Where the Water Tastes Like Wine: Oyun Geliştirme Üzerine Düşünceler
Suyun şarap gibi tadı olduğu yerde, oyun geliştirme üzerine düşündüklerimi esprili bir dille paylaşmaya var mısınız?!
16 saat önce

Where the Water Tastes Like Wine: Bir Oyun ve Acı Gerçekler
Geliştiricisi Johnnemann Nordhagen, Where the Water Tastes Like Wine’ın çıkışından sonra oyunun ticari başarısızlığına dair yazdığı sitem dolu makalesiyle hepimizi derinden etkiledi. Oyun, bir zamanlar “neden bu kadar bekledik?” diye düşündüğümüz bir projeyken, çıktıktan sonra “nerede hata yaptık?” sorusunun muhatabı oldu. İşte bu yazıda, bu özgün oyunun neden beklenen ilgiyi göremediğine dair birkaç komik ve düşündürücü tespit yapalım. Hadi gelin, bu su gibi tatlı ama bir o kadar da acı hikayeye dalalım!
Oyun Geliştirmenin Altın Kuralları
Oyun geliştiriciliği sanıldığı kadar kolay değil, hele hele PC platformunda bir oyun yapıyorsanız. İşte burada hataların nereden kaynaklandığına dair birkaç madde:
- PC Kullanıcılarının Fare ve Klavye Aşkını Unutmayın!
Evet, biliyoruz ki bazı insanlar gamepad kullanmayı seviyor, ama bunu genellemek, tıpkı her köpeğin havlamasını beklemek gibi bir şey. PC oyuncuları fare ve klavye ile oynamayı seviyor. Eğer oyun kontrolleri rahat değilse, oyuncuların klavyeye tıklarken çıkardıkları sesler, bir orkestra konserindekinden daha kötü bir uyumsuzluk yaratabilir! - Öğreti Sistemi: Bir Oyun İçin Hayati Öneme Sahip!
Hadi gelin, oynaması eğlenceli olsun diye oyuncuları bazı mekanikleri kendi başlarına bulmaya zorlamak eğlenceli bir fikir olabilir. Ama sonuçta oyuncuların envanter sistemini şans eseri bulmasını istemiyoruz, değil mi? “Aaa, bu tuşla envantere girebiliyormuşum, kim bilir başka neler var?” demek, oyuncunun oyunu bırakmasına neden olabilir. Hadi ama, en azından “hey, bu tuşa basarak ıslık çalabiliyorsun!” gibi bir ipucu vermekte bir sakınca yok! - Test Süreci: Oyuncularınızı Kobay Yapmayın!
Bir oyunu yayınlamadan önce detaylıca test etmek şarttır. Oyuncularınızı “tester” olarak kullanmak, insanları laboratuvar farelerine dönüştürmekten farksız. “Eğer bu oyunda sonlara doğru temponun düştüğünü hissederseniz, işte bu da bizim test sürecimizin bir parçası!” demek, pek de hoş bir yaklaşım değil. Oyununuz bitmeden önce, bir kaç kopya dağıtmak yerine en azından bir grup arkadaştan geri dönüş almak daha mantıklı olacaktır. Yoksa oyuncular, “uzun mesafede koşmak, maraton koşusundan daha zor!” diye düşünmeye başlayacaklar.
Sonuç: Where the Water Tastes Like Wine, Ama Kimi Zaman Acı Olabiliyor
Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar, Where the Water Tastes Like Wine’ın neden beklenen ilgiyi göremediğini anlamamıza yardımcı oluyor. Ancak bu, oyunun kötü olduğu anlamına gelmiyor. Hatta tam tersi, gerçekten de çok özel bir oyun! Yalnızca geliştirilme sürecinde bazı noktalara daha fazla dikkat edilseydi, belki de bu tuhaf ve güzel hikaye, daha geniş bir oyuncu kitlesine ulaşabilirdi.
Unutmayın, bazen bir oyunun başarısı, yalnızca onun içeriğiyle değil, aynı zamanda oyuncularla olan etkileşimiyle de bağlantılıdır. Eğer oyuncular, “bu ne biçim iş böyle!” diye düşünürlerse, bu, kalplerindeki bağın kopmasına neden olabilir. O yüzden, Where the Water Tastes Like Wine gibi özgün oyunların daha fazla ilgi görmesi için, geliştiricilerin bu tür konulara dikkat etmesi şart!
Özetle, oyun dünyası bazen su gibi akabilir, bazen de kaynar bir çay gibi kaynar. Ama en önemlisi, bu suyun tadını çıkarmak ve oynamaktan keyif almak! O yüzden Where the Water Tastes Like Wine’ı denemekten çekinmeyin; belki de içindeki gizli lezzetleri keşfetmek size de eğlenceli bir yolculuk sunar!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?