Over the Alps: Bir Casusluk Hikayesi

Over the Alps, bağımsız yapımlar arasında merakla beklediğim bir oyundu. Aslında, birkaç ay önce Apple Arcade’e özel olarak piyasaya sürülmüştü; ama o dönemde bir inceleme yazmak pek aklıma gelmemişti. Ancak, geçtiğimiz günlerde Steam platformuna da geldi ve sonunda bu oyuna bir şans vermeye karar verdim.

Ne İşim Var Alplerde?

Over the Alps, 2. Dünya Savaşı döneminde geçen heyecan verici bir casusluk hikayesini anlatıyor. Kahramanımız Smith, İngiliz istihbaratının bir elemanı olarak İsviçre’ye, sahadaki bir bağlantısıyla buluşmaya gidiyor. Bu süreçte karşılaştığı Fraulein Wolff isimli bir kadınla sürekli etkileşim halinde oluyoruz ve Alp Dağları boyunca süren bir mücadeleye dahil oluyoruz.

İlk olarak, Vercoli ile buluştuğumuzda, bize kızı Laura’yı kurtarmamız için yardım talep ediyor. Biz de elbette bu çağrıya kayıtsız kalamıyoruz. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde, aslında esas hedefimizin bu kız olduğunu anlıyoruz. Peki, Laura neden kaçırılmıştır? Almanlar onun peşinde ne gibi bir amaç gütmektedir? Biz bu karmaşanın neresindeyiz? Ve Wolff’in bu olaylarla bağlantısı nedir? Zihnimizde şekillenen bu sorular, hikayenin derinliklerine inmeye teşvik ediyor. Ancak düşünmemiz gerekenler bunlarla sınırlı değil; bazen İsviçre polisi peşimize düşüyor, bazen de Nazilerin elinden kaçmaya çalışıyoruz. Sonuç olarak, bir kaçış-kovalamaca döngüsü içerisinde Alp Dağları’nı aşıyor ve hikayemizin finaline doğru ilerliyoruz.

Görsel Romanınızı Nasıl Alırdınız?

Over the Alps, ismiyle de belirttiği üzere bir görsel roman tarzında macera oyunu. Oyun, büyük oranda karşımıza çıkan metinlerden birini seçmekten ibaret. Arada, gittiğimiz kasaba veya şehirdeki hedef noktasına (otel, bar, kilise vb.) tıklayıp o mekandaki konuşmalara geçiş yapmak veya arabaya, kızağa, balona tıklayıp hareket ettirmek gibi ufak etkileşimler de mevcut. Ancak bunlar, aslında sahnenin tetiklenmesinden ibaret.

Haritada bir sonraki noktaya gidiş yöntemimizi seçmemiz gerektiğinde de benzer tercihler yapıyoruz. Genelde bir görsel roman söz konusu olduğunda, oynanışta büyük sürprizler beklenmez. Dolayısıyla burada da dikkat çekici bir farklılık yok. Belki, peşimize takılan polislerden kaçabilmek için yanıltıcı izler bırakmamız veya dikkatli olmadığımızda polislerin ensenizde belirmesi bir farklılık olarak değerlendirilebilir. Bu, uğradığımız yerlerde uygun tercihler yaparak yanıltmalara neden olmamızla ya da dikkat etmeden iz bırakmamızla ilgili bir durum.

Bu tarz oyunların ilgi çekmesini sağlayan iki ana unsur vardır: Görselleri ve hikayesi, yani hikayenin tercihlerimizle şekillenip şekillenmediği. Görsel yönü oldukça hoş. Ancak hikayenin tercih etkisi konusunda, ortalama bir performans sergilediğini söyleyebilirim. Oynarken bazen meraklandım, “Acaba bu iş nereye varacak?” diye düşündüğüm anlar oldu. Yanıltmalar bıraktığımda mutlu oldum, iz bıraktığımda ise kendime kızdım. Yani oyunun beni içine çektiği anlar oldu. Ancak tercihlerin büyük bir kısmı, bu kadar belirgin değil. Örneğin, polis beni yakaladığında hikaye sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etti; bu, biraz hayal kırıklığı yarattı. Eğer polise yakalansak ve onlardan kurtulmak için mücadele etsek, daha inandırıcı bir deneyim olmaz mıydı? Böylece, polisle aramıza mesafe koymak için daha fazla çaba sarf etmek zorunda hissederdik kendimizi. Ayrıca, oyunun hikayesinde bazı bölümler hızlıca geçilmiş, özellikle final kısmı biraz aceleye getirilmiş gibi hissettirdi.

Bu noktalar dışında, çok eleştirilecek bir yanını göremiyorum. Sonuçta, bir görsel romandan ne beklenebilirse onu sunmuş durumda. İki saatlik hoş bir deneyim yaşadım. Ancak bununla sınırlı kalmayacak; şu an sadece Vercoli Dosyası oynanabilir durumda ve ana menüde görüldüğü üzere, iki dosya daha gelecek. Dolayısıyla, oyuna geri dönüş için ilk hikayeyi tekrar oynamanın ötesinde alternatiflerimiz olacak. Görsel romanlardan hoşlananlar için, Over the Alps, göz atmaya değer bir oyun.