Inscryption: Karanlık Bir Kart Oyununun Gizemli Yolculuğu
Inscryption, karanlık atmosferi ve sürükleyici hikayesiyle kart oyunu deneyimini yeniden tanımlıyor. Gizemli yolculuğa katılın!
9 saat önce

Kart oyunlarına karşı özel bir ilgim yok. Hiçbir zaman saatlerimi kart açıklamalarını okumaya veya deste dizmeye harcamak istemedim. Genelde önüme geldiğinde, “meh” diyerek oyunu kapatırım. Ancak bu ay neden Inscryption’a yöneldim? Bu oyunu birçok yönden özel kılan ne olabilir? Fragmanı gördüğüm an ilgim çekildi. Modern-retro tarzı grafikler ve karanlık atmosfer gerçekten dikkat çekiciydi. Ayrıca oyun, masaüstü rol yapma oyunu benzeri bir hikâyeye de sahipti. Üstelik geliştiricisi, Pony Island ve Hex’in arkasındaki isim olan Daniel Mullins’di. Bu durum kesinlikle ilginç bir deneyim olacağının sinyalini veriyordu. Gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, fragman beklentilerimi boşa çıkarmadı; oyun gerçekten vaadettiklerini sunuyor ve çok daha fazlasını!
Duvarları yıkalım!
Oyunu başlattığınızda, ana menüde bir gariplik göze çarpıyor: Yeni Oyun seçeneği kilitli. Eğer Pony Island oynamışsanız, bu durum sizi şaşırtmayacaktır. Devam seçeneği ile, bir önceki oyuncunun bıraktığı yerden devam ediyoruz. Gariplikler bu menüyle sınırlı kalmıyor. Inscryption, atası olan oyun gibi, hayatın dördüncü duvarını sıkça yıkıyor. Ancak, Pony Island’dan daha farklı olarak, temel mekanikleri bir hedef değil, bir araç olarak kullanıyor. Bu sayede benim ilgimi de tam olarak çekmeyi başardı. Burada asıl amaç, sadece kart oyunu oynamak değil; gölgelerde oturan GM’i (şöyle diyelim, oyun efendisini) yenerek kulübeden kaçmak! Bunun için oyun masasından kalkıp çevreyi keşfederek önemli ipuçlarını bulabiliyoruz.
Oyunun detaylarına girmeden sadece şunu belirteceğim ki; olaylar oldukça ilginç bir yöne evriliyor. Karakterlerin motivasyonlarını anlamaya başladığınızda, kafanızdaki dünya büyük bir değişim yaşıyor ve ortaya tatmin edici bir son çıkıyor. Emeği geçenler ekranına bakarken oyunun bittiğini görmekten dolayı ne hissedeceğimi gerçekten bilemedim. Bu arada, eğer emeği geçenler ekranını görmediyseniz, oyunun bitmediğine dair bir not ekleyeyim; yarıda bıraktığınızda, “Çok da bir olay yokmuş, sen ne abarttın!” demeyin lütfen!
Sağa yatıranlar
Inscryption’ı %100 bitirmeden de eğlenmeyeceğiniz anlamına gelmiyor elbette. Kart oyunu, Inscryption’ın ana amacı olmasa da, oldukça keyifli buldum. Kısacası, amacınız rakibinizin canını sıfıra indirmek. Ancak bu bir can göstergesinden ziyade, bir tartı olarak karşımıza çıkıyor. Siz vurdukça tartının gösterdiği değer sağa, düşmanınız vurdukça sola kayıyor. İlginç mekanikler bununla sınırlı değil. Hasar verebilecek ve genel olarak faydalı kartları oynayabilmek için masadaki bazı kartları kurban vermeniz gerekiyor. Ayrıca bazı kartları oynatabilmek için belirli sayıda kartınızın ölmüş olması şartını da taşıyoruz.
Bu durum sadece ilk desteğin mekanik özelliği. Oyunda toplam dört desteye sahipiz ve her biri birbirinden çok farklı mekaniklere sahip. Hatta deste değişikliğinde, kendimi farklı bir oyun oynuyormuş gibi hissettim. Üstelik her boss dövüşünde eklenen veya çıkarılan birçok mekanikleme karşılaşıyoruz. Bu da, tek bir deste ya da optimum bir strateji ile oyunu tamamlamanızı imkânsız hale getiriyor. Öte yandan, deste değiştirmenin o kadar da sık olmayacağını da belirtmeliyim. Sıfırdan deste oluşturma imkânı sadece bir bölümde mevcut. Diğer bölümlerde ise elinize gelen üç karttan birisini seçebiliyor, ya da bir kartı kurban vererek başka bir kartı güçlendirme şansına sahip oluyorsunuz. Bu durum, benim gibi deste kurma konularında pek tecrübeli olmayan oyuncular için oldukça faydalı bir özellik. Hatta sıfırdan deste oluşturma kısmı olmasaydı, daha fazla mutlu olurdum.
Eğitim şart
Bu kadar çok öğrenilecek şey varken, oyunun yarısının eğitim bölümlerinden oluşmadığını düşünebilirsiniz. Hayır, oluşmuyor. İlk eleştirimi burada yapacağım… Yani olabilir; emin değilim. Birkaç elde temel mekaniklerin çoğunu öğreniyorsunuz ama oyunun içindeki tuzaklar yüzünden gözden kaçan şeyler olmuyor değil. Neyse ki, her ölümde kaybedeceğiniz bir şey yok. Bunu fırsata çevirerek, her öldüğünüzde destenizden çekilen rastgele kartların özelliklerini birleştirerek yeni bir kart oluşturabiliyorsunuz. Böylelikle, oyuna devam ettikçe desteğiniz güçleniyor ve ilerleme kaydediyorsunuz. Bu deneme-yanılma yöntemi de sıkıntı vermiyor. Zaten tam olarak her şeyi çözdüğüm an, “Süper stratejim var!” dediğinizde, oyun sıkılmanıza fırsat vermeden bambaşka bir hale geliyor.
Yazının başında belirttiğim gibi, masadan kalkıp etrafta dolaşabilme imkanında, çevredeki eşyalar ile etkileşime girip ipuçlarını bulmamız ve bulmacaları çözmemiz bekleniyor. Ancak ne yazık ki, bazı bulmacaların mantığını tam kavrayamadım. Bazılarını deneme yanılma ile aşmak zorunda kaldım. Bu opsiyonel bulmacalardı fakat keşke mantıklarının daha net bir şekilde açıklaması yapılabilseydi. Bunun dışında, beni rahatsız eden tek bir nokta oldu: Son boss. Problemin sahibi boss değil, bazı aşamalarda geçilemeyen diyaloglar. 8-10 defa üst üste ölünce bu kısımlar oldukça sinir bozucu hale gelebiliyor.
Son boss haricinde oyunda beni etkileyen başlıca bir şey olmadı. Bahsettiğim eksiklikler, küçük detaylar gibi görünüyor. Son boss sorununu bir güncelleme ile düzeltmek bile mümkün. Ayrıca, bahsettiğim kart oyununu övdüm ama Hearthstone veya Magic: The Gathering gibi dengeli bir yapıyı beklemeyin. Oyun, sizi kazanmak için genellikle büyük avantajlar sağlar. Kart oyunlarına meraklı olursanız, Inscryption’ı kaçırmayın derim. Hatta kart oyunları sizi o kadar heyecanlandırmıyorsa bile bu fırsatı değerlendirin! Gizemli bir hikâye, ilginç bir dünya ve karakterler ile güzel bulmacalar arıyorsanız, bu oyunu mutlaka denemelisiniz. Hâlâ Inscryption’ın sizin için uygun olup olmadığından emin değilseniz, en azından oyun demosuna bir göz atmanızı öneririm.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?