The Medium: Korku ve Mizahın Buluştuğu Oyun Deneyimi
Korku ve mizahın birbirine sarıldığı bu oyun deneyiminde, hayaletlerden kaçarken gülmekten yerlerde sürünebilirsiniz!
17 saat önce

28 Ocak’ta piyasaya sürülen The Medium, korku oyunları dünyasına adeta bir bomba gibi düştü. Geliştirici ekip olan Polonyalı Bloober Team, oyunun ilk günlerinde satışlardan memnun kaldıklarını ve maliyetlerini çıkarttıklarını açıkladı. Yani, bu oyun şimdiden kazandırmaya başladı; belki de bu yüzden ekip, ofisinde dans eden bir grup zombi tutmayı düşünüyordur! Neyse ki, zombi dansı projesi henüz onaylanmadı.
The Medium, Layers of Fear, Observer ve Blair Witch gibi korkutucu yapımları arkasında barındıran Bloober Team’in en büyük projesi unvanını taşıyor. Yani bu oyun, korku severlerin kalbinde bir taht kuralı diyebiliriz. 90’lı yılların klasik korku oyunlarını andıran tasarımına sahip olan The Medium, dikkat çekici mekanikleriyle de göz dolduruyor. Özellikle iki dünyayı aynı anda oynamak, oyunculara hem eğlenceli hem de kafa karıştırıcı bir deneyim sunuyor.
Oyun, sizleri hem ruh dünyasında hem de gerçek dünyada bulmacalar çözmeye zorlayarak, bazen “Hadi canım! Bu kadar da olmaz!” dedirtebiliyor. Yani, bir nevi, “Kahve içmeden günde 10 bulmaca çözebilir misin?” yarışması gibi bir şey. Eğer “Ben bulmaca çözerim” diyenlerdenseniz, bu oyun tam size göre. Ancak, ruh dünyasında kaybolmamak için biraz dikkatli olmanız gerekiyor; zira o dünyada kaybolmak, bir çamaşır makinesi içinde kaybolmaya benziyor: Çıkış yok!
Marianne’nin Maceraları
The Medium‘un ilginç konusu da bir o kadar dikkat çekici. Oyunda, 90’lı yılların sonunda yaşamış olan Marianne isimli bir medyum karakterine bürünüyorsunuz. Hani şu, “Benim ruhum hala 90’larda yaşıyor!” diyenlerden biri. Marianne, Polonya’nın Krakow bölgesinde yaşıyor ve kendisini bir otelde buluyor. Neden mi? Çünkü gördüğü sanrılar sebebiyle orada bir şeyler arıyor. Düşünsenize, gideceğiniz otelin resepsiyonunda ‘ruhunuzun huzur bulması için buradayız’ yazıyor; işte o an insan bir durup düşünmeden edemiyor!
Tabii ki otel, sıradan bir otel değil. Bu otel, Marianne’nin ruhsal yolculuğuna eşlik eden çeşitli gizemler ve korkutucu olaylarla dolu. Bu yüzden, “Otel odasında bir şey mi var?” sorusu aklınızı kurcalamaktan geri duramayacak! Düşünün ki, otele girdiniz ve hemen odanızda bir hayaletle karşılaştınız. “Ooo, hoş geldin! Bu gece ben de burada kalıyorum!” diyecek kadar rahat olan bir hayalet, korku oyunlarının neresinde? Keşke her şey bu kadar basit olsa!
Korku ve Mizahın Buluşması
Sonuç olarak, The Medium sadece korku unsurlarıyla değil, aynı zamanda mizahi dokunuşlarıyla da dikkat çekiyor. Belki de bu oyunun en büyük başarısı, korku ile mizahı harmanlayarak, oyuncularına hem gerilim hem de eğlence sunması. “Korkuyorum ama gülüyorum da!” dedirten anlarla dolu bir macera arıyorsanız, bu oyunu denemekte kesinlikle fayda var. Unutmayın, ruhlar âleminde kaybolurken, bir yandan da gülmek, hayatta kalmanın en eğlenceli yolu olabilir!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?