Animal Well: Keşif ve Bulmacaların Harika Dünyası

Bir oyunun puanlarını incelemek konusunda hala net bir karar verememiş durumdayım. Animal Well’i ilk zamanlar incelerken, henüz ambargonun kalkmadığını biliyordum. Ancak, çok yüksek olmasa da makul bir puan alacağını düşünmüştüm. Ambargonun ardından 9 ve 10’ların yaygın olduğunu görünce, bu durumun benim üzerimde yarattığı kaygıyı atmayı başaramadım. Ama aslında herhangi bir olumsuz değerlendirme yapacağım korkusu, oyun oynamaya başladığımda ortadan kalktı; ekrana gülümseyerek bakmamın sebebi işte buydu. Ablamın yanına geldiğinde “Neden gülüyorsun?” diye sormasıyla, sadece “Metroidvania türünün en iyi örneklerinden birini oynuyorum,” dedim. Eğer sorsanız, ana karakterin kim olduğunu bile tanımlayamam, ama Super Mario’daki goomba’lara benziyor; sıçradığında “blob” diye bir ses çıkaran bir varlık olarak tanımlayabiliriz. Herhalde “blob” demek daha sevimli. Elbette, bir çiçeğin içinden filizlenerek ortaya çıkmak zorundaydık, değil mi? En azından *Animal Well* dünyasında böyle. Burada doğanın her yönü ön planda.

İçinde, adını dahi bilmediğim birçok farklı hayvan geçerken, oyunun bize herhangi bir şey öğretmemesi benim için hoş bir detay. Başlangıçta yalnızca zıplamakla sınırlıyken, zamanla farklı nesneleri bulmaya başlıyoruz. Bu nesneler ise alıştığımız türden objeler değil. Örneğin, bir disk buluyoruz; bunu açmak için kullanıyor ve köpeklerin bize saldırmasını engellemek için fırlatıyoruz. Aynı zamanda, bir yo-yo buluyoruz ve ulaşamadığımız butonlara basıyoruz. İlk başta bu nesneler tek bir amaç için kullanılacak gibi görünse de, karşınıza çıkan engelleri gördükçe “Acaba bunu da yapabilir miyim?” diye sormaya başlıyorsunuz ve o an “Haaa!” ya da benim gibi daha nazik bir şekilde “Hee,” diyorsunuz. Her nesne, beklemediğiniz başka bir kapı açabiliyor; bunları bir araya getirerek daha fazla kapı açmak mümkün. İşte *Animal Well*’in en harika yanlarından biri, oyuncularına “Ne kadar da zekiymişim” hissini verebilmesi. Geleneksel metroidvania oyunlarından farklı olarak, bu oyunda hangi nesneyi hangi sırada bulacağınız kesin bir şekilde belirlenmemiş. Bu yüzden baştan itibaren kendinizi bir metroidvania değil de, keşif odaklı bir bulmaca oyununda gibi hissediyorsunuz.

Elbet bazı alanlar için belli nesneleri edinmeniz gerekiyor ama oyun, bunu baştan size sunmuyor. Genel olarak tüm deneyim o kadar *doğal* geliyor ki, sanki oyun bu nesneleri size vermedi de, siz kendiniz bulmuşsunuz gibi. Bu durum, harika bir harita tasarımına işaret ediyor. Oyunun sunduğu keşif hissini yeterince övebildiğimi düşünüyor musunuz? Hayır! Burada, neredeyse *Outer Wilds* seviyesinde detaylar var. Derinlere indikçe yeni sürprizler çıkıyor. Üstelik tek bir çözümleri de yok; ulaşmak istediğiniz yere veya açmak istediğiniz sandığa değişik nesneler kullanarak ulaşmanız mümkün. Kullanım şekliniz ne kadar iyi olursa, ilerlemeniz o kadar kolaylaşıyor. Hatta oyunun her bölümünde farklı olmak üzere katman katman işlenmiş detaylarla karşılaşıyorsunuz. Uzun uzun bakmadıkça birçok detayı fark edemeyeceksiniz bile. Oyunun dağıtımını üstlenen *Bigmode*’dan da bahsetmek gerekiyor. Ünlü YouTuber *videogamedunkey*, eşiyle bu şirketi kurduğunda büyük bir yankı uyandırmıştı. İlk duyurulduğunda oyun reklamcılığın ne kadar doğru olduğu tartışıldı; ama şimdi fikirler değişti. Hem benim hem de birçok insanın, *dunkey*’nin böyle bir girişimde bulunmuş olmasından dolayı şükran duyduğunu düşünüyorum.

Bu yıl birçok metroidvania oyunu bizlerle tanıştı, ancak *Animal Well* gibi bir oyunu hatırladığımı sanmıyorum. Sürekli merak uyandıran keşif yapısıyla ve gizemleriyle dolu olan bu macera, kesinlikle oynanmayı hak ediyor. Belki de, hikaye ve aksiyon arayanlara uygun bir deneyim olmayabilir, fakat yolu özellikle *FEZ, Tunic, Noita* gibi oyunlarla kesişenlere kesinlikle tavsiye edilir.