The Lamplighters League: Kayıp Sırlarla Dolu Bir Fantastik Strateji Deneyimi

Indiana Jones, Mumya, Stargate… Bu tür keşif dolu fantastik macera tarzına duyduğum özlem yalnızca benim gibi hissedenlerle sınırlı mı, yoksa daha geniş bir kitleyi kapsıyor mu? Sanırım yalnız değilim, ama son zamanlarda bu tarzda yapılan film ve oyunlar çok azalmış gibi görünüyor. Durum böyle olunca, The Lamplighters League‘in demosunu test etme fırsatını değerlendirerek, tam da aradığım özellikleri barındıracağını düşündüm. Karanlık bir sokakta, iki gizemli yabancı olarak düşmanımızdan geri aldığımız boş tarot destesini eksantrik bir beyefendiye teslim etmeye gidiyoruz. Arka planda 30’ların binaları, kıyafetleri ve araçları, ortamın atmosferini etkili bir şekilde tamamlamakta. Hemen her şeyin takım elbiselere uygun olduğu bir dönemde, Locke Beyefendi’den gelen red edilemez bir teklif ile Banished Court adlı bir suç örgütüne karşı mücadele etme yolunda ilerliyoruz.

Banished Court, dünyayı ele geçirmeye çalışan üç farklı fraksiyondan oluşuyor. İçlerinde bir okültist, bir teknokrat ve biraz daha soluk kalmış bir aryan ırkçısı var. Biz de Lamplighter League’in yokluğunda bu gruba karşı koyan serseri tayfa olarak sahaya çıkıyoruz. Hikaye sürükleyici bir başlangıç yapıyor; ancak bu grup, yavaş yavaş Lamplighter’s League üyelerine dönüşecek mi, yoksa her birinin aslında pırlanta gibi kalbi mi var, bunu görecek miyiz? Bilmiyorum… 16. hafta itibarıyla hikayede pek bir ilerleme görmedik. Eski Lamplighters League’in akıbeti veya karakterlerin gelişimi hakkında net bir bilgiye ulaşamadık. İlk haftalarda farklı karakterlerin bakış açılarını dinlerken, bu durum giderek azaldı. Şimdi ise görevleri tamamlayıp kaynak toplamakla meşgulüz; hatta kurtardığımız yerin Ana Sofia’nın olduğu yerdeyiz. Bazen “Dünyayı ele geçirsinler, bu tekdüze hayattan kurtulalım!” diyebiliyorum.

Fikir güzel, mekan güzel ama… her daim bir eksiklik hissediliyor. Çekici bir başlangıç yapmış olmama rağmen, hikaye beni yeterince tatmin edemedi. Yine de bir sıra tabanlı strateji oyununda her şey hikaye ile ilgili değil; düşmanı dize getirmek de keyifli olabilir. Peki bunun keyfini çıkarabildim mi? Aslında evet. Çünkü The Lamplighters League bize üniteler değil, bireysel karakterler sunuyor. Görevleri tamamladıkça, dünyanın dört bir yanından topladığımız karakterlerin her biri kendine özgü yeteneklere sahip. Oyunun başında bile, düşmanın arkasından sinsi bir şekilde ilerleyen Lateef’in diğer karakterlerin erişemediği yükseklikleri aşabilmesi ve düşmanın dikkatini çekmeden önce bir kopyasını bırakabilmesi dikkat çekiyor. Diğer yandan, Ingrid direkt saldırıyor; taktik tamamen yanı sıra, hızlı ve etkili bir biçimde düşmanı alt edebiliyor. Eddie ise, yanında getirdiği mermileriyle Locke’un derin ceplerini boşaltabilecek bir yeteneğe sahip.

Takımımızın neden 3 kişiden oluştuğuna gelecek olursak, haftada bir temel görevlere katılabiliyoruz, bu görevlerde birini kurtardığımızda yanımıza geçici olarak katılabiliyor. Görevlerde iki mod mevcut: Gerçek zamanlı ve Sıra tabanlı. Düşman henüz bizi fark etmeden kaynaşmak için gerçek zamanlı dolaşabiliyoruz. Her karakterin kendine ait bir kişisel yeteneği mevcut; örneğin, Lateef arka planda düşmanlara kolayca yaklaşabiliyor. Eddie ise düşmanların dikkatini çekmek için bir tür mayın sistemi kullanabiliyor. Bu avantajlar sayesinde, çatışmalara girmeden önce düşman sayısını azaltabiliyoruz. Ancak ilerleyen durumlarda, bu tuzaklara dayanıklı özel düşmanlar ortaya çıkabiliyor; bu da takımın dımdızlak ortada kalmasına neden olabiliyor.

Dost dost diye nicesini kurtardım… Göreve gönderebildiğimiz karakterlerin yanı sıra, gizli sığınaklarımızda “Dost” karakterlerimiz de mevcut. Bunlar bizlere silah ve zırh geliştirme, sağlık ve stresle ilgili yetenekler sunuyor. Evet, stresle de baş etmek zorundayız, çünkü dünyayı kurtarmak oldukça stresli bir iş. Oyunda stres, önemli bir yer kaplıyor. Düşmanlarınızı streslerine etki ederek öldürmeniz mümkün; bu da tehlikeli olabiliyor. Eğer bir karakter görevde stres krizi geçirirse, bu durumda tarot kartlarından birini bloklayarak, üstüne sizi zor duruma sokan dezavantajlar ekliyor. Neyse ki birkaç gün dinlendikten sonra stres geçiyor, bu da yeni karakterler denemek için fırsat sunuyor.

Tarot kartları, görev sonunda size rastgele bir yetenek olarak geri dönüyor. Bu yetenekleri teslim ettiğiniz karakterler arasında dağıtabilir veya biriktirip kullanabilirsiniz. Bu kartlar, takım oyununu farklı bir boyuta taşıyabiliyor; özellikle karakterlerin yeteneklerinin bekleme süresi uzun olduğunda büyük kolaylık sağlıyorlar. Unutmayın, iyi ekipman hayat kurtarır!

Cümlelerimi burada noktalamadan, The Lamplighters League birçok yenilikle dolu bir oyun olmasına rağmen, kullanıcı arayüzü pek dost canlısı değil ve bazı unsurlar, oyunun gerçek potansiyelini yansıtamıyor. Tematik ögelerin daha tanıdık bir yapıda olmasını beklerdim. Genel olarak sıra tabanlı strateji severler için oynanabilir bir seçenek olsa da, diğer benzer oyunlar arasında öne çıkacak bir sihirli dokunuşa sahip değil gibi görünüyor. Bu nedenle, beklentimi karşılayamadığı için biraz hayal kırıklığı yaşıyorum.