Marvel Sinematik Evreni (MCU) yeni bir döneme girmeye hazırlanıyor ve bu sefer sahneye çıkacak olan kahramanlar, birbirinden ilginç yeni düşmanlarla mücadele edecek. Her ne kadar Captain America ve Iron Man gibi ikonik karakterlerin görev süresi sona erse de, bu durum MCU’nun gücünü kaybettiği anlamına gelmiyor. Çünkü arka planda Fantastik Dörtlü ve X-Men gibi çok sevilen karakterlerin sahneye çıkmasıyla birlikte, izleyiciler yine heyecan dolu bir yolculuğa çıkacaklar. Yeni kahramanlar bir yana, bu dönemde bolca yeni kötü adam da karşımıza çıkacak. En dikkat çekici olanı ise kesinlikle Kang the Conqueror. Peki, bu Kang kimdir, ne yapar, hangi süper kahramanların başını ağrıtacak? Gelin, bu konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Kang the Conqueror, Marvel’ın ikonik ikilisi Stan Lee ve Jack Kirby tarafından yaratılmış bir karakterdir ve ilk olarak 1964 yılında yayınlanan The Avengers‘ın 8. sayısında karşımıza çıkmıştır. Gelecekteki 31. yüzyılda, Reed Richards’ın torunu olarak bilinen Nathaniel Richards, zaman yolculuğu konusuna merak salmış bir karakterdir. Ancak bu adamı tanıdığınızda, “Acaba bu adam zaman yolculuğunda ne kadar başarılı?” diye sormadan edemeyeceksiniz. Çünkü o, daha sonrasında Antik Mısır’a gidip, Apocalypse olarak da bilinen mutant En Sabah Nur’un varisi olmayı hedeflemiştir. Yani, bir nevi “Daha büyük kötü olma” hedefi var. Ama bu planı Fantastik Dörtlü tarafından bozulunca, Nathaniel gözünü 20. yüzyıla dikmeye karar verir.
Nathaniel, burada Doctor Doom ile tanışır ve bir anda kendini Scarlet Centurion olarak Doom’un yanında savaşan bir kötü adam olarak bulur. Hani “Bu adamın aklı nerede?” diye düşünebilirsiniz, ama inanın bana, Nathaniel’ın aklı biraz karışık. Zaman yolculuğu, geçmişle gelecek arasında gidip gelmek, evrende bir dominasyon kurmaya çalışmak… Hepsi bu adamın aklını karıştırmış. Avengers ile karşılaşma anında, Nathaniel kendini Kang the Conqueror olarak adlandırır. Yani, “Beni tanıyın, ben artık kötülerin kralıyım!” der gibi bir havası vardır.
Fatih Kang’ın Doğuşu kısmına gelirsek, Nathaniel, 20. yüzyıldan elde ettiği teknolojileri, kendi döneminin silahlarıyla birleştirerek galaksiyi ele geçirmeye başlar. Ancak, bu sırada karşılaştığı Avengers ile olan savaşları, Kang’ın kibirli yapısının sonunu getirecek olaylar zincirini başlatır. Örneğin, Wasp’ı pek umursamayan Kang, bu kibir yüzünden bir kez daha yenilir. Evet, bu adamın içindeki kibir, onun en büyük düşmanı. Kendi kendine “Benim gibi bir adam asla yenilmez!” derken, bir anda Wasp ve Rick Jones’un yardımıyla bir kez daha mağlup olur. Ve burada Kang, bir karakter gelişim sürecine girer. Yani, “Düşmanlarım beni yendi ama ben yine de varım!” demeye başlar.
MCU’da Kang’ın rolü, çizgi romanlardaki kadar kapsamlı olmayabilir. Ama kesin olan bir şey var ki, özellikle Reed Richards ve Fantastik Dörtlü ile ilgili gelişmeler, Kang sayesinde daha da ilginç bir hale gelecek. Zira Kang, zaman ve çoklu evrenler konusunda ustalaşmış bir karakter. Eğer Kang, bu yeni dönemde önemli bir rol oynarsa, izleyiciler için çok daha karmaşık ve ilginç bir hikaye ortaya çıkabilir. Tabii ki, Dr. Strange ve WandaVision ile birlikte zaman çizgileri ve çoklu evrenler konusundaki karmaşa da cabası. Yani, “MCU’nun geleceği çok daha karmaşık olacak” diyenler haklı.
- Ant-Man 3 filminde Kang’ı göreceğimiz kesin. Bu film, yeni çoklu evrenlere kapı açacak.
- Kang, Thanos sonrası “büyük kötü adam” boşluğunu dolduracak gibi görünüyor.
- Belki de MCU, Kang Saga adı altında yeni bir dönem başlatacak.
Sonuç olarak, Kang the Conqueror, Marvel evreninin en önemli kötü karakterlerinden biri olarak öne çıkıyor. Beyaz perdede onu izlemek, hem eğlenceli hem de heyecan verici olacak. Ve unutmamak gerekir ki, bu karakterin geçmişi ve geleceği, izleyicilere birçok sürpriz sunabilir. O yüzden, Kang’ın maceralarını izlemek için sabırsızlanıyoruz! “Kang, gel de bizimle oyna!” diyoruz.
