Dying Light: The Beast ile Cesaret Testi – Zombilere Karşı Heyecan Dolu Bir Macera
Zombilere karşı cesaret testine hazır mısınız? Dying Light: The Beast'te kalbiniz kadar komik, maceranız kadar cesur olun!
5 saat önce
Soğuk bir bahar sabahı, penceremden sisli havayı seyrederken telefonuma gelen bir bildirimle uyandım. “Aramızdaki en cesur kişi olarak sana ihtiyacımız var!” Duyduğum an, kendimi bir süper kahraman gibi hissettim. Mesaja tıkladım ve devamını okudum: “Aksiyon, adrenalin ve korku dolu bir gün geçireceğin Dying Light: The Beast etkinliğine katılmak ister misin? Buradaki kimse cesaret edemedi.” Ne kadar yoğun olsam da, bu cesur daveti reddedemezdim. Hemen yanımda peluş oyuncağımı bırakıp, hayal gücümdeki zombilere karşı daha hazırlıklı olmak amacıyla ışıkları kapattım. Sonuçta, geek’ler her zaman uyanık olmalıdır! Hızla cevap verdim: “Tabii ki!”

Etkinlik günü, farklı ülkelerden gelen heyecanlı bir grup olarak Techland ekibiyle buluştuk. Normalde bir sanat galerisi olan mekânı adeta bir oyun alanına dönüştürmüşlerdi. Eski bir turist kasabası Castor Woods temalı muhteşem bir atmosfer yarattılar. Ve ne de olsa, sevimli tur rehberimiz pofidik kunduz Bober the Beaver, tam yerindeydi! Zombi avına çıkmadan önce bu tatlı maskotla karşılaşmak, gülümsememi sağlamaktan başka bir işe yaramadı. Bir ara, acaba yanlış bir yere mi geldim diye düşünmeye başladım; bilgisayarda yüklü tek şeyin bir piknik simülatörü olması doğru mu? Bir an ormanlık alanda közde pişmiş mısır yerken bulabilirim kendimi!
Kısa ve eğlenceli bir sunum sayesinde, saatlerce oynayacağımız Dying Light: The Beast hakkında bilgilendirildik. Hikaye neredeyse o kadar gizemliydi ki, bazı kritik detayları paylaşmazsak, zombiler tarafından zorla “yemek” olmakla tehdit edildik. Hemen akabinde, 4 ana ve 2 yan görevi bizlere sunarak harita içinde keşif yapmamıza izin verdiler. Bütün bunlar, iştahımı kabartmıştı. Heyecanla oyuna dalmışken, neler olacağını düşünmek bile beni gülümsetiyordu.

Merhaba Eski Dost
Karakterim Kyle Crane ile ormanlık bir alanda karşılaştım. Hikayesindeki gelişmeleri merakla beklerken, onunla zaman geçirmeye başladım. Kontrol tuşlarıyla birkaç zombi patakladıktan sonra, kalabalık bir zombi grubu ile yüzleştiğimde, “Vay canına! Biraz zorlayıcı olacak!” dedim. Cebimdeki basit aletlerle üzerime gelenleri hallettikten sonra, tabii ki, kapısı kilitli bir binaya akrobatik hareketlerle tırmanmalıyım. Sonunda başarılı olup içeri girdiğimde, kendimi aksiyon dolu bir hayal dünyasında buldum. İşte bu noktadan sonra bol bol aksiyona ve heyecana tanık olmayı bekliyordum. Ama ne de olsa zaman, hızlı geçti… Bir içecek almak için kalktığımda tam iki saatin hiç aralıksız geçtiğini fark ettim!
Bu kadar uzun süre oyunda kalmama neden olan en büyük etken, hikayenin büyüsüdü. Oynadığımız görevlerin zombi temizleme ve etrafta koşturma aksiyonlarıyla gizlice bütünleşmesi, tam bir zevk haline gelmişti. Ne sıkılıp bayılıyordum ne de sonu gelmez zombiler beni yıpratıyordu. Hatta yan görevlerde bile bunun tadını almayı başardım. İşin ilginç tarafı, bu yan görevlerden birinin hikayesine dalmışken, karanlık çökmeye başladığında kasabanın biraz dışında restaurantların çok uzağında kalakalmıştım. Cennet gibi hissedip, ortalıkta öylece kalmaktan korkuyordum. Acaba bu, planlı bir tuzak mıydı? Yoksa gözlerimi açmaya çalışırken kaybolduğum zamanın etkisiyle mi oldu? Düşünmekten hayatta kalmaya çalışmak, bu etkinlik boyunca yaşadığım en gergin anlardan biriydi!

İçimizdeki Canavarla Tanışma Vakti
Şimdi gelelim, oyuna adını veren “Beast” konusuna. Üzerinde gerçekleştirilen deneyler nedeniyle DNA’sında değişimler olan Crane, zamanla hayatta kalmayı başarıyor. Fakat bu değişimler ona pek de kolaylık sağlamıyor. Ancak, Beast moduna geçtiğinde kazandığı özellikler, onu diğer insanlardan oldukça farklı bir seviyeye taşıyor. Bu yeteneklerin neler olduğunu oyun içinde öğrenmek oldukça eğlenceliydi. Bir de Olivia var, ilk başlarda hiç beklemediğimiz veya ihtiyaç bile duymadığımız anlarda Beast moduna geçiş yapmanızı sağlıyor. Fakat kazandığımız puanlarla bu durumu ele alabileceğimiz gerçeği, her şeyi daha da eğlenceli kılıyor.
Oynanışın eğlenceli olmasını sağlayan diğer şey, ister sokaklarda ister çatılarda koşturduğumuz parkurlar. Gündüzleri başınıza çok dert açmadıysanız, oradan buraya zıplamak yerine sakin ve ağır hareket edebileceğiniz durumlar oldukça hoş. Fakat, gece olduğunda arkanızdan gürültüyle kovalayan zombiler varken, parkurları aşmak tam anlamıyla adrenalini tavan yaptırıyordu! Bazen çatılarda neye nasıl zıplayacağımı düşünmekten durakladığım anlar yaşasam da, bu anlar dahi atmosferi daha heyecanlı hale getiriyordu. Techland’ın istemediği bir panik hali, benim için ekstra bir gerilim kaynağı oldu!

Oyun içinde karşımıza çıkan garip bosslar da oldukça keyifliydi. Bu arkadaşlar, hikaye içine güzelce yerleştirilmişti. Misafirperver olmadıkları kesin, olaya “katıl”ınca biraz saldırganlık da gösteriyorlar; fakat işte böyle eğlenceler olmadan yaşamak, zombi terminatörü olmanın ne anlama geldiğini sorgulamama neden olurdu! Karşılaştığım bir tane boss ile yaşadığım enteresan anı anlatmalıyım. Kendi beceriksizliğimle defalarca başarısız oldum. Ama sonrasında, oyunun beni yönlendirmek istediği totalde zıttı bir şekilde sadece tek bir atakta onu alt edebildim.
Son olarak, duran bir an içinde, hatırımı sorduğum Techland ekibine durumu iletmiştim. Teşekkür niyetiyle gönderilecek olan özel Dying Light: The Beast Deluxe Edition kodumu heyecanla bekliyordum! Ancak, bu kadar eğlenceli bir oyunda negatif unsurlar yok muydu? Tabii ki vardı! Tırmanma mekanikleri, bazen mükemmel renklere ve işaretlere sahip olmasına karşın, bazı noktaları tartışmasız başarısızlıkla sonuçlandı. Bilmiyorsanız, bazı yerlerde defalarca düştüm. Her seferinde “acaba başıma birisi saracak mı?” diye düşleyip daha dikkatli ilerlemeye çalıştım.

Zombilerle dolu, aksiyonla gözlerimi dolduran, hikayesiyle beni sürükleyen, ama en önemlisi eski dostum Crane ile birlikte geçirdiğim zamanı sabırsızlıkla bekliyorum. Buarada, dostumun huysuz şivavasını rica ederim; gerekirse Leydi beni zombilerden korur, ne de olsa günümüzün kurtarıcısı o değil mi?!



Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?