Echoes of the End: Görselliği ile Dikkat Çeken Ancak Oynanışta Sıkıntılar Yaşatan Bir Oyun İncelemesi
Görselleriyle etkileyen ancak oynanışında sorunlar barındıran 'Echoes of the End' oyunu, bu incelemede tüm yönleriyle ele alınıyor.
4 saat önce
Bazı projeler, onlara ilk baktığınızda içten bir “işte bu bir tutku projesi” hissiyatı verir. Echoes of the End ile ilgili ilk izlenimim de bu oldu. En son böyle bir heyecanı Clair Obscure: Expedition 33 adlı oyunda hissettiğimi hatırlıyorum. İzlandalı Myrkur Games’in yaklaşık on yıldır yoğun bir emekle geliştirdiği bu oyun, üç arkadaşın hayali ile başlayarak, zamanla kırk kişilik bir ekibe ve stüdyonun maskotu haline gelen bir köpeğe dönüşmüş. Ancak, unutmamak gerekir ki, her tutku projesinin başarı şansı yoktur. Ekibin içindeki tutku birçok unsuru doğru yola soksa da, çürük temeller üzerinde ayakta duran bir yapı beklemek elbette mümkün değildir.

Kalemi Klişe Sunumu Harika Bir Masal
Echoes of the End, yapımcıların köklerinin bulunduğu İzlanda’nın doğal güzelliklerinden esinlenerek oluşturulmuş tamamen hayali bir dünya olan Aema’da geçiyor. Bu dünyadaki en büyük gizemlerden biri, doğuştan büyü kullanabilen bireyler olan “Safkanlar”. İlk bakışta bir avantaj gibi görünse de, asıl durum çok daha karmaşık. Çünkü sıradan insanlar, safkanların potansiyelini kontrol edemedikleri için onlardan ölümcül bir tehlike olarak korkuyor. Kendi potansiyellerinin farkında bile değiller. Hikâye, bir safkan olan Ryn’in gözünden başlıyor. Ryn, kardeşi Cor ile birlikte sıradan bir devriye görevindedir fakat imparatorluklarını koruyan sihirli bloklara yönelik gizemli bir saldırı, işleri kabusa çevirir. Ryn ve Cor olay yerine geldiklerinde, sadece bir anlık görüntü bile durumun ciddiyetini sergilemeye yeter. Reigendal İmparatorluğu, bu bloklara göz dikmiş ve onların safkanı Zara, bloğu yıkmak için harekete geçmiştir. Kısa bir çatışmada Ryn yenilgiye uğrayarak zor durumda kalır; Cor esir düşerken, Ryn kaçmak zorunda kalır. O noktada Abram devreye giriyor; Ryn’in vefat eden babasıyla sihir üzerine derinlemesine bilgi sahibi bir bilim insanı olarak yolları kesişiyor. Bu aşamadan sonra ikili, hem Ryn’in memleketini Reigendal’ın işgalinden kurtarmaya hem de Cor’u kurtarmaya çalışacaktır.
Hikâyenin sürükleyici temposu ve sinematik yapısı beni sonuna kadar etkisi altına aldı. Ancak karakter arketipleri bakımından aynı şeyi söylemek zor. Ana karakterimiz Ryn, tipik bir “sert, duygularını gizleyen kahraman” imajını yansıtıyor. Soğuk tavrı, onunla duygusal bir bağ kurmayı oldukça zorlaştırıyor. Ryn’in yanında sürekli dolaşan Abram ise klasik bir “yan karakter” arketipini temsil ediyor. Şakacı, geveze ve yaşlı bir bilge. Ryn’e kıyasla Abram’ın duyguları var ve dolayısıyla daha çok bağ kurmak mümkün.

Karşı imparatorluğun yaramazları Aurick ve Zara ise tam anlamıyla “kötü karakter” sınıfına giriyorlar. “İçimde iyi biri var ama…” gibi bahaneleri yok, sadece kötülük peşindeler. Bazı oyuncular böyle karakterleri sevmese de ben onlara bayılıyorum. Oyun genel olarak bu dört karakterin etrafında şekilleniyor ve başka karakterler sahne almazken, Ryn haricindeki karakterlerin hikâyeye maddi bir katkısı var.
Zoru Başaran ama Kolayı Unutan Bir Yapım
Echoes of the End’in benim için en heyecan verici bölümü, fragmanlarda öne çıkan savaş sahneleriydi. Son yıllarda neredeyse her aksiyon oyununun souls-like etkisi altında kalması, dayanıklılık barı olmayan bir aksiyon oyunu görmenin değerini artırmıştı. Hatta Silent Hill F bile bu sisteme geçmişken, sektörde bunun bir son bulması gerekiyordu. Ancak, Echoes of the End, bir souls-like değil, yenilenmiş God of War oyunlarına ilham veren bir yapım olarak öne çıkıyor. Ancak yalnızca ilham almak yeterli değil. God of War serisinin etkileyici yönü, Kratos’un hareketlerinin ve saldırılarının oyuncuya hissettirdiği ağırlıktır. Ryn ise kartondan yapılmış bir figürmüş gibi hissiyat veriyor. Yürüyüşü, tırmanışı ve kılıç kullanırken hissettiği ağırlık yok. Bu eksiklik, savaşların görsellik açısından etkileyici görünse de oynanış olarak tat vermesini engelliyor.

Savaş süreci içinde Ryn’in safkan olmasının avantajıyla büyü yetenekleri de ortaya çıkıyor. Hikâye ilerledikçe açılan beş farklı yetenekle birlikte toplamda altı farklı güçten yararlanabiliyorsunuz. Bütün bu büyülerin kullanımı oldukça keyif veriyor ve savaşlara dinamizm katıyor.
Buna rağmen savaş sisteminde bazı sıkıntılar var. Düşmana kilitlenme sistemi çoğu zaman anlaşılmıyor ve kamera buna uyum sağlayamıyor. Aynı zamanda kaçınma animasyonlarında sık sık hatalar meydana geliyor; geriye doğru kaçarken bazen düşmanın önüne geçiyorsunuz. Boss savaşları haricinde bu sistemi terk ettim. Bu durum, gerçekten “epik” sayılabilecek savaşların çoğu zaman potansiyelinin altında kalmasına neden oluyor. Görsellik, animasyonların ihtişamı ve büyü efektleri harika ama o eksik ağırlık hissi, oyunun potansiyelini etkiliyor.

Bunca olumsuzluğa rağmen, bulmacalar kısmı beni derinden etkiledi ve pek çok olumlu yönüyle öne çıkıyor. Her bölümde yeni bir bulmaca mekaniği tanıtılıyor ve her biri yaratıcı bir şekilde kullanılıyor. Bir bölümde zamanlar arası yolculuk yaparken, diğerinde çevreyi kendi avantajınıza göre bükebiliyorsunuz. Zorluk seviyesi belki çok yüksek değil, ama yaratıcılıkları ekran başında eğlence sunmayı başarıyor.
Parkur unsurlarına gelince, Ryn’in “ağırlıksız” hissiyatı yine sorun yaratıyor. Karakterin hareketlerinde fiziksel bir tutarlılık olmaması, istemeden yapılan büyük hataların zorlayıcı hale gelmesine yol açıyor. Normalde tempoyu düşüren nefes molaları olarak kullanılabilecek bölümler, kontrol sıkıntıları nedeniyle sık düşüp yeniden tırmanmaya çabalamanıza neden oluyor. Sonuç olarak, keyif almanız gereken anlar sinir boğucu hale geliyor.

Teknik Bir Şaheser (En Azından Görsel Tarafı)
Echoes of the End’in en güçlü yönü kesinlikle görselliği. Unreal Engine 5’in potansiyelini mükemmel bir şekilde sergileyen nadir örneklerden biri. Genelde oyun oynarken manzaralara takılmama rağmen, bu oyunda sık sık kendimi “bir dakika şu manzaraya bakmam lazım” derken buldum. Myrkur Games, İzlanda’nın doğal güzelliklerini harika bir şekilde yansıtmış. Görsel açıdan yılın en iyi işlerinden biriyle karşı karşıyayız. Üstelik açık dünya olmadığı için FPS düşüşleri ile de karşılaşmıyorsunuz. Sadece yeni bölümlere geçerken kısıtlı bir “stuttering” yaşıyorsunuz.
Teknik tarafta karşılaştığım ilginç bir durum da AMD ekran kartım üzerinden yaşandı. Genelde birçok oyunda DLSS seçeneği ile karşılaşamazken, Echoes of the End’de hem bu seçeneği görüp hem de en iyi görüntü kalitesine ulaştım. Bu açıkça bir hata, ama görünüşe göre bu durum benim için faydalı oldu.

Ne yazık ki Echoes of the End, görsel özenin yanında ses tasarımında aynı özeni gösterememiş. Özellikle miksaj tarafında belirgin sorunlar var; bazı sesler zayıf gelirken bazılarının tam anlamıyla kaybolduğu noktalar var. Örneğin, kayarken ayaklardan gelen “fışşş” sesi yerine sessizce kayıyorsunuz. Bu durum, atmosferin zayıflamasına ve ağırlık hissiyatının kaybolmasına neden oluyor. Kılıç darbesini görebiliyorsunuz ama sesi olmadığında, ekrandaki hareketler de hafif kalıyor.
Temeli Çürük Bir Bina Ayakta Kalamaz
Sonuç olarak, Echoes of the End, potansiyeline ulaşamayan oyunlar listesine adını yazdıracak. Myrkur Games, sunum, görsellik ve bulmaca tasarımı gibi pek çok alanda başarılı bir iş çıkarırken, oynanış tarafındaki sorunlar oyunun büyük kısmını zevksiz hale getiriyor. Bu temel sorunlar, oyunun neredeyse yüzde yetmişini kapsadığından, güçlü yönler bu durumu aşamıyor. Yine de stüdyonun ilk projesinde bu hataları tolere edilebilir buluyorum. Burada net bir potansiyel ve gelecek vaat eden bir vizyon var. Eğer Myrkur Games, sonraki işleri için aynı görsel kalite ve yaratıcılığı daha sağlam mekaniklerle birleştirirse, gerçekten unutulmaz bir yapımla karşılaşabiliriz.


Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?