Sable: Keşif ve Duygularla Dolu Bir Yolculuk
Sable ile keşif dolu bir yolculuğa çıkın! Duygular, maceralar ve unutulmaz anılar sizi bekliyor.
6 gün önce

Bu yıl çıkan oyunların “tatlı görselliği” gerçekten göz alıcı. Belki fark etmişsinizdir, hangi birine yetişeceğimi bilemiyorum. Bu ay içinde Kena: Bridge of Spirits, The Artful Escape, Lost In Random, Eastward gibi birçok oyun piyasaya sürüldü ve şimdi de Sable karşımıza çıkıyor. Ancak Sable, Zelda tarzıyla farklı bir deneyim sunuyor. Oyun, ana karakterin (isminin de Sable olduğu bu karakterin), kendine ait bir hac ibadeti gerçekleştirmesini konu alıyor. Bu “Gliding” yolculuğu, yaşadığı toprakları terk ederek yeni yerler ve insanlarla tanışmayı sağlıyor. İsteyenler bu yolculuğu daha sakin bir şekilde gerçekleştirebilirken, Sable maceraya atılıp yeni keşifler yapıyor ve ne olmak istediğini daha derinden anlıyor.
Demoyu oynayanlar, Sable’ın bu “Gliding” macerasına hazırlık yaparken evini henüz terk etmediğini görmüşlerdir. Oyun, başlangıç kısmında sizi belirli bir bölgede tutarak çeşitli görevlerle ısındırıyor ama sonrasında tamamen sizin hür iradenize bırakıyor. İlk saate kadar nerelere gidebileceğinizi belirleyebilirsiniz. Ancak ana senaryo ne durumda diye sorduğunuzda, evet, o da var fakat ana görevlerinizi tamamlamak için haritada dolaşmanız ve yeni insanlar tanıyıp onların görevlerini üstlenmeniz gerekiyor. Oyun, kendi Gliding maceranızı yaşamanızı istiyor.
İstediğim yere istediğim vakit gidebilirim
Farklı noktalara, özelleştirilebilir hoverbike’inizle seyahat edebileceğiniz gibi, daha önce gittiğiniz yerlerden hızlı seyahat de yapabilirsiniz. Ancak, haritada keşfettiğiniz yerler, sadece o bölgedeki 6-7 haritacıyla uğraştığınızda açılıyor. Bu kadar “keşfetmeye” odaklı bir oyun için bu durum pek hoşuma gitmedi. Haritayı açtığınızda hangi bölgelere ayak bastığınızı pek anlayamıyorsunuz. Oyunun sizi herhangi bir yöne yönlendirmeye çalışmaması, görevler için de geçerli. Örneğin, hiçbir aksiyon ve savaş içermeyen oyunda, görevlerinizi ipuçlarından yola çıkarak bulmanız bekleniyor. Başlangıçta üç farklı rozet bulmanız isteniyor, ancak bu rozetlerin nerede veya nasıl bulunacağına dair hiçbir bilgi verilmiyor. Haritada gezdikçe ve tanıştığınız insanlardan görevler aldıkça bunlara ulaşıyorsunuz; dolayısıyla görevlerin önemi artıyor. Oyunda karşınıza çıkan görevlerin bazıları sizi yeni insanlarla tanıştırarak keşfetmeye yöneltiyor, ancak her görevin bu şekilde olması zor.
Zaman zaman Sherlock Holmes gibi olayları çözmeye çalışıyoruz, bazen de getirme ve götürme işleriyle uğraşıyoruz. Bu da deneyimin dalgalı olmasına neden oluyor. Üstelik, herhangi bir gelişim unsuru olmadığı için aldıklarımız tatmin edici olmayabiliyor. Belki de amaç karakterlerle tanışmak ama katettiğimiz yollar sonrası NPC’ler biraz daha cömert olabilirdi. Görevlerle ilgili hoş bir detay, Sable’ın düşüncelerini ve hislerini okuyabilmeniz; bu diyaloglar yazılı olarak görevler arası verilmiş. Bu da, bir roman okurmuş gibi hissettiriyor ve karakterleri daha canlı kılıyor.
Zelda mı O?
Kısa bir süre içinde Sable’da fazlasıyla Zelda: Breath of the Wild etkisi olduğunu anlayacaksınız. Özellikle dayanak noktası olan stamina barı dikkat çekici. Neredeyse her yere tırmanabiliyor, tek engel staminanız. Bu tırmanma mekanikleri o kadar fazla yer kaplıyor ki sıradan bir NPC için bile ciddi mesafeler kat ettiğimi hissettim. Daha rahat bir oyun deneyimi için stamina artırmak önemli. Oyun, nasıl yapacağınızı söylemiyor; şanslıysanız bazı görevleri erken bulabilirsiniz. Tırmanmanın yanı sıra, Sable başlarda Perpetual adı verilen, havada süzülmeyi sağlayan bir özellik kazanıyor; böylece ulaşamadığınız noktalara gidebiliyorsunuz.
Görsel anlamda Sable, bu yıl çıkan mükemmel oyunların arasında özgün kalmayı başarıyor. Çevrelerin belirginleştirilmesiyle sade ve şık bir stil sunuyor, ayrıca açık dünya tasarımı oldukça başarılı. Farklı atmosferlerde birçok manzarayla karşılaşırken, zamanın geçişiyle de değişim görüyoruz. Özellikle karanlık çöktüğünde görsellik tek renge bürünüyor ve keşfettiğiniz şehirde “gündüz nasıl görünüyor?” düşüncesi aklınıza geliyor. Bu görselliğin sorunlu olduğu noktalar da var; bazen üçüncü boyutu algılamakta zorluk çekebiliyor, ancak bu durum sık karşılaşılan bir sorun değil. Genel olarak Sable’ın görsel tasarımı oldukça başarılı.
Belirtildiği gibi, Sable yavaş ilerleyen bir oyun. Bu yüzden ağır tonlu müzikler oyuna eşlik ediyor ve bağımsız müzik grubu Japanese Breakfast’ın eserlerine yer veriyorlar. Bu müziklerin oyunun atmosferini besleyici etkisi var. Teknik anlamda sorunlar bulunmakta; geliştirici ekip Shedworks güncellemeler sunuyor ama neden ilk çıkışta hatalar yaşandığı sorusu kafalarda soru işareti bırakıyor. Oyun deneyiminize bağlı olarak yaklaşık 10 saatlik bir süre sunuyor, ancak daha uzun süre de vakit geçirebilirsiniz. Game Pass‘te mevcut olması büyük bir avantaj. Fakat, oyun yavaş ilerliyor; oyunculara içine girmek için zaman tanımak gerekiyor. Nihayetinde, bu deneyim Sable’ın hayatında bir kez yaşanacak bir durum ve tam anlamıyla yaşamak önemli değil mi?
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?