6 dakika okunma süresi

Streaming Savaşları: Fırtına Geldi!

Streaming savaşı başladı, fırtına geldi! Koltukta patlayacak popcornlar ve kaçırılmayacak dizilerle hazırlanın, eğlenceye dalıyoruz!

admin

6 saat önce

Yıl sonunda kopmasını beklediğimiz fırtına nihayet geldi çattı ve hepimizin kafası, bir sinema salonunun popcorn kutusu gibi içeriklerle dolup taştı! Bu aşırı kalabalık ortamda Türkiye olarak yolumuzu bulmamız şimdilik daha kolayken, tüm bu yayın servislerinin olduğu ülkelerdeki kullanıcıların cüzdanlarında epey soğuk rüzgarlar esmeye başladı bile. Tam bir içerik cenneti, ama cüzdanlarımız da bir o kadar cennet olmaktan çıkacak gibi! Netflix, Prime Video ve Hulu gibi eski dostlarımızın yanında artık Apple TV+, Disney+ ve daha yeni yayına girecek olan HBO Max “hoş geldin” dedi. Kısacası, streaming dünyası bir düello sahnesine döndü ve herkes “benim filmim daha güzel” diye bağırıyor!

Yeni hizmetler, her biri kendine has şahanelikler sunarken, benim aklımın almadığı bir konu var: Bu kadar çok film ve dizi nasıl yapılıyor? Yani, bu değirmenin suyu nereden geliyor? Sırf Netflix’teki yapımlar bile fazlasıyla yeterken, bu yeni hizmetlerin ortamı kalabalıklaştırması bize yepyeni fikri mülkler sunacak belki ama bunlardan hangileri kalıcı olacak, kestirmek güç. Ekonomik dengeyi bozacak bir dengesizlik baş gösteriyor ve özellikle yeni açılan hizmetlerin sağlayacağı içeriklerin kalitesi ve miktarı da büyük bir merak konusu. Apple TV+ şimdilik zayıf kalırken, Disney+ daha hazırlıklı girmiş gibi gözüküyor. Bu iki servisin kapışması gerçekten ilgiye değer!

Netflix’in elinden gidecek Marvel dizi ve filmlerinin yerine ne koyacağı ise tam bir muamma. “The Witcher” serisi ileride onların bayraktarlarından biri olabilir, kim bilir? Özellikle Prime Video’nun önümüzdeki yıllarda gelecek dev fantastik serileri düşünülürse, endüstride 2000’lerin başında gördüğümüz fantastik roman uyarlaması sağanağının bir benzerini görebiliriz. Ama bu sefer arena yalnızca sinema salonları değil, dijital ekranlara sahip her yer olacak, ve tabii ki çekişme de buna göre daha sert geçecektir. Benim öngörüm, bu savaşın galibinin önümüzdeki 2 yıl içinde belli olacağı yönünde. Ama dikkat, Disney yine işin başında! Onların sürpriz yeni satın alımları yapması muhtemel; mesela Sony Pictures. Eğer böyle bir şey olursa, gelsin Spider-Man’ler, gitsin Hayalet Avcıları!

Her ne olursa olsun, biz izleyiciler için rüya gibi bir sürece giriyoruz. Asla hepsini tüketemeyeceğimiz kadar dizi, film ve program beğenimize sunulacak ve çeşitlilik tavana vuracak! Sinema salonları iyice gözden düşerken (ama asla tamamen yok olmadan), dijital ekranlar hükümranlıklarına devam edecek. Elbette sürekli artan internet hızları da buna çanak tutacaktır. Ama bu süreçte cüzdanlarımız ağlayacak tabii ki; ama olsun! Zira bu savaş oldukça uzun sürecek ve sıkı sıkıya tutulmuş siperlerden herkesin “ölmek var, dönmek yok” diye haykırdığı da net şekilde duyuluyor artık.

Apple TV+: Yolda Olabilir, Ama Geç Kalmasın!

1 Kasım itibariyle 100’den fazla ülkede yayın hayatına başlayan Apple TV+, şimdilik Türkiye’de yok. Bu durum, küçük pazarlarda yer almasına rağmen Türkiye’de olmamasının sebebi konusunda resmi bir açıklama yapılmadı. Ama tahminler, geçtiğimiz dönemlerde yürürlüğe giren RTÜK yönetmeliğinin ve Türkiye’deki TV+ isim lisansının Turkcell’de olmasının işleri zorlaştırdığı yönünde. Türkiye’ye geldiğinde (gelirse) nasıl bir politika izleneceği ise bir muamma! Belki de “Evet, buradayız ama kimseye söylemeyin!” demek istiyorlar. Düşünsenize, yeni Apple ürünü alanlara 1 yıllık Apple TV+ üyeliği hediye ediliyor! Aylık 5 dolarlık fiyatıyla da en ucuz streaming hizmeti haline geliyor.

İçerik olarak Apple TV+, yayın hayatına biraz zayıf başladı. En büyük eksisi, geçmişe ait bir kataloğunun olmaması. Yani elimizde birkaç yeni dizi ve film var, o kadar! İzleyebileceğiniz eski diziler vs. yok. Yani, “Neden Apple TV+’ı seçmeliyim?” sorusunun cevabını bulmak zor. Yeni yapımlarında Hollywood’dan birçok ünlü yıldızla çalışan Apple, bu sayede ses getirmeyi başardı; ancak yeni yapımlar genellikle kötü olmasalar da çok da başarılı olamadılar henüz. The Morning Show, Jennifer Aniston, Reese Witherspoon, ve Steve Carell gibi isimleri bir araya getiriyor. Fragmanları pek beğenilmemişti ama şu an IMDb notunun 8,2 olduğuna bakarsak, durumu kurtarıyor gibi. Yine de oy veren insan sayısının fazla olmamasını, dizinin Amerikan habercilik kültürüyle fazla alakalı olmasına ve konusunun, dünyanın geri kalanı için biraz yabancı olmasına bağlayabiliriz sanırım.

Diğer yeni serilerden Dickinson, For All Mankind ve Ghostwriter nispeten kötü çıkınca, şu aşamada Apple TV+ üyesi olmak için fazla sebep yok gibi. See fena değil ama o da yetmez. Gelecek yapımlardan Steven Spielberg’ün Amazing Stories serisi en heyecan yaratanı. 1985’te aynı isimli bir dizisi var, her bölümde garip bir hikâye anlatılıyor. Bu yenisi de o kafada olacak. Chris Evans’ın başrolünde olduğu Defending Jakob, Stephen King uyarlaması Lisey’s Story, Sofia Coppola’nın filmi On the Rocks ve tabii ki Band of Brothers’ın üçüncüsü olarak görülen Masters of the Air da platformun geleceği konusunda umut vadediyor. Ama elbette gelecek yapımların en önemlisi Isaac Asimov’un Foundation (Vakıf) uyarlaması. Onu düzgün yapabilirlerse başka bir şey istemem!

Artıları ve Eksileri

Artıları:

Fiyatı oldukça uygun!
Gelecek yapımlar umut vadediyor, belki bir gün bizi de mutlu edecekler!

Eksileri:

Yeni yapımlar az sayıda ve kalitesi ortalama!
Geçmiş kataloğu yok, “Bunu izlemeye başladım ama daha önce neler vardı?” diye sorarken buluyorsunuz kendinizi.

Neler Var?