Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

6 dakika okunma süresi

6

Re-Turn: One Way Trip İncelemesi – Korku Oyununda Beklentiler ve Gerçekler

Re-Turn: One Way Trip incelemesi ile korku oyunundaki beklentilerinizi karşılayıp karşılamadığını keşfedin. Gerçekler ve sürprizler burada!

admin

15 saat önce

Re-Turn: One Way Trip İncelemesi – Korku Oyununda Beklentiler ve Gerçekler

Bir oyunun tanımında ya da türünde “korku” kelimesini gördüğümde, o oyunun korku ögeleri içermesini beklemekteyim. Eminim ki sizler de aynı şekilde düşünüyorsunuzdur. Hele ki tanıtımında “korkunç hikaye”, “korkunç bir şeytan”, “başka dünyalardan gelen korkular” ya da “amansız dehşet” gibi ifadeler görünce, insanın beklentileri bir hayli yükseliyor, değil mi? Ancak Re-Turn – One Way Trip bir korku oyunu değil; bunu baştan belirtmem gerek. Elbette korku türünü çok severim ve korku eşiğim de oldukça yüksektir, ama mesele bu değil. Yani, bu oyuna korku oyunu diyenlerin neyin peşinde olduğunu merak ediyorum.

Aslında hikaye, ilgi çekici bir başlangıca sahip. Üniversiteden beş arkadaş mezuniyet sonrası bir kamp macerasına çıkıyorlar. Arkadaşlardan ikisi nişanlı, ikisi sevgili, biri ise tek başına. Ancak nişanlılardan birine, Saki’ye gelen bir not, yanlış bir anlamaya yol açıyor ve grup arasında tartışma çıkıyor. Aralarından biri kampı terk ediyor, diğerleri ise sabah ne olacağını düşünmeden uykuya dalıyorlar. Saki, uyandığında kendisini kamp alanında yalnız buluyor; hiçbir arkadaşının izine rastlayamıyor. Onları aramaya çıktığında ise karşısına bir tren çıkıyor. Bu tren, bir hayalet treni; içindekiler de öyle.

Sonrası mı? Trenin bir ucundan diğer ucuna koşturup duruyoruz kısacası 🙂 Örneğin, bir eşyayı bulmak için trenin en sağ tarafına kadar gidip, ardından o eşyayı kullanmak için en sola yürümek zorundayız. Sonra, tahmin edebileceğiniz gibi, trenin sağ vagonlarına gidip birileriyle konuşuyoruz ve görev gereği en sola gitmemiz gerekiyor. Güya bu sırada trenin ölümcül sırlarını öğreniyoruz ama korkutmayı bırakın, merakı bile canlı tutamayacak kadar sıkıcı yürüyüş sekansları bir çuval inciri mahvediyor.

Ben piksel grafiklerini seven bir oyuncuyum, bu yüzden bu konuda bir eleştirim yok. Yani “pikselli oyun da korkutucu olur mu canım?” demiyorum. Corpse Party, The Last Door serisi, Darkwood gibi başarılı 2D pikselli oyunlar gerçekten korkutucu olabilir. Ancak oyunun korkutucu olacağı düşünülen kısımları, o etkiyi yaratmaktan çok uzak. Örneğin, ortada kanlı bir sahne var ama diyaloglar sırasında kenarda gördüğümüz portrelerdeki karakter gülüyor. Bu tür atmosfer kopuklukları, hikayenin içine girmeyi engelliyor.

Oyun 10 bölümden oluşuyor. Dediğim gibi, güzel bir başlangıç yapıyor, ortalarda merak uyandırıyor ama sonlarda büyük bir düşüş yaşıyor. Zaten en kötü yanı bu. Oyun, özellikle son bölümde hikayeyi fazlaca anlamsızlaştırdı ve bir anda bitiverdi. “Bu muydu yani?” sorusunu sordurması hiç hoş değil. Hikayenin en merak uyandırıcı kısımları havada kaldı; neden sorularının cevapları verilmedi? Trenin gizemini de pek çözemedik, arada bir karşımıza çıkan arkadaşlarımıza ne olduğunu, nereye gittiklerini, nereden geldiklerini öğrenemiyoruz.

Notlarıma bakınca, sevdiklerimden çok canımı sıkan şeylerin altını çizdiğimi görüyorum. Örneğin, 5. bölüme kadar Saki koşamıyor. Neden? O treni bir ileri, bir geri yavaş yavaş yürümek zorundayız. Madem koşabiliyordu, bunu neden oyunun yarısından sonra yapabiliyoruz? Yarım saatte geçeceğimiz bölümler neden iki saat sürüyor?

Oyunda bulmaca olarak göreceğiniz tek şey, son iki bölüme sıkıştırılmış. Ama ondan öncesi tamamen “bir yere git, bir eşyayı al, başka yerde kullan” şeklinde ilerliyor. En kötüsü, daha önce baktığınızda hiçbir şey göremediğiniz bir yerde, beş dakika sonra bir eşya çıkması. Mesela, rezervuara baktınız, eski püskü bir şey. Sonra bir sonraki vagonda bir bebek bulmanız gerektiğini öğrendiniz, bir bakıyorsunuz o bebek rezervuarın arkasından çıkıyor 🙂 Az önce niye yoktu? Ya da vardı da Saki “burada bebeğin ne işi var?” diye merak etmedi mi?

Re-Turn’de ölebileceğiniz birkaç nokta var; bunlardan birinde bir tuşa hızlıca art arda basmak gerekiyor ve yavaşlarsanız ölüyorsunuz. Hadi bu sorun değil. Bir de kovalamaca sahnesi var ki, evlere şenlik. Diyalog biter bitmez koşmanız lazım ama koşma tuşuna basılı tutunca Saki koşmuyor. Tam da diyalog bittiği anda tuşa basmalı ve bırakmamalısınız. Bu şekilde birkaç kez ölünce insan cidden sinirleniyor.

Bir de gamepad’in olur olmaz, saçma biçimde titremeleri var ki… Saniyelerce kesilmeyen titreme anlarında gamepadi kapatıp sırf o sahneler geçene kadar klavyeye geçmek zorunda kaldım. Bu, gereksiz enerji israfı 🙂 Aslında ne de güzel potansiyeli olan bir oyunmuş; başlarda gayet umutluydum ama ne olduysa sonradan bazı şeyler yarım kalmış. Daha fazla uğraşmak istemeyip aceleye mi getirmişler, kafalarındaki fikirleri tam olarak hayata mı geçirememişler bilemem. Ama oyunun ilk yarısı ile ikinci yarısı arasında dağlar kadar fark var.

Karakterleri tanımamıza, bağ kurmamıza, onları merak etmemize ve gizemin kaynağını sorgulamamıza fırsat tanımıyor Re-Turn: One Way Trip. Dayanamayıp bir parantez açmak istiyorum; verdiğimiz kararların hiçbir şeyi değiştirmediği, aslında karar bile vermediğimiz tamamen lineer bir hikaye anlatan bir oyunu neden ikinci kez oynamak isteyelim ki? Ama oyuna “bir kereden fazla bitir” başarımı koymuşlar. Buna ek olarak “hiç kaydetmeden bitir” başarımı da var. Yaklaşık 4-5 saatlik bir oyun süresi olan bu oyunda, diyaloglar hızlı geçilemiyor, yarısına kadar koşulamıyor ve sizden oyunu kayıt etmeden bir kez daha bitirmenizi istiyorlar.

Ancak burada şöyle bir sıkıntıyla karşılaştım; oyunun daha en başlarında farklı bir sonla erkenden bitirmek mümkün, hatta bunun da bir başarımı var. Ben oyunu önce normal, sonra bu şekilde bitirdim. Yani sonuçta iki kere bitirmiş oldum, üstelik ikincisinde kaydetmeden de. Ne “ikinci kez bitir” başarımı açıldı, ne de “kaydetmeden bitir” başarımı 🙂 Bunu bile düşünememişler; daha ne diyeyim?

Ha bu arada, “tamamen farklı bakış açılarına sahip iki oynanabilir karakteri yönetin” sözüne de bir tarafımla gülesim geldi. Neyse ki Re-Turn: One Way Trip pahalı bir oyun değil. Eğer abarttığımı düşünüyorsanız, 20 lira verip oynayabilirsiniz; belki seversiniz, belki verdiğiniz paraya pişman olmazsınız. Ben sadece neyle karşılaşacağınızı anlatmış olayım; gerisi size kalmış. Yoksa ben de bu oyunun güzel bir deneyim sunmasını çok istemiştim ama olmadı, maalesef.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?