Bhaal’ın Çocukları: Cinayet Tanrısının Efsanesi ve İnsani Duyguların Harmanı
Bhaal'ın çocukları, cinayet ve insani duyguların komik çatışmasını anlatıyor. Kan dökmeden gülmek mümkün mü? Hadi biraz fısıldayalım!
3 saat önce
Alauondo’nun kehanetinin ne denli doğru olduğunu düşünmek insanı bir an için gülümsetebilir. Düşünün ki, ölümlülerin, tanrıların geçmişte yaptığı hataları aynı hataları yaparak ilerledikleri bir zaman dilimindeyiz. Gerçekten de bendeniz bir Asya kahvesi gibi yoğun düşünen biri olarak, bu tarihsel dramada cinayetin, karmaşanın ve tanrısal iktidarın nasıl şekillendiğini kavrayamıyorum! Durum böyleyken, Faerûn’un tanrılarıyla ölümlülerinin karşılaşıp, iç içe geçmiş maceralarında kaybolmak oldukça keyifli. Ne de olsa, kim bilir belki de geçmişte İbrahim Tatlıses’in “Mavi Mavi”sini dinleyen Bhaal’ın oğlu Sarevok, zamane gençlerinin bu şarkıyı söylerken gözlerinin içine baka baka dies (ölüyü) fısıldayarak kendine “Katil” demekteydi?

Bir zamanlar acabalarla dolu bir fani olan Bhaal, ilahi kudretin peşine düşmüştü. Kendi kendimize soralım, “Acaba fani bir tanrıça mı olmak isterdik?” Aslında, Bhaal ve onun gibi diğer tanrılar takımı, güç ve iktidar peşinde koşarken önemli olan yalnızca çirkin yüzlü ve çekişmeli kazanmak mıydı? Ya da belki de amaçları sadece birbirlerini cinayete kurban vermek için dost maskesi takarak puan toplamak mıydı? Şu tanrılar, bu kadar karmaşa ve kargaşanın içinde biz ölümlülerin ruhumuza gözyaşı dökmesine neden oluyorlardı.
Bhaalsoyu Destanı, bu noktada ölümlülerin yaptığı haksızlıkları gözler önüne seriyor. Güzeller güzeli Grandük Abdel Adrian’ın katledilişi önce bir masal gibi başlıyor, ama sonra asıl dram noktasında o da ne! Unutmadan; nasıl oluyor da o kadar yıl geçmiş olmasına rağmen hala o eski dostlarımız, düşmanlarımız ve düşülen yolda tutulan her türlü ant içtiğimiz kişiler hâlâ tamamen paniğe kapılıyor? Yani, elimizdeki Bhaal kanı, gümüş tepside sunulmuş bir hamur tatlısı gibi değerliydse, bununla beraber serin bir kış gecesi yudumlarken sohbetimize katılacak kim bilir kaç tane tanrı, insani mesele olarak orada kayıtsız kalırdı?

Ah işte, uğruna hayatlarını feda eden Bhaal çocukları! Mesela, biz ölümlüler için yüreklerimizi dağlayan Sarevok ve Abdel’in karşılaştırması hiç de kolay değil. Nihayetinde, Bunlar durumu sadece kıyamet senaryosuyla değiştirebiliyorlar. Velhasılkelam, Bhaal’ın çocuklarına ilişkin bu destanda dökülen kan, kaybolan kalpler, kırık dökük ilişkiler ve olası tanrılıklar yaşanıyor. Ve her biri kendi hatıralarıyla birbirlerine kenetlenerek dizelerinde Godot’yu bekler gibi günlüğe akıyor.
- “Cinayet Tanrısı can verecek,
- “Felaketiyle fâni bir kuşak doğacak,”
- “Ölümüyle kaosu ekmiş olacak!”
Gerçekten, her şey gözlerimizin önünde alabora olmuşken, bu genlerinden nasıl bir kaos çıkıyor? Sormaktan kendimi alamıyorum. Sanırım, tanrıların kendi yaratımlarıyla mücadele etme aşkı ile dolu dünyalarını evrimle tam da bu noktada oluşturuyor! Her biri kendi hatalarından dersler çıkararak; tabii ki bazıları tam tersi bir yol izleyerek, yeni trajediler yaratıyor. Elbette, bu diziye Tanrı Bhaal’ın son dönemdeki sergi şovu eşlik ediyor ki, bir daha ki tanrı sergisinde büyük ihtimalle “Küçük Ölüler” temalı bir sergi açması durumunda keyifle izleyebiliriz.

Şimdi tam şurayı düşündüğümüzde, biz bir de sersem gençlerimiz var ki, hırs, hiddet ve toyluk peşinine takılmayı, o yaşta tanrının işini nasıl doğru yapacaklarına dair bilgelik ortaklıkları bekliyoruz. Her halükarda dikkat edin, çünkü her “katil” kıvrımda sevgili dostlar var, yapmamız gereken son kargaşada tüm bu hikâyeleri alt üst ederek gelecek nesillere aktarmak. Bir fani ruhuna sahip olan Grandük Adrian’ın hikayesi ne büyük bir mirastır! Yoksa tanrıları koruyan çoktan kaybolmuş bir Antik Roma formunun kalıntısı mı? Her şey bir yana, kesin olan şu ki, Bhaal ve onun çocukları bulundukları her tehlikede kendi kendilerine hasret duyacaklar!




Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?