Senua’nın Yasaklı Yolculuğu: Hellblade 2 İncelemesi
Senua'nın Yasaklı Yolculuğu: Hellblade 2 incelemesi ile bu eşsiz deneyimin derinliklerine dalın. Hikaye, grafikler ve oyun mekanikleri hakkında bilgi edinin!
4 saat önce
 
                      Hristiyanlığın uzanamadığı kadar kuzeyde, Pagan dünyasının soğuk dişleri insanları yutmaya devam ediyor. Granitten oluşan dişler, rüzgar ve yağmurla şekil almış bir üst sıralarla buluşarak, kendilerine tapan bir insanlığa yem oluyor. Yeryüzüyle gökyüzü, iç içe geçmiş hareketleriyle bazılarını ezerken, mezarlarına razı olanlar, çiğnenmekten kaçınanlar ise efsaneler yaratıyor. İzlanda’da sıradan bir günde bile, yerle gök bir başka anlamda bir araya geliyor ve Midgard’ın tükürüğünde boğulmaktan kaçan bir kadın, tıpkı Helheim’dan kaçtığı gibi, mücadele ediyor. İşte bu kadın, Senua’nın hikayesi, Hellblade 2’nin merkezinde yer alıyor.

Xbox hayranlarının beklediği ancak olağanüstü bir deneyim sunacak oyun için sabırlı olmaları zor. From Hell’de, kötü karakter William Gull’ın “Tanrıların kesinlikle var olduğu tek yer bizim zihnimizdir; orada, ihtişamlarıyla ve canavarlıklarıyla varlıklarını sürdürüyorlar” dediği cümle, Alan Moore’un kurgulayarak açtığı bir kapı gibidir. Hellblade 2’nin incelemesine oturduğumda, bu cümle zihnimde yankılanmaya başladı. Ninja Theory’nin Hellblade oyunları, gerçeklik ile mitoloji arasında yürüyen ince bir çizgide ilerliyor, bu da oyuncuyu düşünmeye itiyor. Ancak bu dar köprü, her adımda düşüş tehdidiyle dolu. Hellblade 2 incelendiğinde, oyuncunun yaşadığı deneyimlerin benzer olabileceği düşüncesi belirdi. “Olsa gerek” diyorum, çünkü bu incelemeyi normalde yazmayı planlamamıştım, hatta ilk oyunu doğru bir şekilde değerlendirmek için gerekli hazırlığı yapıp yapmadığımdan emin değilim. Bu da, okuyucuya özür dileme nedenimdir. İlk oyunun ana hatlarını hatırlamak ya da özetlemek, ikinci oyun ile bağlantısını anlamak için yeterli olmuyor. Zira, ilk oyunun sunumu ve anlatımı öne çıkarılmış olsa bile, bunun sınırları akıl hastasının sanrılarıyla belirlenmiş. Bu nedenle, devam oyununun hikayesine girmeden önce ilk oyunun özeti yarışı öneriyorum, özellikle Ninja Theory’nin oluşturduğu katmanlı anlatıyı anlamak isteyenler için. Hellblade 2, ilk oyundan bağımsız bir deneyim sunabiliyor.
Açıklama yapma ihtiyacı duymuşken, geçmiş yedi yıl içinde Microsoft’un etkisiyle büyüyen beklentileri göz önünde bulundurmak gerektiğini belirtmeliyim. İlk oyununun kısıtlı bir kaynakla yapıldığını biliyoruz; bu nedenle Microsoft’un mali gücüyle desteklenen bir oyun görmek arzusunu anlamak zor değil. Ancak Microsoft, büyük bütçeli yapımlarıyla Sony’yi yenme çabasını bırakma sinyalleri veriyor. Ninja Theory’nin rakipleri ile eşit düzeyi tutturmadığı gerçeği de ortada, dolayısıyla Hellblade’in içeriği veya oynanışı, ilk oyunun ötesine geçemiyor. Yalnızca, ilk oyunun hayranlarına önerilebilecek bir yapım sunuyor.

O dakika orada elinde kılıçla ne yapıyor? Mekanik olarak bakıldığında, bir adım geri atıldığı söylenebilir. İlk oyunda birden fazla düşmanla mücadele etme anları varken, Hellblade 2’nin hiçbir anında aynı anda birden fazla rakiple yüzleşmek zorunda kalamıyoruz. Ayrıca artık tekme özelliğimiz yok; savunmamız sadece ağır saldırılarla gerçekleştiriliyor. Düşmanları ağır çekime alan ve zamanlama ile düşmanın kalkanını kırmamızı sağlayan savunma hareketleri, savaşların temeli oluşturuyor. Hellblade 2, daha basit işleyişine rağmen, mekaniklerindeki çeşitliliği artırmış ve görsel-işitsel geribildirimi son derece tatmin edici hale getirmiştir. İlk oyunda da olduğu gibi, oyuncusunu gerçekliğinde unutturmayı başaran yapım, ikinci oyunla bu yönünü daha da geliştirmiş. Ancak dövüşlerin bozuk ritmi ve düşmanların birden fazla olması, ilk oyunun başarısının önüne geçmişti. İkinci oyunda, yeni düşman türleri ve artan çeşitlilik, bu durumu büyük ölçüde dengelemeyi becerebiliyor.
Hellblade’in oynanışında ikinci önemli öğe bulmacalar, ya da daha doğru bir ifadeyle “mekânda şekil avına çıkmak.” İlk oyunda eleştirilen bu unsurlar, tema ile uyumlu olarak karşımıza çıkıyor. Bu bulmacalar Senua’nın aklını yansıtan unsurlar gibi görünüyor. Ancak daha önceki oyundaki gibi fizik tabanlı bulmacalara bu oyunda rastlanmıyor. Bu durum, bazı oyuncular için sıkıcı hale gelmiş olabilir. Alan Wake 2’de benzer bir deneyim yaşamıştım, ancak oradaki yapı daha ilginç çözümleri sunuyordu. Hellblade 2’nin geliştirici ekibi, anlatının bağlamını genişletmekten kaçmış gibi görünüyor. Nihayetinde bulmacalarda hiçbir ilerleme kaydedilmemiş olması dikkat çekici.

Robert Eggers’ın telif hakkı ödenmiş mi, merak ediyorum? Hikaye üzerine uzun bir zaman konuşulması gerektiğinden, oyunun tonu oldukça iyi ayarlanmış. Hollywood’un klasik yapımlarından uzak bir atmosferi olan Hellblade 2, diğer AAA oyunlarıyla kıyaslandığında ciddi bir farklılık ortaya koyuyor. Yüksek bütçesiyle Kuzey mitolojisini oldukça gerçekçi yansıtıyor. Hellblade 2, diğer büyük yapımlar gibi tek çekim kamerayla sunuluyor ama doğanın sertliğini göstererek, insanlığın kayboluşunu masalsı bir anlatımla izleyiciye aktarıyor. İzlanda’da, hayal dünyalarındaki çeşitlilik yok; sadece insanlar ve insanlıklarını kaybedenler var. Öte evrenlerdeki varlıklar ise sadece Senua’nın zihninde mevcut. Ortaya çıkan prodüksiyon ise karanlık ve vahşi bir atmosferde ilerliyor ve neredeyse bir interaktif film deneyimi sunuyor.
Senua’nın akıl hastalığının etkilediği ilişkisini anlamak da zordur. İlk oyunda yalnızken, Hellblade 2’de çeşitli yoldaşlar edinmiştir. Kaybettiği yakınlarının acısını hissetmesi, ona bir misyon verir: Kayıp yurttaşlarını kurtarmak. Oyunun başında, Senua esaret altında bir gemide görülüyor. Fırtına sonrası batan gemiden karaya çıkması ve orada karşılaştığı düşmanlarla olan savaşı, hikayenin başlangıcını oluşturuyor. Thorgestr isimli köle tacirini esir almasıyla Fargrimr adında bir dost edinir. Bu ikili, birlikte yaratıkları avlamaya çalışır. Hellblade 2’nin ana amacı ise bu devleri avlamak haline gelir.

|Oyunda Türkçe altyazı desteği mevcut ancak çeviri biraz eksik hissettirdi.Senua’nın çevresindeki insanlarla ilişkisini irdelemek, bu noktada karmaşık hale geliyor. Senua’nın akıl hastalığı, mitoloji ile gerçek dünya arasında bir köprü oluştururken, farklı yorumlamalara açık bir anlatım sunuyor. İlk oyuna odaklandığınızda, Senua’nın zihninde bir hezeyan yaşadığını düşünebilirsiniz. Belki de, İzlanda’da kaybolmuş ve gerçek savaşçıları öldürdüğünü düşünür. Sonuç olarak, Hellblade dünyasında doğaüstü olayların gerçek olduğunu ve akıl hastalığının bunlar ile sıradan olaylar arasındaki sınırları bulanıklaştırdığını savunabilirsiniz. Gerçek insanlarla birlikte bu durum karmaşık hale geliyor. Hellblade 2’nin hikayesinin ana hatları, anlamlı bir yolculuğa çıkarken birtakım tematik yankılar yaratıyor; ama ben hangi unsurları bir araya getirip nasıl bir sonuç çıktığını kafamda oturtamadım. İlk oyunun detaylarını hatırlamaya çalışmak, büyük ölçüde başarısız oldu. Bu nedenle, “ilk oyunu baştan almam gerekiyormuş” dedim. Parçaları bir araya getirirken, çıkacak olan iyi düşünülmüş bir yapbozu görecek miyim henüz kestiremiyorum.
Unreal Engine’i gerçek bir motor haline getirebilir miyiz? Hellblade 2, muazzam bir sunumla dikkat çekiyor. Şu ana kadar gördüğüm en iyi grafiklere sahip oyunlardan biri, belki de en iyisi. Unreal Engine 5’in grafikleri, önceki nesil konsollarda 60 FPS hedefle kırpılası gibi, ilk kez tam anlamıyla karşımıza çıkıyor. Lumen ve Nanite gibi teknolojiler, bu oyunun grafikleri içerisinde yer alıyor. Ancak bunun için önemli bedeller ödendi. Xbox Series X’te, 60 FPS hedeflenirken 30 FPS değerine düşülmüş ve bazı görüntü şeritleri eklenmiştir. Bu durum, PC’de bile gerçekleşiyor. Bilgisayarımda ekran kartımın (RTX 4070ti) nasıl ağladığını gördükten sonra böyle bir denemeye kalkışmamanın daha doğru olduğu açık. 1440p çözünürlükte ayarları maksimuma getirdiğimde, DLSS/FSR kullanmadan 40 ile 60 FPS arasında kıvrıldığımı gördüm. Minimum ayarlara geçtiğimde, kullanıcı oranı %96-97’den %75’lere düştü ve bu da ölçeklenebilirlik açısından iyi gelişmediği anlamına geliyor. Grafik ayarları da oldukça sınırlıydı, görüntü dışında çözünürlük gibi standartlar ve sadece 10-12 başlık seçeneği mevcut. Görüntüde, Unreal Engine 5 kullanan diğer bir yapım olan Immortals of Aveum’da yaşadığım bir bozulma nedeniyle rahatsız oldum. Ben bunun bulanıklık ya da titreklik olduğunu düşünüyorum. DLSS veya kenar yumuşatma kapalıyken dahi bu sorun devam etti. Umarım bu, Unreal Engine 5’in etkileyici grafikleriyle sık sık karşılaşacağımız bir durum olmaz.

Grafikler gibi sesler de oldukça etkileyici. Oyun başında, “kulaklıkla oyna, o kadar çok çaba harcadık” diyerek uyarıyor ve 3D Binaural ses teknolojisinin nimetlerinden yararlanıyor. Bu da, Senua’nın aklındaki seslerin sizin kafanızda varmış gibi deneyimlemenizi sağlıyor. Kulaklarınızı ise İskandinav deneysel müzik grubu Heilung’un melodileri dolduruyor. Senua’s Saga: Hellblade 2, her kesime hitap eden bir yapım değil. Oynanışı bir kenara bırakarak anlatımı öne çıkaran yapıtlara ilgi duyanlar, bu oyunu kabul edebilirler. Kaliteli parçalara ve bazı anlarda keyif vermeyi unutan durumlara sahip. Bu yıl birçok ödül töreninde aday gösterilecek olması oldukça muhtemel.
♦ İnceleme puanlarımızın anlamı nedir?






 
                
        
           
                     
                     
                     
                    
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?