Kazuma Kiryu’nun Duygusal Yolculuğu: Like a Dragon Gaiden İncelemesi
Kazuma Kiryu'nun duygusal yolculuğuna dalın! Yahu, bu adamı ağlatacak bir fincan çay bile bulamaz mı? Like a Dragon Gaiden incelemesi burada!
3 saat önce
Bundan yıllar önce kaleme aldığım “Yakuza’yı Neden Çok Sevdim?” yazısında, Kazuma Kiryu’nun 6 (+1) oyun boyunca beni nasıl etkilediğinden ve onun hikayesinin büyüsünden bahsetmiştim. O günden bu yana Yakuza serisi hep benim kalbimde özel bir yer edindi. Ancak sonrasında Judgment adında bir yan seri ortaya çıktı ve Kazuma dışındaki karakterlerle maceralar yaşamaya başladık. Sonra da yeni kahramanımız Ichiban Kasuga ile tanıştık. Her ne kadar bu yeni maceralar da beni cezbetse de, Kazuma Kiryu’nun bende yeri her zaman apayrı. Hal böyle olunca, Kiryu’yu tekrar baş rolde görmek, beni sevinçten havalara uçuruyordu. Nitekim, Like a Dragon Gaiden: The Man Who Erased His Name (yani bir oyun isminin ne kadar uzun olabileceğinin derin bir örneği) geldi ve ben de hemen maceraya dalmıştım.

Oyun, yine bana duygu dolu anlar yaşattı ve sonuç olarak ben bu oyunu da çok sevdim! Nedenini merak edenler için, Yakuza serisine hiç bulaşmamış olanları bile etkileyebilecek birkaç ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Belki, ben de dertli bir ruh olarak fırtınalı bir hayat geçiren Kazuma’nın hikayesinden etkileniyorumdur; bu da hiç şaşırtıcı değil! Kazuma Kiryu… Yakuza serisini neden bu kadar sevdiğimi anlatırken, onunla nasıl bir bağ kurduğumu bir kenara bırakmak zorundayım. Kiryu, tüm o kargaşanın, çatışmanın ve karanlık dünyanın ortasında bir kadına aşık olabilen, bir yetime baba olabilen ve başı darda kalanların imdadına yetişen, koca yürekli bir adamdır. Bu da beni her zaman derinden etkiledi.
Gel zaman git zaman, Kiryu’nun artık sahneden çekilme vakti gelmişti. Yakuza 6: The Song of Life’da onun sessiz bir şekilde aramızdan ayrılışını izlerken, tüm bu süreçte yaşadığı fedakarlıklara saygı duydum. Kiryu’nun, “ölü adam” olma kararının hikayesi Like a Dragon Gaiden’da daha derin bir perspektifle açığa çıkıyor. Daidoji ile anlaşarak ismini silmeye karar veren Kiryu’nun aklından, yetiştirdiği “çocuklar” asla çıkmıyordu. Her şey onun için, onları korumak içindi. Kızı gibi gördüğü Haruka ve torunu gibi sevdiği Haruto, onun için birer kıymetli varlık. İşte bu yüzden, geçmişini ve ismini silmesi, Yakuza’nın önceki efsanelerine veda etmesi, izleyenleri duygusal olarak etkiliyor. Bir zamanlar “Dragon of Dojima” olarak anılırken, şimdi “isimsiz adam” olmaya karar vermesi, Kiryu’nun karakter derinliğini ortaya seriyor.

Oyun, yalnızca Kiryu’nun dönüşü değil, aynı zamanda onun içsel dünyasının da yansımalarını sunuyor. İçinde sakladığı aşkı, yarası ve bağlandığı kişilerle olan ilişkisini görerek, beni derinden duygulandırdı. Nihayetinde, Kiryu’nun ihtiyacı olan son bir görev kaldı: Aşkına bir veda etmek. Oyunun final sahnelerine geldiğimizde, gözyaşlarımı tutmak için yoğun bir çaba sarf etmem gerekti. Yani, Like a Dragon Gaiden benim için ruhsal bir yolculuk oldu. Buradan sonra biraz eğlence kısmına da geçmemiz gerekiyor; yoksa bu yazı daha çok bunalıma girecek gibi! 🙂
Şehir değişir, eğlence değişmez… Ana seri boyunca, Tokyo’nun Kabukicho bölgesindeki Kamurocho’nun her bir detayını ezberlemiştik. Bu sefer de Sotenbori’deyiz. Eskiden Kamurocho’da sürdürdüğümüz kurgusal hayatımız türünden, bu oyun da yeni bir eğlence anlayışını sunuyor. Oyun boyunca o sokakların içinde kaybolmak, keşif yapmak ve dilediğinizce yemek yemek, alışveriş yapmak düşüncesi bile beni heyecanlandırıyor. RGG Studio’nun şehir tasarımı konusunda yaptığı mükemmel işlerden biri de, oyuncuların bu dünyaya bağlanmaları. O sokaklarda yürüdüğünüzü hissetmek, sanki gerçekten onların bir parçası olmaktır! 🙂

- Sotenbori, Osaka’nın eğlence merkezi Dotonbori’den esinlenmiş bir atmosfer sağlıyor. Her sokak, yeni keşifler için hazır yüzen bir eğlence mekanı gibi!
- İşte bu oyunla birlikte, önceki bölüme dönmek yerine hep yenilik arayışında olduğumuz anları yaşıyoruz; = kaybolma hissi her zaman artıyor!
X ve Y kuşakları olarak bu şehirde kaybolmayı hiç unutmuyorum, çünkü bir kere kaybolduktan sonra geri dönüş yolunu bulabilmek hiç kolay değil! 🙂 Her sokakta renkli yüzler, yeni hikayeler temin ediyorsunuz. Oh, nasıl da eğlenceliyiz! 🙂 Bu yeni seride bir diğer yenilik de, “The Castle” isminde yüzen bir şehir. Mini bir Sotenbori gibi düşünün burayı; başka bir macera orada da bizi bekliyor!
Eski dostlar da burada, yeni düşmanlar da… Yakuza serisi her zaman dikkat çeken ve hafızalarda iz bırakan karakterleriyle tanınır. Like a Dragon Gaiden, geçmiş ile bugünü harmanlayarak eski dostların yeniden karşısına çıkmasına olanak sunuyor. Ryuji Goda’yı yeniden görmek, Kiryu’nun yaşadığı örflerle o hikayeye katılmak, benim için çok keyifli bir detay oldu. Kiryu’nun bu eski düşmanı hatırlatması, Ryuji’ye duyduğu saygının altını çizen sahneleri görmemizi sağlıyor. Her ne kadar Goro Majima’yla daha fazla anım olsa da, Ryuji’yle olan bu düello her zaman yüreğimde bir iz bırakarak devam ediyor.

Elbette, her önceki oyundan tanıdık karakterlerle karşılaşmanın tatlı nostaljisi de cabası. Goro Majima’yı görmek, Daigo Dojima ve yeni serinin kahramanı Ichiban Kasuga gibi yeni isimlerle tanışmak, serinin hayranları için büyük bir sürpriz. Yani hem tanıdık dostlarla görüşüyoruz hem de yeni antagonistlerle karnımızı doyuruyoruz. RGG Studio’nun kadroya kattığı karakterler, oyuncular için mevcut olan zenginlik kaynakları arasında uzanıyor. Sonuç olarak, Like a Dragon Gaiden bana çok eğlenceli gelen bir geçiş oyunu olarak, Yakuza serisinin geçmişi ile geleceğini birleştiren güzel bir köprü niteliğinde. Eğer bu kadarı yeterli gelmezse, siz değerli okuyucularım, Like a Dragon Gaiden’ı denemesiz bırakmayın; bu muazzam hikayenin sizde nasıl bir etki yarattığını görmek için sabırsızlanıyorum!











Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?