Uncharted: Kayıp Miras ve Bir Hazine Avcısının Son Macerası
Uncharted: Kayıp Miras, hazine avcısı Nathan Drake'in heyecan dolu yeni macerasına dalış yaparken kaybolmuş tarihleri keşfedin!
5 saat önce

Bir oyunu deneyimlerken, en çok istediğim şey hikayenin beni içine çekmesidir. Oynanabilirlik gibi diğer unsurlar, hikayenin derinliği ve etkileyiciliği yanında gölgede kalmaktadır. Bu sebepten ötürü, hikaye açısından beni etkileyen macera filmlerini de çok severim. Bu iki farklı örneğin bir araya geldiği pek çok oyun bulunmamakta. Ancak Uncharted serisi, kesinlikle macera oyunlarının zirvesinde yer alıyor. Daha önce PlayStation’da ilk dört oyunu defalarca bitiren biri olarak, şimdi klavye ve fare ile hazine avına çıkacak olmaktan büyük bir mutluluk duyuyordum. Lost Legacy’yi daha önce PS4’te denemediğim için de oldukça heyecanlıydım. Bu seri, adeta bir çizgi romanda “tam macera” etiketli bir hikaye okurmuş gibi içimi merakla doldurdu. Zaten oyunlar epeydir çıkmış olduğundan, burada hikayeyi baştan anlatmak veya bilinmeyen bir oyunmuş gibi inceleme yapmak niyetinde değilim. Biraz bilgisayar sürümünün avantajlarından ve dezavantajlarından, biraz da yeniden hazine peşindeyken elde edilen zevkten bahsedeceğim. Şimdi serüvenimize, Bir Hırsızın Sonu ile başlayalım.
Hazine Avcıları Emekli Olabilse Harrison Ford Olurdu
Küçüklüğümde hazine avcılığını sevmeme sebep olan kişi, Dr. Henry Walton “Indiana” Jones’dur; diğer adıyla Indy. Şüphesiz, Uncharted’ın oluşumunda Indy’nin önemli bir rolü var. Kayıp şehirler, vaat edilmiş cennetler ve özellikle benim favorim olan korsan hazineleri, Uncharted serisinin temelini oluşturuyor. Dördüncü oyunda, tarihin en büyük korsan hazinesinin peşinde İtalya-İskoçya-Madagaskar üçgeninde bir serüvene çıkıyoruz. Üçüncü oyundan sonra Nathan Drake emekli oldu ve bir aile babası olmanın yolunda ilerliyordu. Ancak Cengiz Üstün’ün efsanevi karakteri Macerayı Seven Adam gibi, Drake ailesinin genlerinde maceraperestliği taşımak var. Yıllar sonra gelen Sam Amca’nın muhteşem daveti, içimizi heyecanla dolduruyor. Sam’in uyuşturucu baronlarıyla mücadelesi kimseyi yanıltmasın, Nathan Drake’in büyük bir maceraya ihtiyacı vardı. İşte A Thief’s End, bu büyük macerayı üçüncü kez ve muhtemelen son kez bilgisayarımda yaşamama olanak tanıdı.
Macerayı Seven Kardeşler
İki kardeşin heyecanlı yolculuğuna daha önce PlayStation 4 üzerinden tanıklık etmiştim, Madagaskar manzaraları beni etkilemişti. Fakat bu kez PC’de oynayınca görseller beni adeta büyüledi. Oyun sırasında, etraftaki detaylara uzun uzun göz atıp Naughty Dog’un işçiliğini tekrar takdir etmekten kendimi alamadım. Oyun deneyimi, grafik kalitesi ve performansının artmasıyla çok daha keyifli bir hale geldi. Ayrıca, nihayet DualShock kullanarak sorun yaşamadan klavye ve fare kombinasyonuyla rahatça mermi atmanın keyfini çıkardım. Bu görsel şölen ve artan oyunculuk konforu sayesinde Kaptan Avery’nin hazinesinin peşinden gitmek oldukça cazip hale geldi. Bununla birlikte, klavye ve fare ile en büyük sorun, bir şeyden kaçarken yaşanıyor. Analog kontrol cihazıyla kolaylıkla geçtiğim kovalama sahneleri, klavyeyle geçiştirilmiş ve zor bir hale gelmişti. Neyse ki oyunun en heyecanlı kaçma/kovalama sahneleri araçla yapıldığından, bu yönüyle oyun deneyimimi olumsuz etkilemedi.
Bilgisayarlı Hazine Avcılığı Hayır, burada telefonlara yüklenen ve yalan dolan metal dedektörleriyle yapılan gömü avından bahsetmiyorum. Sony’nin uzun süredir gölgede tuttuğu gerçek hazine avcılığından söz ediyorum. PS4’te oyunu düzgün çalıştırmak için gizli çözünürlük ayarları ile oynamaya çalışan Naughty Dog, PC’de oldukça cesur davranmış. Benim monitörüm 1080p olsa da, 2k çözünürlükte 100+ FPS almayı başardım ki bu da grafik kalitesinde büyük bir artı sağladı. Çözünürlük ayarları arasında 4K seçeneğine kadar destek mevcut. Ayrıca performansı artırmak için DLSS ya da AMD FSR 2.0 seçenekleri de elimizin altında. Yani hem yüksek çözünürlükte haritaları keşfetmek hem de performans kaybı yaşamamak için geniş bir zemin var. Oyunu sistemimize fazla yük bindirmeden 30 FPS’te de oynayabilme seçeneğimiz mevcut. Kalite ayarları ise düşük, orta, yüksek ve ultra olarak mevcut. Bilgisayarınızın özelliklerine göre seçim yapabilirsiniz. Modelleme kalitesinde ayrıca standart ve gelişmiş olarak iki seçenek mevcut. Bu ayarlarla performansınızı optimize etmek tamamen deneme/yanılma yoluyla sizin tercihinize kalmış. Oyunun kendi ayar menüsünde FPS göstergesi bulunduğu için bu ayarlar da takip edilebiliyor. Ancak ekrana bu kadar grafik yükü binen bir oyunda benchmark seçeneğinin olmaması üzücü bir detay. |
Bulmaca Buldurmaca Yanan Mumya Patlatmaca
Uncharted 4, genel olarak serinin bir diğer ikonu olan Tomb Raider’dan aldığı güzel hikaye unsurlarına sahip. Mesela bulmacalar. Uncharted 4’teki bulmacalar, pek zor değil, hatta kolay bile denebilir. Ben Eser Güven kadar zeki olmadığım için bulmacaları çözme yeteneğim oldukça kısıtlı. Bu nedenle benim gibi bulmaca zorluğunda bir sorun yaşayanlar için Uncharted tam kıvamında bir seçenek. Remastered versiyonun doğal olarak bu bulmacaları değiştirmedi ancak bazı yerlerde ilginç görsel hatalarla karşılaştım. Örneğin, 12 Kurucu Korsan’ın sembollerinin doğru hizalanmasını gerektiren bulmacada kağıtlar gözükmüyordu. Neyse ki oyunu çıkıp tekrar girdiğimde her şey yerine döndü, sinir krizi eşiğinden döndüm. Uncharted’ın bir diğer özelliği parkur mekanikleri. Assassin’s Creed’deki karakterlerin kendilerine özgü bir tarikatı olduğu için bunları kolaylıkla kabul edebiliyorum. Ancak özellikle 4. oyunda, yanımızdaki karakterlerden bazıları (ve hatta Sully bile) olağandışı riskli hareketleri oldukça akrobatik bir şekilde yapabiliyor. Bu durum, beni oyundan uzaklaştırıyor. Nathan Drake, Tim Drake değil sonuçta. (Tim Drake kim biliyor musunuz? Batman’in üçüncü Robin’i, her anlamda bir akrobat) Bir süre evinde oturan Nathan’ın bir haftada bu kadar olaydan sağ çıkması bana gerçekçi gelmiyor.
Nathan’ımız Nasıl Ölmüyor |
Uncharted’ı oynarken canınız azaldığında ekranın yavaş yavaş siyah beyaz olmaya başladığını görürsünüz. Aslında bu durum, Nathan’ın vurulduğu anlamına gelmiyor. Tüm bu mermiler, Nathan’ın yanından geçiyor ve biz şansımızı zorluyoruz. Yetkililer böyle söylüyor. Nathan, şansından yakınsa da ben hayatımda Max Payne de dahil olmak üzere bu kadar mermiden sıyırılıp hayatta kalan birine rastlamadım. Neyse ki, Nathan artık çoluk çocuğa karışan birisi ve gerçekten şansını zorlamamalı.
Mutlu Sonla Biten Lineer Oyunlar, Oyunlarımız
Uncharted’ı sevmemin en büyük nedenlerinden biri, lineer bir yapıya sahip olması. Harika atmosferi ve muhteşem manzaraları mevcut, ama Naughty Dog “Hadi her yere miliyonlarca soru işareti koyalım!” demiyor. Oyun belli bir hikayeye ve sonuca sahip. Ancak dördüncü oyunda, A noktasından B noktasına geçerken çoğunlukla iki veya daha fazla seçeneğimiz olduğunu hissedebiliyoruz. Bu özelliği dövüşlerin çoğunda gizlilik ya da doğrudan çatışma ile şekillendirebildiğimiz için lineer bir oyunda aradığımız her şeye sahibiz. Harika manzaraların bir araya geldiği Uncharted, açık dünyaya evrilmediği (sözüm sana Ubisoft!) dönemlerde cömert bir macera sunuyor. Hem de çok mutlu bir sonla bitiyor. Nathan Drake ve Elena çiftimiz, hayallerindeki hayata kavuştuktan sonra Sam ve Sully yeni bir ortaklık geliştiriyor ve dünya harika bir yere dönüşüyor. Sanki dört oyun boyunca milyonlarca insanı öldürmemişcesine bu kadar kolay ve mutlu yaşamaları benim için oldukça tuhaf. İnsan öldürmek bu kadar basit mi?! En nihayetinde Nathan Drake’in köken hikayesini keşfettiğimiz, tarihin en büyük korsan hazinesine doğru inanılmaz bir serüvene çıktığımız A Thief’s End, artık bilgisayar oyuncularının parmaklarının ucunda.
Nathan Gitti Diye Hazineler Kendi Kendine Bulunmuyor
Uncharted serisi, benim için Nathan Drake ile tamamen özdeşleşmiş durumda. Bu nedenle Lost Legacy’yi çıktığı günden beri pek merak etmemiştim. Ancak böyle bir fırsatla yeni bir maceranın peşine düşmek cazip geldi. İyi ki de öyle olmuş! Demiştim ya, Lost Legacy adeta bir çizgi romanın “TAM MACERA” etiketiyle adeta sunulmuş bir hikaye. Lost Legacy’yi oynarken bunu sıkça hissettim. İki karaktere odaklanılıp olaylara kimsenin beklemediği bir cameo ile katıldığı gibi, tam bir çizgi roman tadı veriyor. Toplam dokuz bölümden oluşan oldukça kısa ama özellikle ilk iki bölümden sonra insanı içine alan bir hikayesi var. Bu sefer Hindistan’a doğru İç Savaş soslu bir hazine avına çıkıyoruz. Başrolümüzde, eski oyunlardan tanıdığımız Chloe Frazer var; kendisi bir Hint mitolojisi uzmanı ve yanında, şahsi nefretimi kazanan Nadine Ross var. Nadine ile bırakın takım olmayı, özellikle 4. oyunun tadı daha az taze olduğunda kafasına bir mermi sıkıp hayatıma devam etmek isterdim. Ancak Naughty Dog’un, belki de Last of Us 2 öncesi ilk “düşmanınızı anlamaya çalışın” yorumu bu oyun olabilir. Yapımcıların doğaçlama anlatımına tepkim olumlu olmamakla beraber, Nadine’in gereksiz profesyonelliği bir noktadan sonra samimiyete evriliyor ama bu samimiyet de bana soğuk bir his veriyor. Chloe ise tamam bir Nathan Drake değil, olmasını beklemek ona haksızlık olur. Ancak komiklik yaparken bazı tembellikler nedeniyle tekrarlara düşmesi bir süre sonra sıkıcı hale gelebiliyor.
Ayrıca Uncharted 4’e haritanın sonsuz soru işaretleri ile doldurulduğu için teşekkür etmiştim. Lost Legacy ise, bize daha sınırlı bir açık dünya sunuyor. Fakat bu açık dünyada yapabileceklerimiz oldukça kısıtlı. Yer yer Tomb Raider oyunlarını hatırlatan bulmacalar mevcut ama bunların tek amacı, bir tane olan yan görev için gerekli birkaç eşyayı toplamak. Oyunun süresini uzatmak ve şahane atmosfer içerisinde arabayla daha fazla yol alabilmek için eklenen bu yan görev, opsiyonel tutulmuş. Ancak ana görevin görev ağacı üç farklı yerden oluşuyor ve bu alanlara istediğiniz sırayla gidebilme özgürlüğünüz var, yani Uncharted’ın diğer oyunlarında görmediğimiz bir özgürlük sunuyor. Bu küçük açık dünya deneyimi, Nathan Drake dışında tanıdığımız diğer karakterlerle oynayabilme imkanı ve oyunun süresi Lost Legacy’i değerli kılmış. Dördüncü oyunun yanında bulunması, eğer oyunu oynamayı düşünüyorsanız harika bir bonus olarak eklenecektir. Genel hatlarıyla Uncharted: Legacy Of Thieves Collection beni bir kez daha Uncharted serisinden mutlu bir şekilde ayırmayı başardı. Ancak iki oyunu üst üste oynadıktan sonra bir süre için hazine avına ara vermeyi planlıyorum. Zaten Naughty Dog’un henüz beşinci oyun veya başka bir yan oyun ile ilgili bir planı yok. Fiyatı açısından uygun olduğunu söylemek güç ama diğer AAA oyunlarla kıyaslayınca daha düşük bir etikete sahiptir. Tabii ki eski bir oyunun PC’ye çıkışı olduğunu da unutmamak gerek. Ancak özellikle Uncharted 4’ü hiç oynamayan oyuncular için indirim dönemlerinde mükemmel bir paket olarak değerlendirilebilir. Son olarak, Uncharted: Legacy Of Thieves Collection, oyunu ilk defa oynayacak olanlar için bulunmaz bir fırsat. Şahane görselliği, muhteşem atmosferi ve sürekli devam eden aksiyonuyla bu iki oyun, toplamda 20-25 saatinizi büyük bir keyifle harcamadan geçirebileceğiniz bir deneyim sunuyor. Eğer PS4’te oyunu oynadıysanız ve hazine avcılığı yapma arzusuyla dolduysanız, bu sefer cilalanmış görselliği ve fare ile mermi atmanın konforuyla tekrar bir şansı hak ediyor. İlk indirimden sonra, özellikle bilgisayar oyuncularının kütüphanelerine büyük bir renk katması oldukça olası.
Son bir not olarak, PC’deki başka kullanıcıların oyunun sık sık çöktüğünü ve bazı spesifik noktalarda hata vererek oyunu düşürme olasılığı olduğunu belirttiklerini de belirtmek isterim. Ben nadiren çökme sorunu yaşadım fakat görünüşe göre henüz tam optimizasyon sağlanmamış. Ancak takip eden güncellemelerle birlikte oyun muhtemelen kusursuza yakın bir performans sunacaktır.
Yazıdaki tüm görseller PC sürümünden alınmıştır. Tüm oyun içi görüntüler 1920×1080 çözünürlükte, Ultra ayarlarda, DLSS kapalı ve 140 Resolution Scale seçeneği açıkken çekilmiştir.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?