Days Gone: Beklentilerin Altında Kalan Zombi Deneyimi
Days Gone, zombi deneyimi ile hayal kırıklığına uğratıyor. Beklentilerin altında kalan grafikler ve hikaye ile oyuncuları etkileyemiyor.
1 gün önce

Days Gone: Yüksek Beklentilerin Altında Kalan Bir Deneyim
PlayStation 4’e özel olarak piyasaya sürülen oyunların çoğu, genel olarak yüksek kalitede yapımlar olarak değerlendirilir. Ancak, bu kalitenin istisnalarından biri olarak karşımıza çıkan The Order 1886 gibi, Days Gone da benzer bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bend Studio tarafından geliştirilen bu yapım, zombiler (aslında oyundaki terimle Freak olarak adlandırılan yaratıklar), kıyamet sonrası ortam ve hayatta kalma teması ile dikkat çekiyor. Fakat, Days Gone, diğer özel yapımların yanında kendine bir yer bulmakta zorlanıyor. Zira, birçok popüler oyundan esinlenmiş olmasına rağmen, bu esinlenmeleri etkili bir şekilde yansıtmayı başaramamış.
Not: Oyundaki Freak’ler, aslında zombi kategorisine girmeyen hastalıklı varlıklar. Ancak, ben de bu yazıda basitlik adına onları zombi olarak adlandırmayı tercih ettim.
Hikaye ve macera hissiyatı açısından The Last of Us’tan izler taşısa da, bu unsurlar ustalıkla işlenmediği için aynı duygusal etkiyi yaratmıyor. Oynanış açısından, aklıma gelen ilk karşılaştırma ise Uncharted serisi oldu. Ancak, Nathan Drake gibi ikonik aksiyon sahneleri ve dikey bölüm tasarımları beklememek gerekir. Bu benzerlikler, daha çok çatışma mekanikleri ve karakter kontrolü ile sınırlı kalıyor. Esinlenmeler saymakla bitmiyor, ancak hiçbirinin yeterli seviyede aktarılamadığı aşikar.
Hikaye, Yan Karakterler ve Açık Dünya
Days Gone’da Deacon St. John isimli bir motosiklet sürücüsünü kontrol ediyoruz. Kendisi bir motosiklet çetesi üyesi, aynı zamanda ödül avcısı ve kısmen paralı asker. Ana karakterin en yakın arkadaşı ise Boozer adında bir başka karakter. Ancak, Boozer’ın varlığı neredeyse gereksiz gibi. Oyunda birçok yan karakter mevcut, fakat bunlardan birkaçı hariç çoğu sıradan ve unutulmaya mahkum. Hatta hikaye boyunca karşılaşacağımız iki ana düşman karakter de iz bırakmıyor. Boozer ile olan görevlerin çoğu aslında oyunun temel mekaniklerini tanıtmak için eklenmiş. Kağıt üzerinde dostumuz, fakat karakter o kadar zayıf yazılmış ki, başına gelen olaylar için endişelenmiyorsunuz. Onun için üzülmek bir kenara, yaşadığı zorlukları bile umursamıyorsunuz.
Yapımcıların “biz The Last of Us klonu değiliz” demesine rağmen, hikaye bazında kesinlikle Naughty Dog’un etkisinde kalmaya çalıştıkları ortada. Bu hikayede Tommy ve Tess gibi karakterlerin yerine Boozer ve Sarah gibi figürler yer alıyor. Ancak, Sarah’ın akıbeti belirsiz. Boozer, senaryoda sadece ihtiyaç olduğu için var gibi. Duygusal anlamda da olaylara herhangi bir artı değer eklememekte. Deacon’ın hikayesini sürdürmek için koşturduğumuz bu iki karakter, iz bırakmaktan uzak. İlk iki yerleşke ve liderleri de sinir bozucu tiplemeler. Biri komplo teorisyeni, diğeri ise işçi kampının başındaki bir kadın. İkisiyle bolca diyalog kuruyoruz, ama kendileri de Boozer kadar boş karakterler. Üçüncü yerleşkeyle birlikte oyun biraz canlanıyor, çünkü burada hikayeye etki eden ve yaşaması için kendimizi feda edebileceğimiz ilk karakterlerle tanışıyoruz. Iron Mike gibi büyük yürekli bir karakteri anmak gerekli. Ancak, bu karakterler bile Henry ve Sam kadar iz bırakmayacak. Muhtemelen oyunu bitirdikten birkaç ay sonra bu karakterleri unutacaksınız.
Oyunun açık dünyası beni oldukça ikilemde bıraktı. Geliştiricilerin “Tüm dünya sizi öldürmeye çalışacak” sözü, açık dünya deneyimini ilginç kılıyor. Beklenmedik bir yerden çıkan zombi sürüleri, zombileşmiş hayvanlar, kurtlar ve ayılar ile karşılaşmak mümkün. Hikaye ilerledikçe karşınıza çıkan yeni zombi türleri (her ne kadar sayıları fazla olmasa da), farklı insan çeteleri ve motorlu devriyeler, özellikle benzin istasyonu çevresinde pusu kuran gruplar, yerleşkeler dışında kendinizi güvende hissetmenizi zorlaştırıyor. Kontroller alışıldık bir yapı sunmasa da, oyun akışı oldukça akıcı. Ancak, silahların vuruş hissiyatı pek tatmin edici değil. Düşmanlar, mermi yediklerinde sarsılmıyorlar.
Hayatımda hiç motora binmediğim için oyunun sürüş kısmı hakkında kesin bir yorum yapamam. Ancak, motor sürmek zorunda kaldığım anlar (ki bu oyunun büyük bir kısmını kapsıyor) pek de keyif verici değildi. GTA V’teki gibi sevdiğim araçlara binip gezmek, bu oyunda mümkün olmuyor. Etrafta zombiler, kurtlar ve zombi ayılar varken huzurlu anlar yaşamak, bu tür bir oyunda beklenmedik olsa da, oyun deneyimine değer katabilir. Motoru kaybettikten sonra sıfırdan bir motor toplamamız gerekiyor ve onu güzel bir seviyeye getirmek uzun bir süre alıyor.
Zombi Sürüleri ile Mücadele
E3 2016’da Days Gone için paylaşılan oynanış videosu, izleyicileri büyülemişti. Deacon, dev bir zombi sürüsüne karşı hayatta kalmaya çalışıyordu. Oynanış videosunun önceden kodlandığı herkes tarafından biliniyordu, ancak yine de bu tür bir deneyim görmemiş olan oyuncular büyülenmişti. Merak etmeyin, zombi sürüleri oyunda mevcut ve hikayenin sonlarına doğru çeşitli görevlerde karşımıza çıkıyorlar. Zombi sürüleriyle başa çıkmak, en zor seviyede bile oldukça keyifli bir deneyim sunuyor. Fakat, bu sürüleri yok etmek için iyi bir hazırlık yapmanız gerekli. Çünkü, binlerce zombi ile karşılaşacaksınız ve bu durum oldukça zorlu bir mücadele sunuyor.
Arayüz ve Kontrol Mekanikleri
Oyun kontrol cihazının dokunmatik padinin kullanımı, büyük bir artı sağlıyor. Menüler akıcı bir şekilde geçiş yapabiliyor ve her detaya anında ulaşabiliyorsunuz. Güçlendirmeler, yetenek ağacı, harita gibi unsurlar, akıştan kopmadan erişilebiliyor. Kaynak toplama ve kullanma işlemleri de hızlı seçimlerle gerçekleştirilebiliyor. Bu, oyunun temposunu bozmadan ihtiyaçlarınızı karşılamanızı sağlıyor. The Division gibi oyunlarda bu tür bir sistem, zaman kaybına neden olabiliyor. Days Gone, bu konuda oldukça başarılı bir deneyim sunuyor.
Performans Sorunları
Konsola özel bir oyun için performans sorunları yaşamak, düşündürücü bir durum. İnceleme kopyası elime ulaştığında, oyun oldukça düşük bir kare hızı sunuyordu. Özellikle motor üzerindeyken 15 fps’ye kadar düşebiliyordu. Ancak, güncellemelerle bu sorunların çoğu giderildi. Oyunun kullanıcıyla buluşacağı hali düzgünse, bu sıkıntılar kayda değer değil. Ancak, oyunun uzun hikayesini baştan sona tekrar bitirecek kadar vaktim yoktu. PlayStation 4 Pro’da performans sorunları yaşamadım. Ancak, tüm hikayeyi baştan sona tekrar oynama şansım olmadı. Genel olarak, Days Gone, görsel anlamda doyurucu bir deneyim sunuyor.
Sessizlik ve Yapay Zeka Sorunları
Oyun içindeki ses tasarımı ve yapay zeka ile ilgili sorunlar, keyif aldığım anları baltaladı. Deacon’ın yanındaki karakterlerin bağırarak konuşması, bazen seslerin tamamen kaybolması veya diyalogların tutarsız olması gibi sorunlar mevcut. Bölüm tasarımı da aynı sıkıntılardan muzdarip. Ana görevlerde, yerleşkeden uzaklarda görev başlatamadığınız için uzun yollar kat etmek zorunda kalıyorsunuz. Görevlerin zamanlamaları o kadar kötü ki, hikayenin akışını olumsuz etkiliyor. Yapay zeka ise, zorluk seviyesi ne olursa olsun beklediğim düzeyde değil. Düşmanlar sesli uyarılara tepki vermekte zayıf kalıyor ve bazen açık alanda bile dikkat çekmiyorlar.
Sonuç olarak, Days Gone, bazı anlarında keyif veren bir oyun olsa da, birçok sorunla karşı karşıya. Teknik sıkıntılar ve zayıf karakter yazımı, oyunun keyfini olumsuz etkiliyor. Daha fazla potansiyele sahip olan bu yapım, belki de gerekli güncellemelerle daha iyi bir deneyim sunabilir.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?