Back to the Dawn: Hapisten Kaçış Simülasyonunda Derin Bir Deneyim
"Back to the Dawn: Hapisten Kaçış Simülasyonunda Derin Bir Deneyim" ile heyecan verici bir kaçış macerasına adım atın, özgürlüğe giden yolu keşfedin!
5 saat önce
Simülasyon oyunlarına karşı pek bir ilgim yok arkadaşlar. Gerçekten de anlaşılmaz bir şekilde, bir şeyler simüle etmeye çalışıyorlar, güya bir şeyleri kuruyoruz, o bireylerle anlaşma yapıyoruz, çalışmaları sağlıyoruz… Tamamen farklı bir biçimde ifade ettim belki ama yine de bu durum beni sıktı. Gerçek yaşamda var olan acı gerçekleri yaşamak yetmiyormuş gibi, bir de oyunlarda deneyimlemek bana oldukça gereksiz geliyor. Normalde böyle oyunları oynama isteğim hiç yoktur. Ancak Back to the Dawn, yüzeyde bir simülasyon oyunu gibi görünse de, aslında bambaşka bir derinliğe sahip. Zira bu oyun, sıradan bir simülasyonun ötesinde; katmanları olan ve derin bir hikayesi mevcut. Peki, Back to the Dawn nedir? Popüler kültürün çeşitli unsurlarından izler taşıyan, görünüşte tatlı bir oyun olmasına rağmen oldukça acı bir simülasyon deneyimi sunuyor.

Her şeyin başladığı noktada, buram buram “Prison Break” esintileri var. Yapımcının oyunun merkezine Prison Break’i yerleştirdiği oldukça bariz. Senaryo bile zaman zaman bu diziyle paralellik gösteriyor. Ancak yanlış anlaşılmasın; başarılı bir diziden alıntı yapılmış bir oyun yok burada, yalnızca abisine saygı gösteren ve özgünlüğü unutmayan bir yapım var.
Uzak bir galakside…
Oyundaki karakterler, Orwell’in Hayvan Çiftliği’nde olduğu gibi değişik hayvanlardan oluşmakta. Ana karakterlerimiz de bu minvalde. Oyuna başlamadan önce bize iki karakterden birini seçme imkanı veriliyor: gazeteci Thomas ve gizli polis Bob. Thomas bölümü, erken erişim sürecinden bu yana özenle geliştirilmiş ve yapımcı tarafından özel bir önem arz ediyor. Bu nedenle ben de oyunumu Thomas üzerinden oynamaya başladım; Bob’u ise biraz arka planda bıraktım. Merak etmeyin, oyun da sizi başlangıçta Thomas’a yönlendiriyor. Araştırmacı bir cesur gazeteci olan Thomas, belediye başkanının karanlık işlerini açığa çıkartmak istemekte ve bu amaçla tuhaf güçler tarafından rüşvet teklifi almakta. Thomas bu teklifi reddettiği için, büyük bir soruşturma ve asılsız komplo ile karşı karşıya kalıyor. Thomas içeride, hakiki suçlular dışarıda… Türkiye’de yaşayan biri için bu tür bir senaryoyla empati kurmak zor olabilir, ancak böyle ülkeler de mevcut. Thomas, Boulderton’da zor günler geçirirken aynı zamanda soruşturmasına devam edebileceğini fark ediyor. Dışarıda bu işleri yürütmek zor olsa da, içeride bu işlerin mümkün olmaması neredeyse imkansız. Ama cesur gazeteci pes eder mi? Avukatı Reed ile birlikte bir şekilde araştırmasını sürdürüyor. Tek sorun, yalnızca 21 günlerinin olması. Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte, 21 gün sonunda her şeyi gün yüzüne çıkarmaya ant içmiş bir gazeteci olarak sona yaklaşmaktayız. Bu nedenle, bu sürenin sonunda oyunun sonuçlanacağını anlıyoruz.

Hay kaynağı ve yönetimi…
Böyle anlatınca sanki simülasyon değil gibi geliyor değil mi? Ah, keşke öyle olsaydı… Back to the Dawn, basit bir simülasyon olmanın çok ötesinde; zorlu bir simülasyondur ayrıca. Sadece zorlu da değil, gerçekten çok zor. Ya da belki ben, rezalet kararlar veren ve süreç yönetimini kavrayamayan bir insanım, bilemiyorum. Oyunun başlangıcı göründüğünde zorlu gözükmez ama beden ve zihinsel sağlığımızı korumak büyük önem taşıyor; yoksa sonu felaketle bitiyor. Bunu sağlamak için beslenmek, uyumak, dinlenmek ve duş almak gibi çeşitli etmenlere ihtiyaç var. Ayrıca, sosyokültürel ve manevi unsurlar da ruhen sağlıklı kalmamıza yardımcı oluyor; güzel bir film izlemek veya dua etmek gibi. Bu kadar dert arasında bir de bunlarla ilgilenmek zorundayız. “Ama ne var bunda, hepsi halledilir” derseniz, yanılıyorsunuz. Yemek yedikten sonra tuvalet ihtiyacı; kabuslar yüzünden günah çıkartmak; susadıkça su içmek ve her gece fırçalamak zorundasınız. Aksatmanın cezası oldukça sert bir şekilde ortaya çıkıyor.
Asıl zorluk, hapishanede bu ihtiyaçları sürdürebilmektir. Ne zorluklar yaşadım anlatamam… Sürekli ilerleyen bir araştırmamız var, dosyayı ilerletmek için var gücümüzle çalışıyoruz, ama yasal olmayan yollarla dışarıya çıkmaya da çabalıyoruz. Ancak bir noktada diğer mahkumlardan sabun istemeye başlayabiliyorsunuz. Sabun, evet, SABUN. Ayrıca telefonla görüşebilmek için paraya da gereksinim duyacaksınız. Para kazanabilmek için her şeyiniz yemek ve içmeye gidebiliyor. Ardından borç alıyorsunuz ve diğer mahkumlar, sizden ödünç aldığınız parayı almak isteyebiliyor. Bu durumda hem sağlığınızı, hem paranızı hem de moralinizi kaybedebiliyorsunuz, üstüne hapishane çetelerinden birine borçlanmanın getirdiği tatlı sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Hem de soruşturmanızı sürdürmeye çalışırken…

Haydi bakalım, bir de kaçış için kaynak yönetimi…
Kayıt ve harcama yönetimi, işin kaçış kısmında daha da zorlaşıyor. Neredeyse tüm hazırlık ve eylemler, belirli nedenlerden ötürü gece vakti gerçekleştirilmek zorunda. Bu da kaynak yönetimini daha da karmaşık hale getiriyor. Bazı geceler yapacak birçok şey olmasına rağmen, söylenerek uyumak zorunda kalabiliyorsunuz. 🙂 Kısaca, zor. Gerçekten çok zor. Bu oyun, kişiyi sinir stres sahibi yapabiliyor; her kuruşu hesaplamaya zorlayabiliyor ve bir sürpriz geldiğinde sinirden saç baş yoldurabiliyor.
Zorsun ama güzelsin de…
Peki, oyunun bu zorlu yapısı, başarılarını gölgeler mi? Bence hayır… Net olarak ifade edeyim: Back to the Dawn harika bir oyun. Öncelikle bu sert atmosferin ve hayatta kalma mücadelesinin oyunun genel atmosferine büyük katkısı yok mu? Ayrıca, piksel tasarım stili de oldukça hoş. Her bir kare özenle tasarlanmış. Görev tasarımları ve yetenek sistemi yerinde. Peki daha ne olsun? Oyun içindeki aksiyon kısmına geldiğimizde ise, işler biraz aksayabiliyor. Temel hareket dışındaki eylemlerimiz ya mini oyunlar ya da zarlarla gerçekleşiyor. Mini oyunlar yaratıcı ve keyifli; buna bir itirazım yok. Ancak zarlarla etkileşim, bu zorluğun yanında işleri karmaşıklaştırabiliyor ve bazen engel olabiliyor. Ek olarak, dövüş sistemini de eksiler kısmına ekleyebilirim. Karakterimizin gelişimine ve yeteneklerine bağlı, sıra tabanlı bir dövüş sistemi mevcut. Ancak bana biraz tekdüze geldi. Kimileri için hoş olsa da, daha renkli olmasını beklerdim.

Kontrol bizde…
Evet, kontrol bizde. Ve bazen kararlarımızın sonuçları çok net ve sert olabiliyor. Bu durum gerçekten ilginç bir mesele. Ancak bazen oyunu öyle zorlaştırabiliyor ki… Yanlış bir karar tüm paranızı kaybetmenize, hapiste hain olarak anılmanıza ya da tüm gece revirde kalmanıza sebep olabilir. Bir yanlış kararın sonuçlarını düzeltmek için tüm üç günü harcayabilirsiniz (21 günlük bir oyunun 1/7’si). Oyunun bu sert yönü, bazı oyuncular için oldukça çekici olabilirken, bazılarına da “EHH YETER BEE” dedirtebilir. 🙂 Ancak ben yine olumlu yöndeyim.
Öte yandan, mekan çeşitliliği açısından oyun oldukça fena sayılmaz. Oyun genel olarak hapishanede geçmekte; ancak hapishanenin bölümleri zengin bir şekilde tasarlanmış. Ayrıca, flashbackler ve hapishane dışındaki sahnelerle birleşince, mekanın tek düzelik haline düşmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Stres ve eğlence bir arada olabilir mi?
Özetle, Back to the Dawn, bir hapisten kaçış simülasyonundan çok daha fazlasını sunuyor. Verimli bir erken erişim süreci, oyuncuları dinleyen ve sınırları farkında olan bir yapımcı ile birleşince, başarılı bir sonuç ortaya çıkmış. Eksik taraflar yok mu? Elbette var ama, bu zorlu bir tür için kabul edilebilir seviyelerde. Oyun sürekli güncelleniyor, bu da tekrar oynama fırsatını yüksek kılıyor… Kesinlikle türün meraklılarının kaçırmaması gereken bir yapım.



Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?