The Outer Worlds 2: Obsidian’ın Yeni Uzay Macerası İncelemesi
Obsidian'ın yeni uzay macerası The Outer Worlds 2'yi keşfedin. Yenilikler, karakterler ve heyecan dolu hikaye hakkında her şey burada!
4 saat önce
Fallout serisinin en etkileyici yönlerinden biri şüphesiz ki bize sunduğu alternatif bir gelecek. 1950’lerin müzikleri, televizyon reklamları, teknolojileri ve mimarisi ustalıkla harmanlanarak oyuna hayat veriliyor. Gelecekte yüzlerce yıl ilerlemiş olsak da, 50’ler dönemine ait melodilerin eşliğinde, geçmişe ait bilimkurgu dizilerini andıran robotlar ve araçlarla dolu bir dünyada maceraya atılmanın kendine has bir çekiciliği var. Obsidian, bu formülü müthiş bir başarıyla kullanılan Fallout: New Vegas ile kanıtladı ve Bethesda’dan çıkan en iyi Fallout oyununu piyasaya sürdü. Ancak Bethesda, oyuncuların isteklerine dikkat etmeyerek Obsidian’a yeni bir Fallout oyunu yapma iznini asla vermedi. Obsidian ise sonunda farklı bir yol çizerek, benzer temalara sahip yeni bir proje geliştirmek üzere kolları sıvadı: The Outer Worlds.

Herkesin “Uzayda geçen Fallout” dediği bu oyun, aslında oldukça benzer oyun mekanikleriyle doluydu: karmaşık diyaloglar, çeşitli görüşlere sahip topluluklar, V.A.T.S. benzeri yavaşlatma sistemi, kendi hikâyeleri olan yoldaşlar, kara mizahın ön planda olduğu bir anlatım ve fazlasıyla RYO unsuru… Ancak bu güvenlikli yapılanmanın çok da risk almadığını belirtmek gerekir. AA bütçesiyle yapılan oyun, açık bir dünya haritası sunmadığı için oldukça sınırlı bölgelerde geçiyordu. Bu nedenle birçok oyuncu tarafından geri planda bırakıldı; oysa ben büyük bir keyifle oynamıştım. Bu yüzden bu sene, herkes Avowed’dan söz ederken, benim gözlerim büyük bir merakla The Outer Worlds 2‘yi bekliyordu. Stüdyonun kurucu isimleri Leonard Boyarsky ve Tim Cain’in bu oyunda görevli olması da elbette beklentimi artırıyordu. Peki, beklemek gerçekten bir değere sahip miydi? Kesinlikle!
Çıkar çatışmaları
The Outer Worlds 2 (TOW2), bizi Halcyon’dan farklı bir güneş sistemine, Arcadia’ya götürüyor. Bu kez, Earth Directorate adındaki bir kurum için çalışan bir komutanız. Görevimiz ise, gerektiğinde şirketleri dizginleyip gezegenlere barış ve huzur getirmek. Oyunun başlangıcında Arcadia sistemindeki bir uzay istasyonuna gizli bir baskın düzenliyoruz. Gizli ajan De Vries’in aktardığı bilgilere göre, bu istasyonda ışık hızıyla yolculuk yapmayı sağlayan motorların üretimi gerçekleşiyor. Fakat bu motorlar, galakside tehlikeli yırtıklara neden olmaktadır. Arcadia, komünizm benzeri bir yapı tarafından yönetilen Protectorate adındaki diktatör bir grup tarafından kontrol ediliyor ve bu grup, motorların sırrını korumakta kararlı. Tam bu noktada, Protectorate Hükümdarlık Ailesi istasyona yaptığı ziyarette tüm güvenlik güçleri onlara odaklanmışken gizlice sızıyoruz.

Ancak işler planladığımız gibi gitmiyor, bir ihanet ile karşı karşıya kalıyoruz ve görevimiz kötü bir sonuçla bitiyor. Tüm istasyon havaya uçarken, Protectorate Hükümdarlık ailesi de ortadan kayboluyor ve Arcadia sisteminde dev bir kozmik yırtık açıyor. Biz ise son anda bir acil durum kapsülüne atılıp tam 10 yıl boyunca uzayda sürükleneceğiz. Earth Directorate sonunda bizi bulduğunda, gözlerimizi eski gemimizde açıyoruz. Görünüşe göre ekibimizin sadece çaylak ajanı Niles ve sadık dronumuz V.A.L. hayatta kalmış. Geçen 10 yıl içinde, Auntie’s Choice (ilk oyunun Auntie Cleo ve Spacer’s Choice şirketlerinin birleşimi) Arcadia sistemindeki gezegenlere saldırmaya başlamış ve kapitalizmi genişletmek istemektedir. Amaçları, Protectorate’in teknolojik ürünlerini ele geçirip bunları kârlı bir şekilde satmak. Hükümdarlarını kaybeden Protectorate ise gezegenlerini korumak için ne varsa kullanarak Auntie’s Choice ile savaş halindedir. Matematiğe tapan Order of the Ascendants ise insanlığı evrimin bir sonraki aşamasına taşımak istemekte ve bu bağlamda herkese saldırmaktadır. Ortam tam anlamıyla bir savaş alanı. Biz ise bu kaosun içinde hem ihanet eden kişiyi bulmaya, hem de Earth Directorate’in verdiği eski görevi tamamlamaya çalışıyoruz.
Daha büyük, daha cesur, daha New Vegas!
Açıkçası, ilk oyunun en zayıf noktasının açılış görevinin olduğunu düşünüyorum. Tanımadığımız ekip arkadaşlarımızla sanki onlarca yıllık bir geçmişimiz varmışçasına bir operasyona gönderiliyoruz. Üstelik, onların bizi, bizim de onları tanıdığı iddia ediliyor. Ancak sorun burada. Hiçbirisiyle bir bağ kuramıyorsunuz; yapmış oldukları beylik laflar ve tartışmalar üzerinizde herhangi bir etki bırakmıyor. Eğer oyunlarla ilgili deneyiminiz varsa, olacağına dair tahmin yürütmeniz pek zor değil… Ancak eğitim görevine benzeyen baskın bölümünü geçtikten sonra, ilk gezegenimize vardığımızda her şey bir anda değişiyor. Kendimizi büyük bir haritada, keşfedilmeyi bekleyen onlarca mekânın ortasında buluyoruz. Ve güzel olanı, nereye gidersek gidelim, zaman harcamaya değen bir şey ile karşılaşmamız… Bu bazen ana görevle bağlantılı, bazen yan görevlere açılan kapı, bazen de envanterimize yeni ekipman ekleme fırsatı.

TOW2’nin en beğendiğim yanlarından biri bu kesinlikle. Diğer bir özelliği ise, oyunun ilk dakikalarından itibaren yaptığımız seçimlerin etkisini hissettirmesi. Yan karakterler, söylediklerimizi hatırlıyor ve yoldaşlarımız aldığımız kararlara tepki veriyor. Yeteneklerimiz, karşımıza çıkan engelleri aşma biçimimizi doğrudan etkiliyor. Mühendislik yeteneğimiz yoksa sıkışan kapıları açamıyor veya bozuk makineleri tamir edemiyoruz. Eğer Hacking yeteneğimiz varsa, taretleri ve dronları kendi tarafımıza çekerek çatışmalarda avantaj sağlayabiliyoruz. Kilit açma yeteneğimiz bazı görevlerde anahtar bulmaktan kurtulmamızı sağlıyor. Konuşma, liderlik, bilim ve tıp gibi yeteneklerden hangisine sahipsek, o görevleri farklı açılardan ele alabiliyoruz. Bazılarını ise asla gerçekleştiremiyoruz. Bu durum, TOW2’nin tekrar oynanabilirliğini ciddi oranda artırıyor. Görevden göreve koşarken, “Acaba şu yeteneğim olsaydı ne olurdu?” diye düşünerek, oyunu bitirip baştan başlamayı arzulayabilirsiniz. En güzel yanı ise, “yetenek eksikliğinizin” ana görevi tamamlamayı imkânsız kılmaması. Bir görevde genellikle iki ya da üç farklı çözüm yolu mevcut. Bilgisayarları hackleyip güvenlik sistemini devre dışı bırakabilir, silahlarınızı kuşanarak düşmanları ortadan kaldırabilir ya da ikna yeteneğinizi kullanarak durumu sözlü olarak çözebilirsiniz. Belki de düşmanlarımıza gizlice yaklaşarak onları etkisiz hale getirmeyi tercih ediyorsanız; evet, ilk oyunun aksine artık düşmanlarımıza arkanızdan yaklaşarak “Stealth Kill” yapabiliyoruz. Ancak bu, Dishonored kadar derin bir sistem değil; gizli yaklaşım için Stealth (Gizlilik) yeteneğinizi geliştirmeniz gerekiyor. Ayrıca cesetleri taşımak mümkün değil. Ama korkmayın, Cleo Teyzemiz bunu da düşünmüş! Auntie’s Acidic Dematerializer (Teyzenizin Asidik Çözündürücüsü) sayesinde düşmanlarınızı ses çıkarmadan eritip yok edebiliyorsunuz!
Obsidian, geleneksel yetenek sisteminin yanında Flaws (Kusurlar) adında yeni bir özellik eklemiş. Bu özellik, oyunun rol yapma yönünü oldukça eğlenceli hale getiriyor! Mesela, sağlığınızı toparlamak için fazla yiyecek-içecek tükettiyseniz, oyun sizde “oburluk” kusurunu tespit ediyor ve size bir seçenek sunuyor: Yiyecek-içeceklerden %15 daha fazla sağlık kazanıyorsunuz ama savaşlarda %10 daha yavaş hareket ediyorsunuz. Ya da aşırı hırsızlık yaparsanız “kleptomani” hastalığına kapılabilirsiniz; çalıntı ürünleri dükkânlarda iki katı fiyatına satabilirsiniz ama karakteriniz kontrolünüz dışında bir şeyleri aşırmaya başlayabilir. Bu kusurları kabul edip etmemek ise tamamen sizin tercihinizdir; isterseniz hepsini görmezden gelebilir, isterseniz de bir bonus kazanmak için bazılarını kabul edebilirsiniz.

Guns. Lots Of Guns…
TOW2’nin savaş mekanikleri, ilk oyundan daha hızlı, kararlı ve tatmin edici. Silahlı çatışmalar oldukça eğlenceli. Zamanı yavaşlatma özelliği hâlâ mevcut, ancak zamanla bu yeteneğe düşmanlara asit fırlatma, kısa süreliğine enerji kalkanı açma gibi yeni yetenekler eklenmiş. Buna rağmen çatışmalar genellikle çok hızlı ve dinamik geçiyor; hatta sanki Cyberpunk 2077’nin bir parçasını yaşıyor gibiyim. Düşmanlara hızlı bir şekilde ateş açmanın tuhaf bir tadı var. Özellikle silahlarınızı modifiye edip ateş eden, elektriklü ya da patlayan mermilerle donatmaya başladığınızda ortalık tam bir eğlenceye dönüşüyor. Karakterimizin daha önce olduğundan daha çevik olması, koşarken kayabilmesi ve ilgili yan görev tamamlandığında çift zıplama gibi yetenekler kazanması gibi unsurlar da cabası.
The Outer Worlds serisinde özel silahlar olmazsa olmaz. Oyunda duvarlardan seken zehirli toplar atan bir pompalı tüfekten, ateş ettiğiniz yerde küçük kozmik yırtıklar açan bir tüfeğe kadar birçok ilginç silah bulunuyor. Hatta bazıları oyunun kara mizahına uygun isimler taşıyor; örneğin Son Fısıltı gibi… Silahlarınızın yanı sıra, zırhlarınızı ve kasklarınızı da modifiye edebilme şansınız var. Ayrıca bunun için sürekli geminize dönmenize veya bir tezgâh aramanıza gerek yok. Yanınızda Niles varsa, iki tıkla modifikasyon ekranına girebilir, istemediğiniz eşyaları parçalayabilir ve crafting yaparak mermi üretebilirsiniz.

Niles’ın bir Earth Directorate ajanı olduğunu belirtmek gerek. Oyundaki diğer yoldaşlarımız ise farklı grupların üyeleri. Dolayısıyla yaptıklarınıza farklı tepkiler veriyorlar. İlk gezegende tanıştığınız Inez, Auntie’s Choice çalışanı olup kariyerini ilerletme konusunda çok hevesli. Aza ise kozmik yırtıklara ilgi duyan bir tarikat mensubu. Eğer onu ekibinize alırsanız yırtıkları kapatmaya çalıştığınızda, önce size itiraz ediyor, daha sonra ise grubu terk ediyor veya düşmanınıza dönüşüyor. İyi bir RYO oyununun önemli bir parçası da yoldaşların kendilerine ait geçmişleri ve yan görevleri olduğudur. TOW2 de bu alanda geri kalmıyor. Ekibimize katabileceğimiz her karakterin, (istersek onları yanımıza almadan da yürüyebiliriz) kendine özgü bir hikâyesi var. Bu yan görevleri tamamlayarak onların yeteneklerini geliştiren özel ekipmanlar kazanılıyor. Fakat, tüm bunlara rağmen, yoldaşların savaşlarda işe yaramaz kaldığını belirtmek gerekir; oldukça çabuk ölüyorlar ve birkaç düşmanı etkisiz hale getirebiliyorlar. En azından benim oyunumda durum böyleydi. Ancak güzel bir detay, yoldaşlarınız için belirlediğiniz bir yeteneğin sabit olmaması. Oyun boyunca bu yetenekler arasında dilediğiniz gibi geçiş yapabiliyor ve duruma göre farklı stratejiler deneyebiliyorsunuz. TOW2’nin iyi yaptığı şeylerden biri de bu basitleştirmeler. Oyunu kolaylaştırmadan bazı klasik zorunlulukları ortadan kaldırmışlar. Örneğin, ağırlık sınırını kaldırarak üzerinizde istediğiniz kadar mermi, silah, zırh taşımanıza olanak tanımışlar. Kıyamadığınız ekipmanları geminizde, kutularda ya da dolaplarda saklamak zorunda kalmıyorsunuz. Ekrandaki tüm göstergeler (can, enerji, mini harita vb.) bir araya toplanarak alt kenara dizilmiş, bu da takibi kolaylaştırmış. Adreno (sağlık) iğnelerinin yerini, canınızı tazeleyen bir solunum cihazı almış… gibi.
Ek olarak, keşfedilebilecek dört gezegen ve iki uzay istasyonu; ana görev için üç farklı son, yoldaşlar ve gruplar için de The Witcher 3 tarzında birden çok alternatif sonla çoğalan The Outer Worlds, baştan sona keyif alabileceğiniz bir RYO deneyimi sunuyor. Ve bir noktada kendinizi, “İşte bu, New Vegas’tan beri oynadığım en iyi Obsidian oyunu!” derken buluyorsunuz.






Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?