The Lost Artist: Fransız Ressamın Sevimli Serüveni ve Oyun Deneyimi
Fransız ressamın sevimli serüvenini keşfedin! Kaybolmuş sanatçının oyun deneyimiyle dolu macerasına katılın.
3 saat önce

Son zamanlarda birçok bağımsız oyun deneyimledim. Ancak bu oyunların hepsinin ortak bir sorunu var; fiyatları 150-200₺ aralığında. Bağımsız oyunları düşündüğümde aklıma genellikle basit, “oyna-bitir-kapat” tarzı oyunlar geliyor ama bu fiyatlar gerçekten de düşündürücü. Oyun geliştiricilerine kızdığımı sanmayın; yaptığım şikayetlerin kaynağı çok daha farklı. Neyse ki, yine haftalık “Ne olacak halimiz böyle?” şikayetlerimi bir kenara bırakıp, yeni bitirdiğim sevimli Fransız ressamımızın serüvenine eğilelim.
Öncelikle belirtmek isterim ki, The Lost Artist oyununu oynamak için önceden ilk oyunu bitirmenize gerek yok. Bu oyunda yer alan her macera, sizin kadar Passpartout için de yeni bir tecrübe. İkinci oyun, ilk oyundaki başarısının ardından para ve boya kaybına uğrayan Fransız ressamımızın, yaşadığı evden çıkarılmasıyla başlıyor. Bu sevimli görüntüsüne aldanarak başladığım oyunun ilk beş dakikası beni gerçekten zorladı. Neyse ki, bu zor dönem çok uzun sürmüyor.
Oyun, mekanikleri ve oynanışını oldukça başarılı bir şekilde açıklıyor. Neyi nasıl yapacağınızı düşünmeden rahatça adapte oluyorsunuz. Yürüme ve boyama dışında çok fazla mekanik bulunmadığı için oyuna hızla ısınabiliyor ve sanatınızı sergileyebiliyorsunuz. Oyuna bir fırça ile başladığımızda, aldığımız ilk görev sayesinde oyunun ilk 1-2 saati oldukça hızlı geçiyor. Ancak oyun, bu ilk saatlerden kısa bir süre sonra bazı görevlerde çiziminizin nasıl değerlendirileceğini yeterince net bir biçimde ifade edemediği için önemli bir sıkıntı yaşıyor. Fırça sayısının artmasıyla birlikte bazen kaybolabiliyorsunuz. Yine de insan bir yolunu buluyor ve daha fazla resim sattıkça kendisini gerçek bir sanatçı gibi hissetmeye başlıyor.
Görev al-çiz-gönder döngüsünde ilerlerken, sadece kanvas üzerinde değil, modeller üzerinde de çizim yapma imkânı da sunuluyor. Örneğin, benim tasarladığım bir tişörtü karakterlerin giymesi, tasarladığım arabayı yolda görebilmek ya da hazırladığım bir posteri asılı görmek beni çok mutlu etti. Bu gibi detaylar, oyunun en sevdiklerim arasında yer almasını sağladı.
Oyun, ana temasında bir sanat müzesini tekrar açmaya yardım ederek şehrin sanat kültürünü yaymayı hedefliyor. Ancak, birkaç saat sonra oyunun tekrara düşme hissine kapılabiliyorsunuz. Hatırlarsanız, oyunu biraz tanıdığınızda bazı küçük hilelerle resim bile olmayan çizimlerinizi satışa sunma imkânınız var. Oyun, yeni fırçalar veya belirli renklerin kullanımını istediklerinde, anlamlı bir şey yapmanıza gerek kalmadan herhangi bir karalama da kabul ediliyor. Tabii ki, oyun geliştiricilerini de anlıyorum. Kendim de bir çizim barındıran bir oyunun gelişim aşamasındayım ve gerçekten iyi bir yapay zeka yazılmadıkça, çizdiğiniz öğenin konseptle uyumlu olup olmadığını belirlemek zor. Özellikle belirli bir cismi istemediğinizde bu daha da karmaşık hale geliyor. Örneğin, “bir hamburger yap” denildiğinde hamburgeri tanımlamak daha kolay, ama soyut bir şeyin istenmesi durumu bambaşka bir zorluk. Bu sebeple, oyun geliştirme aşamasında bu kısmın nasıl yapılacağını merak etmiştim. Sonuç olarak, oyunu kandıracak bazı alanların olduğunu da belirtmek gerekir.
Genel anlamda, Passpartout’un ünlü bir ressam olma yolunda geçen serüvenine tanıklık ettiğimiz The Lost Artist, tasarımları ve yenilikçi tarzıyla birkaç saatliğine eğlenceli bir deneyim sunsa da, bu saatlerin sonunda kendini tekrar etmekten kaçamıyor. Sonunda “Çizeyim de gideyim” moduna geçmek isteyip bu durumu pek de keyifle yapmadığımı fark ettim. Bu sebepten, şu an 250₺ gibi bir fiyatın oyunun değerini tam olarak yansıttığını söyleyemem. Daha fazla görev ve doldurulması gereken daha çok alan var. Umarım, Passpartout’un gelecekteki maceralarında bunları görebiliriz. Eğer olursa…
Allah rızası için bir silgi… Oyunda yaptığımız her şey harika, fakat maalesef silgi yok! Kanvasa çizdiğimiz için belki beyaza geçmek mümkün denebilirsiniz, ama bu tam olarak öyle işlemiyor. Kanvasın yüzeyine beyaz bir kalemin değmesi, çok çabuk fark ediliyor. Ayrıca resimleri sadece kanvas üzerinde değil, başka modellerde de çizdiğimiz için, arka planın doğal kalmasını istediğinizde hata yapma şansınız bulunmuyor. Bu durum benim için oldukça acımasızdı, ne yazık ki. |
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?