Midnight Fight Express: Aksiyon Dolu Bir Stres Atma Deneyimi
Midnight Fight Express, yoğun bir stres atma deneyimi sunarak sizi aksiyon dolu bir maceraya davet ediyor. Heyecanı keşfedin!
4 saat önce

Günümüzde oyunların sanat eseri olarak değerlendirildiği bir dönemde, herkesin katıldığı net bir gerçek var: Oyun oynamak, ciddi bir stres atma aracı olma özelliğini taşır. İş hayatı, okul, ailevi ilişkiler ve daha fazlasının getirdiği zorluklar karşısında, eve geldiğimizde kulaklıkları takmak çoğu kişi için bir nebze de olsa rahatlama imkanı sunar. Bu noktada Midnight Fight Express, gerilimi en üst seviyeye çıkaran bir deneyim sunuyor. Adeta bir antidepresan işlevi gören, zihni yormadan sadece düşmanları alt etmeye odaklandığımız bu oyuna dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Bu oyun, tam anlamıyla bir aksiyon patırtısı sunuyor. Doom atmosferini hissettiren, karşısına çıkan herkesi dövüşerek etkisiz hale getirdiğimiz bu yapımda, dövüş sistemi en dikkat çekici unsurlar arasında yer alıyor. Yapımcı, bu sistem üzerine yoğunlaştığı için, Midnight Fight Express’in dövüş mekanikleri gerçekten etkileyici. Düşük bütçeye sahip bir indie oyun olmasına rağmen, sebat gösteren ve eğlenceli mekaniklerinin sağlam tasarlandığı görülüyor. Onu açıklamak gerekirse; Batman Arkham serisindeki dövüş akışını ve Devil May Cry tarzı komboları, ateşli silahlarla birleştirin; çevresel nesneleri de unutmayın (çöp kutuları, bira bardakları veya elektro gitar bile silah olarak kullanılabiliyor). Sonuç, elbette, harika bir keyifli oynanış oluyor. Başlangıçta biraz yüzeysel gibi görünen mekanikler, karakterimizin gelişimiyle birlikte daha derin bir hale geliyor ve dövüşlerden alınan haz katlanarak artıyor.
Karakter gelişiminden bahsetmişken, oyunda bulunan az sayıda RYO (Rol Yapma Oyunu) unsurlarına da değinmekte fayda var. Oyun, toplamda 40 bölümden oluşuyor ve her tamamlanan bölümde hem yükseltme puanı hem de para kazanmak mümkün. Bu puanlar ile çeşitli yetenekler elde ediyor, kazandığımız paralarla ise kozmetik eşyalar satın alabiliyoruz. Yükseltmelerin hangi alanlarda yapıldıkları, oynanış tarzını aktif bir şekilde değiştirebiliyor.
Senaryo konusunda ise, ana karakterin köpeğini mi öldürtsek? sorusunu ister istemez gündeme getiriyor. Oyun, dövüş mekanikleri açısından oldukça fazla özellik sunsa da, senaryo olarak aynı derinliği taşımıyor. Hikayeyi özetlemek gerekirse, yeraltı dünyasında bilinen eski bir suçlu olan Babyface, hafızasını kaybetmiştir. Şehirdeki suç oranları artarken, bir gün kapısının önünde bulduğu drone, ona çetelerin daha kötü planları olduğunu söyler. Babyface, hem hafızasını geri kazanmak hem de şehirdeki düzeni sağlamak için yola çıkar. Senaryo, bazı ilginç yerler barındırsa da, genel olarak derinlikten uzak olduğunu söylemek mümkün. Belki, yapımcı John Wick, Hotline Miami ve Doom gibi etkileyici markalardan ilham almıştır; bu sebeple hikayeye fazla yüklenmemek belki de daha uygun.
Ancak diyalogların ve genel üslubun akışının keyif verdiğini belirtmek lazım. Oyun, kendisiyle ilgili tatlı detaylarla dolu; hayvan maskesi takan bir çetenin lideri BoJacket, motorcu çetesi Sons of Hedonism ve dövüş kulübü lideri Kyler Turden gibi figürler, deneyimi daha eğlenceli hale getiriyor.
Tek kişilik dev kadro dediğimizde, aklımıza hemen bir şirket değil; oyunun arkasındaki yetenekli isim geliyor. Jacob Dzwinel, yıllarını harcayarak bu oyunu tek başına yaratmış ve projenin baş mimarı olarak adını Credits ekranına yerleştirmiş. Bu durum, gerçekten takdire şayan bir başarının hikayesini oluşturuyor. Polonya’daki oyun sektörünün böyle devam etmesi durumunda, çok yakında “Polonya’dan babam çıksa oynarım!” diyebileceğimiz günler gelecektir. Ancak Jacob’ın başarısının yanı sıra, “Noisecream” isimli kişinin de projede önemli bir yeri var. Bu arkadaş, oyunun müziklerinden sorumlu ve müzikleriyle aksiyonun atmosferine harika bir uyum sağlıyor.
Tamam, indie oyunlara saygımız var ama… Buraya kadar her şey güzel olsa da, ayrıntılara inildiğinde MFE’nin bazı zayıflıkları gözlemleniyor. Benim için en büyük problem, oyunun kendini tekrar etme eğilimi. Düşman ve mekan çeşitliliği her ne kadar fena değilse de, ilerledikçe bunun sadece benzer dövüş stillerinin farklı kılıflardaki varyasyonları olduğunu görüyoruz. Belli bir süre sonra insanlar “Aynı şeyleri mi yapıyorum?” düşündürten bir hisse kapılıyor. Bu da, indie oyunların yapabileceği en büyük hatalardan biri. Oyun akışında bölümler arasında sıkılmamak adına daha başka aktiviteler olabilirdi. Neyse ki, 6-8 saatlik bir oynanış süresi sunuyor.
Tek kişinin üstesinden geleceği bazı noktalar var, bunu kabul ediyorum. Ancak bazı sıkıntılar gözden kaçmıyor. Seslendirme olmaması gibi konulara takılmam, çünkü indie oyunlarda bu sıkça karşılaşılan bir durum. Ancak, kamera açıları, görünmez duvarlarla ilgili sorunlar ve yükseklere çıkarken yön bulma sorunları gibi durumlar can sıkıcı. Keşke bu konulara biraz daha özen gösterilseydi.
Bu arada, oyunun grafikleri ve fizik motoru oldukça başarılı. Yapay zeka da hiç fena değil. Bazı detaylarda, daha büyük stüdyoların eserleriyle rekabet edebilecek bir kaliteye ulaşıyor ama küçük sorunlar, genel deneyimi olumsuz etkileyebiliyor.
Şiddet çözüm mü yani? Midnight Fight Express, tutkusal bir yapımcının emeğinden doğmuş bir eser adeta. Oyuncuya adrenalin pompalarken, eğlenceli dövüş mekanikleri ile stres ve gerginliğin giderilmesine yardımcı oluyor. Ancak maalesef çeşitlilik anlamında benzer bir başarıyı yakalayamıyor; bu durum, tekrarlara neden oluyor. MFE, mükemmel bir deneyim sunuyor ancak bu deneyim, daha derin bir ögeye dönüşmekte zorlanıyor. Kalan kısmı ise çoğunlukla “çerezlik” kalıyor.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?