Tales of Arise: Serinin Dönüm Noktası ve Yenilikçi Mekanikler
Tales of Arise, serinin dönüm noktası olarak yenilikçi mekaniklerle dolu. Bu deneyim, RPG hayranları için kaçırılmaması gereken bir yolculuk!
6 gün önce

Tales serisiyle olan ilişkim oldukça ilginç bir seyir izledi. İlk başta keşfettiğim oyun JRYO olmaktan çok uzaktı, hatta sıradan bir JRYO da değildi. Ancak her bir Tales oyunu oynadığımda içime bir nostalji duygusu doluyor. Bu durum, Dragon Quest’le benzerlik taşıyor aslında; çünkü her iki seri de iyi ya da kötü tüm JRYO klişelerini ve özelliklerini bünyesinde barındırmakta. Dragon Quest, sıra tabanlı JRYO’lar için neyse, benim gözümde Tales serisi de aksiyon JRYO’lar için aynı şeyi ifade ediyor. Fakat son oyunlarda, serinin biraz değişime ve bütçe artışına ihtiyaç duyduğu aşikardı. Tales of Vesperia gibi başarılı bir oyundan sonra Bandai Namco, bazı şeyleri otomatiğe almış gibi göründü. Xillia ve Graces serisi derken, bir anda Tales of Zestria faciasıyla karşılaştık. Ardından, Zestria ile bağlantılı ve önceki oyunun hatalarını düzeltmeye çalışan, ama bütçe sıkıntılarıyla göze çarpan Berseria piyasaya sürüldü. Berseria, 2016’da (bizim için 2017’de) çıkmasına rağmen görsellik ve bölüm tasarımıyla PS3 dönemi oyunlarıyla benzerlik gösteriyordu. Hatta bu oyunun PS3 versiyonu sadece Japonya’da çıktı. O dönemden bu yana, Tales serisinde tek bir yenilik Vesperia’nın yeniden yapımının çıkışıydı. Anlayacağınız, Tales severler olarak uzun bir süre beklemek zorunda kaldık; özellikle son on yıl bizlere pek de iyi davranmadı. Ama şimdi yeni bir on yıla girecek gibi görünüyoruz ve bu seriyi güzel bir Tales oyunu ile karşıladık.
DAHNA HALKI, AYAKLANIN!
Tales oyunlarından herhangi birini oynamışsanız, bu serinin odaklandığı noktanın senaryodan çok karakterler olduğunu bilirsiniz. Serinin benim için en dikkat çekici yanlarından biri, karakterlerin etkileşimini izleyip, skitlerden bu karakterleri tanımaya bir araç olmasıdır. Ancak bu kez Bandai Namco, her iki unsuru da güçlü hale getirmeyi başarmış. Tales of Arise’ın hikayesi, iki ana karakteri Alphen ve Shionne ile onların dünyaları olan Dahna ve Rena etrafında dönüyor. 300 yıl önce yaşanan bir savaş sonucunda Rena’lılar tarafından köleleştirilen Dahna halkının ve aynı zamanda Alphen’in kendi kimliğini bulma öyküsünü anlatıyor. Ancak beni en çok çeken nokta, Alphen ve Shionne’un iki zıt tarafı temsil etmesiydi. Alphen, herhangi bir acı hissetmeyen bir köle iken, Shionne’un dokunan kişilere acı verecek bir lanetin altında olması ya da bu iki karakterin oyunun amacının aslında halklarını yansıtan bir hikaye olması gibi detaylar oldukça ilgi çekici. Ayrıca hafızasını kaybetmiş ana kahraman klişesinin, oyuncuyu bilinmeyen bir evrende sürüklemesi açısından hala etkili olduğunu düşünüyorum ve Tales of Arise’ın bu durumu kullanması beni şaşırtmadı.
Partimizin diğer karakterleri de oldukça ilginç bir topluluktan oluşuyor. Önceki Tales oyunlarındaki bazı karakter tiplemeleri Tales of Arise’da da mevcut ancak karakter gelişimleri daha derin ve çeşitlilik gösteriyor. Bu yenilikler, yeni eklenen veya daha önce bulunan but yeni mekanikler sayesinde sağlanmış. Örneğin, Tales oyunlarının vazgeçilmezi olan skitler Arise’da da mevcut. Fakat bu sefer, karakterlerin çizimlerine değil, oyun içi modellerine yer verilmiş, bu da asıl oyunun kendisiyle daha bağlantılı bir deneyim sunuyor. Oyunun kamp ve yemek pişirme sistemleri de karakter gelişimlerini desteklemek için güncellenmiş. Yemek pişirmeyi dilerseniz belli bir şekilde, isterseniz de karakterin “favori yemeği” ile yaparak yemeğin etkisini değiştirebilirsiniz. Ayrıca kampta kaçırdığınız ya da tekrar izlemek istediğiniz skitleri ve ara sahneleri de izleme imkanı bulabiliyorsunuz. Yatmadan önce parti üyelerinden biriyle konuşarak ek sahneler izleyip diğer karakterlerle daha da yakınlaşmak mümkün; ancak bu yakınlaşmanın romantizm anlamına gelmediğini belirtmekte fayda var.
Bozuk değil ama, sen yine de yenile…
Bu yenilenmiş Tales mekanikleri yalnızca karakter ilişkileriyle sınırlı değil elbette. Oynanışta da büyük farklılıklar mevcut ve bunların başında yeni dövüş sistemi geliyor. Dürüst olmak gerekirse, burada tam anlamıyla “yeni” bir dövüş sistemi yok; aslında Tales of Berseria’daki sistemi yeni özellikler ve mekanikler ekleyerek yapılan, daha akıcı bir hale getirilmiş versiyonu. Berseria’daki dövüş sistemi, özellikle Velvet ile oynuyorsanız biraz kaotik ve tuşlara rastgele basmak gibiydi. Tales of Arise’da ise Alphen ve diğer karakterlerin belirli stilleri, stratejileri ve rolleri mevcut. Örneğin; bazı karakterler düşmanların Astral Arte kullanmasını engellerken, bazıları düşmanın kalkanını kırıyor, kimisi ise havadaki düşmanları yere indiriyor gibi. Ayrıca yeni eklenen Strike mekaniği, iki karakterin güçlerini birleştirip düşmanı tek vuruşla devirmelerine olanak tanıyor.
Bunun yanı sıra, dövüş sistemindeki en dikkat çekici değişikliklerden biri, Zestria’ya özgü bir iyileştirme mekanizması. Tales serisi her ne kadar sıra tabanlı olmasa da, her karakterin belirli sayıda Action Point (AP) yani puanı bulunmaktadır ve buna göre belirli hamleleri üst üste gerçekleştirebilirsiniz. Berseria ve diğer birçok Tales oyununda, iyileştirme ve diriltme gibi yetenekler AP’leri kullanarak yapılmıştı. Ancak Arise’da, bu büyüler yeni eklenen Cure Point (CP) kullanıyor ve bu şekilde sürekli olarak iyileştirme yapmanın önüne geçilmiş gibi görünüyor. Ayrıca CP, oyunda ilerledikçe erişemediğiniz alanları açmak veya NPC’lerden ekstra malzeme almak için de kullanılabiliyor; bu da oyunculara stratejik bir yaklaşım kazandırıyor.
Bununla birlikte, en sevdiğim mekaniklerden biri kesinlikle Title’ların kullanımı. Önceki Tales oyunlarında, bu Title’lar genellikle karakterlerin biraz yetenek artırması veya ekstra kostümler alması için kullanılırdı. Ancak Tales of Arise’da, bu Title’lar bir nevi yetenek ağacına dönüştü. Oyunun hikayesinde ilerledikçe veya belirli aktivitelerle yeni Title’lar açıyorsunuz ve bunlar yan görev yaparak veya dövüşerek kazandığınız yetenek puanlarınızı harcayabileceğiniz yeni yetenekler sağlıyor. Çoğu Title’ın altında bir veya iki Arte ve birkaç farklı güçlendirme mevcut; bu noktada hangi Title’ı alacağınız tamamen oynama tarzınıza bağlı. Örneğin, sıkça yönettiğiniz bir karaktere “Perfect Dodge’da AP Doldurma” gibi bir yetenek almak mantıklıyken, genellikle yapay zekaya bıraktığınız bir karakter için bu oldukça israf olabilir.
Elde Menancia’nın dağlarında çiçekler açar
İncelemenin bu kısmına kadar ne kadar hak verdiniz bilmiyorum ama hepimizin birleştiği bir nokta varsa, o da Tales of Arise’ın kesinlikle serinin en güzel görünümlü oyunu olduğu. Bunun sebebi, en son çıkan oyunun PS3 dönemi tadında olması, ama oyun gerçekten de ilham verici bir sanat tasarımıyla öne çıkıyor. El çizimi ile karıştırılmış dijital çevre tasarımları, bazen gerçekten bir çizim izliyormuş gibi hissettiriyor. Karakter tasarımları da oldukça göz alıcı; ancak teknik olarak benim en hoşuma giden detay, karakter animasyonlarının beklentimin üzerinde detaylı olması. Bandai Namco’nun bütçesini böyle küçük dokunuşlara harcamış olması gerçekten takdir edilesi bir durum.
Müzik ve seslendirme açısından da Tales of Arise oldukça başarılı. OST, serinin favorileri arasında rahatça yer alır. Hikayenin epik duygusunu oldukça güzel bir şekilde yansıtmışlar. Seslendirme de oldukça kaliteli; burada İngilizce seslendirmeden bahsettiğimi tahmin etmişsinizdir. Genellikle 2000’lerin başlarından kalma bazı önyargılar nedeniyle Japon oyunların İngilizce seslendirmeleri oyuncular arasında dışlanır; ancak son dönemde oynadığım pek çok Japon oyununun İngilizce dublajını deneyimlemekten memnun kaldım. Hatta dürüst olmam gerekirse, Japonca seslendirmesiyle denememe rağmen, Alphen karakterini yalnızca İngilizce seslendirmesiyle tanıyorum.
Performans açısından da büyük bir sorunla karşılaşmadım. Xbox Series X üzerinde oynadığım için çok fazla problem tespit edeceğimi düşünmüyordum; ancak yıllardır konsol oyuncusu olarak 30fps ile sınırlı kalmaktan sonra bu nesilde 60fps deneyimlemek beni oldukça şımarttı. Tales of Arise’ın performans modunda da benzer bir durum söz konusu. Keşif sırasında 50’lerin sonlarına, dövüşlerde ise genellikle 60 veya daha yakın FPS alıyorsunuz. Bu nedenle oyunun %90’ını Performans modunda oynamıştım ve bu durumdan memnun olduğumu da belirtmeliyim. Eğer bu konsol nesli ilerleyip yine 30fps’e dönersek, oldukça can sıkıcı bir durum olacağını düşünüyorum.
From Dahna, with love…
Bandai Namco bu yıl JRYO severlerine gerçekten özen gösterdi. Scarlet Nexus gibi beklenmedik ve taze bir isimle yaz mevsimini açıp, Tales of Arise gibi bir oyunla da yazı kapattı. Her iki oyun da harika, ancak aralarında kesin bir seçim yapmak zorunda kalsam, Tales of Arise benim için bir adım önde olurdu. Yanlış anlaşılmasın; Scarlet Nexus’u daha önce Xbox etkinliğinde gördüğümden beri bekliyordum ve hâlâ da favorilerim arasında. Ancak, daha önce belirttiğim gibi, Tales oyunları benim üzerimde bambaşka bir etkiye sahip. Kısacası, Tales of Arise gerçekten başarılı bir oyun olmuş. Bandai Namco, Vesperia’dan bu yana seriyi doğru bir yolda ilerletemediği veya bütçe ayırmadığı gibi bir izlenim vardı ve bu sefer Arise ile bu durumu tam anlamıyla aştıklarını düşünüyorum. Serinin en çok satan JRYO serileri arasında yer almasında bir sebebi kesinlikle var ve Arise’ın bu unsurları harika bir şekilde yansıttığını düşünüyorum. Eğer yıllardır ismini duyup hiç şans vermediyseniz, şans verme vaktiniz gerçekten geldi.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?