My Time at Sandrock: Çöl Temalı Kasaba Simülasyonu Üzerine Derin Bir İnceleme
My Time at Sandrock, çöl temalı bir kasaba simülasyonu! Oyunun derinliklerine dalın ve bu eşsiz deneyimi keşfedin.
14 saat önce
Bazı günler, bana gelen ziyaretçilerle birlikte, hayvanlara baktığım, ürün yetiştirdiğim ve balık tuttum bir kasaba simülasyonunu özlüyorum. Oyunlarda stresli veya şiddet içeren sahnelerden uzaklaşmak istediğim zamanlar sıkça böyle hissettiğim olur. O dönemlerde, My Time at Portia’yı oynadım; o zamanlar Stardew Valley’nin üç boyutlu versiyonu olarak tanıtılıyordu ve bana büyük bir huzur vermişti. Ancak, oyunun yavaş temposu ve bir nevi “yetersizlik” hissi nedeniyle çok fazla oynamadan sıkılmıştım. Bu nedenle, Sandrock’a başlangıçta isteksiz yaklaştım. Uzun süredir erken erişimde olmasına rağmen hiç denememiştim. Yaptığım araştırmalar sonucunda, Portia’ya göre daha oyuncu dostu olduğunu ve genel anlamda daha iyi bir oyun olduğunu öğrendim. Özlem duyduğum dönem de tam üstüne denk geldiğinden, bu riski almaya karar verdim.

Sandrock ismini bulan kişiye tebrikler, gerçekten de yaratıcı bir isim olmuş. Oyun, Portia’nın kuzeyinde, çölün ortasında kurulmuş küçük bir kasabada geçiyor; her yerde kum ve kayalar var, başka bir şey yok. Kaktüs ağaçları ile karşılaşmanızda kesmezseniz, bu kadar. Çöl teması bana genelde hitap etmez; mesela Diablo 2’de ki dördüncü bölüm aklıma gelince içim sıkışıyor. O sarı ve kahverengi tonlar, uçsuz bucaksız kum manzarası ve güneşin üzerimde yarattığı etkiler beni rahatsız ediyor. Sanki hayatımda çölün ortasında kalmış gibi hissediyorum. Mevsim geçişlerini hissetmek pek mümkün değil, kışın bile sadece az bir beyaz örtü görüyorsunuz ama bunun nasıl oluştuğunu anlayamıyorsunuz. Yağmur çok nadir yağıyor, bu nedenle çöl teması beni oldukça sıkıyor! Tek hava durumu ise arada çıkan kum fırtınası. Portia, bu konuda daha dinlendiriciydi, doğa manzarası ve renk paleti çok daha huzur vericiydi.
Sandrock, bu çölün merkezinde, Vahşi Batı’dan esinlenmiş bir kasaba. Fakat eski ihtişamından eser yok. Her kasaba simülasyonunda olduğu gibi, kasaba halkı yeni gelen birinin yardımını bekliyor; “Yeni biri geldi, hemen bunun elinden gelen her şeyi yapmasını isteyelim!” diye üzerinize yığılıyorlar. Amaçları, Sandrock’ı eski şatafatlı günlerine döndürmek. Başlangıçta, etraftan toplayarak temel maddeleri ve makineleri üretmekle meşgul oluyoruz; yaşam alanımızı yavaş yavaş fabrika görünümüne kavuşturmak zorundayız. Bu aşama beni pek mutlu etmiyor; Portia’da da aynı durumla karşılaşmıştım. Gerekli hammaddeleri üretmek için sürekli büyük makineler yapmamız gerekiyor ve bu görüntü, “huzur veren kasaba simülasyonu” hissiyatımdan uzaklaştırıyor. Yani evimin yanında birçok endüstriyel makinelerin olması bana itici geliyor. Elbette, üretim ağı kurmaktan hoşlananlar için doyurucu bir sistem olduğunu kabul ediyorum.

Oyunda içerik açısından oldukça fazla seçenek var. Üretilebilecek çeşitli eşyalar, kıyafetler, mobilyalar, yiyecekler, mini oyunlar ve kasaba sakinleriyle vakit geçirme imkanlarıyla asla boş kalmıyorsunuz. “Bir dakika, bunu yapacaktım, buraya neden geldim, aa bunu yine unuttum” diye düşündüğüm anlar oldukça sık. Bazı günlere özel etkinlikler ve belirli günlerde gelen satıcılar da mevcut. Neyse ki, takvimde hatırlatıcılar ve yapılacaklar listesi oluşturarak her şeyi organize edebilirsiniz ki bu oldukça faydalı. Aksi takdirde her şey karmaşaya dönüşebilir. Zira, Sandrock sakinleri sürekli üstünüze işler yığar; bunlar ana görevleri, çeşitli ödüller sunan yan görevleri ve belediyeden aldığınız siparişleri içeriyor.
Portia’yı oynayanlar hatırlayacaktır; belediye binasında “5 tane demir çubuk yap, 10 tane elma getir” gibi görevler bulunuyor; bunlar, atölyenizin puanını ve tanınırlığını artırmanın yanı sıra o görevi veren kişiyle olan ilişkinizi geliştirmeye de yardımcı oluyor. Ayrıca, bu aktiviteler en iyi gelir kaynağınızı oluşturuyor. Atölyenizin seviyesine göre günlük sipariş miktarınız sınırlı; dolayısıyla gün boyunca sipariş yapıp para ve ilişki ilerletmek mümkün olmuyor. Bu görevlerin sadece isteğe bağlı görünmesi de yanıltıcı; genellikle ana görevlerde kasabada hasar gören büyük yapıları onarmanız isteniyor. Bu işlemler için bir sürü malzemeye ihtiyacınız var ki bunları yapmak için de ev alanınızı genişletmeniz ve makinelerinizi geliştirmeniz gerekiyor. Tüm bunlar da maliyetli, dolayısıyla her gün bu siparişleri yapmaya mecbur kalıyorsunuz.

Oyun başlangıçta oldukça sürükleyici, ilk 15-20 saat boyunca kendinizi bu işlere kaptırıp zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorsunuz; bağımlılık kapınızı çalıyor, ben de bu süreçte oldukça eğlendim. Ancak, daha sonra bu koşuşturmaca beni bunaltmaya başladı ve “Neden herkes her şeyi benden bekliyor!” diye yakınıp durdum. Huzur ve rahatlık arayarak oynadığım bir oyunda kendimi gerçek hayattaki kaosun 10 katını yaparken buldum. “Demir çubuklar zamanında oldu mu, bakır bitmiş, biraz toplayayım, para kalmadı birkaç sipariş almam lazım, aman!” diyerek bir huzur nefesi bile alamadım. Ayrıca çöl manzarası bana gerçek anlamda bir rahatlama sunmadı.
Bazı görevlerde süre sınırları da mevcut, bu da üzerine eklenince baskıyı artırıyor. Üretim sistemi -bana kalırsa- pek keyif vermiyor; sürekli bir şeyler yapmanız gereken insanların gelmesi ile “eyvallah, yeter artık” diyorsunuz. Tam da bu yüzden, oyun benim gözümde rahatlatıcı bir eser olmaktan çıkıyor. Eğer üretim süreci bu kadar sıkıcı olmasaydı, belki de o kadar bunaltmazdı; ancak istemediğiniz kadar “grind” yapılması gerekiyor. Stardew Valley’de sürekli üretim yapıyoruz ama orada öyle bir koşturmaca hissetmiyorsunuz, huzur ve dinginlik var. Fakat Sandrock’ta bu hislerin eksik olduğunu düşünüyorum.

Sosyal hayat kısmına geçmek gerekirse, evinizi istediğiniz gibi tasarlayabiliyorsunuz; hem içini hem dışını düzenleyebilir, istediğinizi yerleştirebilirsiniz. Mobilyalar çeşitli sağlık ve enerji düzenlemelerine katkıda bulunuyor. Fakat sosyal ilişkiler, oyunun ağır temposundan etkilenmiş; kasabadaki insanlara her gün selam verip hediye verseniz bile, ilişki barı oldukça yavaş ilerliyor. Hangi hediyelerin tercih edildiğini ve doğum günlerini öğrenmek için belli bir seviyeye ulaşmanız gerekiyor. Yakın arkadaş ya da flört aşamasına geldiğinizde çeşitli etkinlikler yapabiliyorsunuz, yemek yeme veya oyun oynama gibi. Ama evlenip aile kurmak için belirli aşamaları geçmeniz şart. Her gün selam vererek 1-2 puan ilerletirken, her gün selam verdiğiniz insan da otomatik olarak yakın arkadaşınız oluyor bir süre sonra, değil mi? Hayvan edinmek için bile (son derece sevimli olan kedi ve köpekleri kıskanıyorum) yine ilişki barını yükseltmeniz gerekiyor. Bu amaca ulaşmak için biliyorsunuz ki, yine selam vermek ve hediye vermek geçerli. Dolayısıyla sahiplendiğim kedi (benim için gözde kedi olan Macchiato) ve sevdiğim Sandrock sakinleriyle ilişkileri ilerletmek için internetten araştırarak sevdikleri hediyeleri vermek en mantıklısı. Her şeyin bu kadar yavaş ilerlemesi sebebiyle, bu noktada kaygılıyım.
Acaba inceleme yazmasaydım, dikkatimi bu kadar çeker miydi? Sanırım evet, kesinlikle çekerdi. Ama bu daha çok kişisel bir durum; belki de oyunun temposunu beğeniyor, yavaş yavaş ilerlemenizi tercih ediyorsunuzdur. Kasabadaki karakterler ise canlılık açısından çok fazla derinlik taşımıyor; genel olarak ortalama bir üslup var. Sevebileceğim ya da bağ kurabileceğim bir karakter bulamadım. Klasik bir “ufak kasaba halkı” hissi yaratılmış. “Bu kasabayı birlikte büyütüyoruz, birbirimize destek çıkıyoruz” gibi klişeleri sıklıkla duyuyorsunuz ama her şeyi yeni gelen masum oyuncudan istemeyi de çok iyi başarıyorlar.

Görsel tasarım, Portia’ya göre geliştirilmiş; daha ayrıntılı ve göze hoş gelen bir inceleme mevcut. Kasabanın çevresi tamamen çölle kaplı ve oldukça sıkıcı ama kasabanın tasarımının tatlı ve kompakt olduğunu söylemek mümkün. Hangi dükkanın nereye düştüğünü oldukça kısa sürede öğrenebiliyorsunuz, aslında haritayı kullanmaya bile gerek duymuyorsunuz. Ayrıca, mini oyunlar da beklenmedik şekilde keyif verici çıktı. Her ne kadar Yakuza serisine yaklaşmasa da, etkileyici bir düzeyde. Kum fırtınası sebebiyle makinelerinizi düzenli olarak temizlemeniz gerekecek, çöl ortamında su oldukça kıymetli; makinelerinizin performansını korumak diğer maddeler kadar önem arz ediyor. Portia’dan farklı olarak, arkadaşlarınızla birlikte oynama seçeneği de mevcut. Oyunun bunaltıcı hale gelmesi noktasında bu durum önemli bir avantaj olabilir, bir arkadaşla sohbet ederek oynamak çok daha zevkli olacaktır.
Dövüş mekaniklerine gelecek olursak, bunlar ilk oyundaki gibi çok basit tutulmuş. İlk edindiğim silah ile uzun süre herhangi bir sorun yaşamadan ilerlediğimden, bu basitliği anladığınızı düşünüyorum. İlk oyuna göre dövüş seçenekleri artmış; kılıç, balta, hançer, mızrak, yay ve tabanca gibi çeşitli silahlar arasında seçim yapma imkânı sunulmuş. Ekipman kaliteleri ise klasik yeşil, mavi, mor gibi renklerle belirginleştirilmiş; ancak bu özelliklerin oyun deneyimine pek etkisi olduğunu söyleyemem. Ana hikâyeyi ilerletmek ve gerekli maddeleri elde etmek için dövüşmek zorunluyken, “silahlarımı geliştirmeye gidip daha çok dövüşeyim” motivasyonunu bulamıyorsunuz. Çeşitli zindanlar var ama bunlar, basit bir mekanik döngüsü olarak, ilerleyip düşmanları yenmeyi ve sandıkları açmayı amaçlıyor.

My Time at Portia’yı sevdiyseniz ve oyunu sıkılmadan bitirdiyseniz, Sandrock size daha fazla içerik vadediyor. Ağır ilerleyen, sürekli bir şeyler üretmeniz ve koşturmanız gereken oyunlardan sıkılmıyorsanız, ve türü seviyorsanız, My Time at Sandrock’a keyifle saatlerinizi harcayabilirsiniz. Ancak, biraz Stardew Valley tarzı huzur ve dinginlik peşindeyseniz, bu oyun sizin için uygun değil. Dolayısıyla, bu türü çok sevmeme rağmen, Sandrock da aynı Portia gibi pek ilgimi çekmedi. Muhtemelen aynı evrende başka bir oyunun geleceği düşüncesindeyim ama köklü değişiklikler yapılmadığı sürece benim için heyecan verici olmayacak.


Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?