü dünyanın dört bir yanındaki oyuncular için bir çekim noktası haline gelmişti.
İkinci Viraj: Ultimate Doom
Mars’ta yapılan kazılar sonucunda, Union Aerospace Corporation sayesinde cehenneme açılan kapı keşfedildi. Ve tabii ki, bunun sonucunda bizim karizmatik kahramanımız, Doomguy’dan başkası değil! Ancak, bu muhteşem askeri karakter, psikopat yaratıklarla dolu cehenneme düşer düşmez pes etmek yerine ateş gücünü ele geçirip, onları yuvalarına geri göndermek için yola çıkar. Fakat iyi ki Doom’un hikayesi bu kadar basit! Oyun, oynayış dinamikleri açısından bir devrim yaratmayı başardığı halde, hızla geçen bölümlerine odaklanması ve bu bölümlerdeki sürelere dikkat etmesi ile de speedrun topluluğuna bir ivme kazandırdı.
Peki, Doom’un speedrun dünyasında bu kadar önemli olmasının arkasındaki sır ne? Bulduğumuz en büyük sebep: Bölüm tamamlandığında karşımıza çıkan istatistik ekranı! Eskiden oyunlar skora dayalıydı ve her platformda para birimleri toplayarak yüksek puan hedefimize ulaşmaya çabalardık. Ama Doom süperhero konumuna yükseldi çünkü bu istatistik ekranı ve kronometre ile oyuncuların her bir bölümdeki hız tutkusunu tetiklemeyi başardı. Oyun, Dragster gibi sizi daha iyi sürelere ikna etmeye çalışmadı, bunun yerine daha gurur duyacağınız süreleri kendi kendinize istemeyi sağladı. Hemen hemen herkes, neden bu kadar canla başla mücadele ettiklerini anlamadan yılmadan çimdikleyip doktora başvurdu!
Speedrun Demo’ları
Doom’un speedrun dünyasına kazandırdığı bir diğer dahi fikir ise kaydedilebilir demo’ların sunulmasıydı. O zamana kadar hiç bir oyunda bu denli bir özellik yoktu, bu yüzden eski rekorların birçoğunun hile karıştırıldığını biliyoruz. O zamanlar ya çok pahalı VHS sistemleriyle kayıt yapılıyor ya da kameraya yaklaşarak o sekansı kaydediyorduk. Ama Doom, bu sosyal medya fenomeninden önce, oyuncuları birbirleriyle rekabet haline getiren demo’ları tanıtarak tüm süreci kolaylaştırdı. Bu demo kayıtları, oyuncuların çılgın hareketlerini paylaşabilmelerine olanak sağladı ve rekabet ortamını karakteristik bir hale dönüştürdü!
Ayrıca İngiliz bir Doom oyuncusu tarafından kurulan ve tüm bu demo’ların toplandığı Compet-n sitesi, şimdiye dek olan speedrun veritabanlarının başını çekiyor! İşte burada, halen birkaç rüzgar yaratacak olan bu demosu, rekorları, stratejileri ve diğer oyuncuların sırlarını anladığımızda, speedrun topluluğunun ateşi gerçekten alevlenmeye başlıyor. Bu döngü, her yeni demo ile hem hız hem de eğlence ile dolup taşıyor!
Doom: Tokyo Drift
Yani Doom, hareket anlayışındaki devrim niteliğindeki “strafing” adını verdiğimiz olayı da barındırıyor. Yani sadece oyundaki karakterleri ona çarptığımızda, aslında oyun içindeki savaş mekaniklerinin değişmesine yol açıyoruz. Kulağa havalı geldi değil mi? Romero’nun sunduğu bilgilere göre, aslında bu sistem, oyunun ilk sürümünde yoktu ama bir şekilde popülerliğini artırarak Doom’un temposunu yükseltti! Şu anda bile hızlandırılmış hareket ve strateji yeteneklerinden faydalanmak, birçok oyuncunun aklında bir tür ‘speedrun’ costurmakta.
Benden söylemesi, Doom, kendi içerisinde çeşitli zorluklar da bulunduran ilk speedrun oyunlarından biri; örneğin Tyson Challenge gibi modlar, sadece belli silahlarla oynayıp kazanmayı gerektiriyor. Büyüleyici, bir o kadar da aptal bir oyun olmanın yanında, bu da demektir ki, Doom’un zihinlerimizde bıraktığı etki asla silinmeyecek!
Sırada Ne Var?
Tüm bu olağanüstü olaylardan sonra, üzerimde bir takıntı oluşmuş durumda: Gelecek yazıda, Quake’e de bir şans tanımak istiyordum ama yazdıklarım, en az Doom kadar geçerli; bu yüzden daha da önemli bir yapıya yolculuk edeceğiz. Sıradaki hedefimiz, Nintendo’nun kendi büyülü dünyasında kaybolmak! Heyecan dolu anılar bizleri bekliyor. Söz veriyorum, bu sefer çalıntı müzik yok!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?