World of Warcraft: Shadowlands İncelemesi
Dünyanın en uzun kuyruklu RPG'si Shadowlands'i inceliyoruz! Hayaletler, kahkahalar ve belki birkaç kayıp ruh. Hadi dalalım!
19 saat önce

Vanilya döneminden bu yana World of Warcraft (WoW) oynamış olan bir oyuncunun, oyuna ara vermiş olsa bile bu dünyadan tamamen kopabileceğine pek inanmıyorum. Şahsen, lise yıllarımdaki kadar boş vaktim yok. Dürüst olmak gerekirse, oyundaki en iyi karakterlerden birine sahip olmanın düşündüğüm kadar çekici gelmediği de bir gerçek. Ama bu, Azeroth’taki dostlarımdan, düşmanlarımdan ve elbette “Nereye gidiyor bu Azeroth?” sorusundan tamamen kopmak istemediğim anlamına gelmiyor. Shadowlands, belki şu an pek görünmüyor ama kesinlikle çok önemli bir ek paket olacak. Battle for Azeroth’da bir köşeden işlenen ama henüz bir yere varmayan ölüm ve ölüm tanrıları konusunun daha net hâle geleceğinin sinyallerini veriyor.
Bir düşünün, Sylvanas, ne kadar cesur bir hamle yapmış! En güçlü kahramanların bile yaklaşmaya tereddüt ettiği Lich King’in donmuş tahtına tek başına ulaşmayı başardı. Orada Lich King ile karşılaşan Sylvanas, onu yenip Helm of Dominion’ı kırarak yaşam ve ölüm arasındaki perdeyi belki de bir daha kapanmamak üzere kaldırıyor. Korkunç değil mi? Yıllarca tahtından kalkmayan Bolvar, karşısında böyle bir kalabalığı görünce şaşırmış olmalı, “Bu ne böyle? Birisi bana çay getirir mi?” diye düşünmüş olabilir.
Battle for Azeroth’daki olaylar aslında bir savaş hazırlığıydı; burada ise tam anlamıyla bir kaos hâkim. İki tarafın da önemli kahramanları, perdenin diğer tarafındaki bir güç tarafından Shadowlands’e kaçırılıyor ve kahramanlar, onları kurtarmak için çaresiz bir hamle yapmak zorunda kalıyorlar. İşte burada işler sarpa sarıyor ve biz de “Yine mi savaş?” diye sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Cesur Ölü Dünya!
Blizzard’ı pek çok konuda eleştirebilirim, ama ek paket geçişleri artık bunlardan biri değil. Shadowlands’in açılışı tüm oyuncular için eş zamanlı oldu. Sunucular kapanmadı, arka planda işler değişirken biz bitmeyen bir video izlemek zorunda kalmadık. Paket geldiğinde bizi Shadowlands’e çağıran olay örgüsü başladı. 20 dakikalık görev zinciri sonunda kendimizi gidilebilecek en kötü yerlerden birinde, Shadowlands’in cehennemi olabilecek Maw’ın pençesinde bulduk. Yani, “Merhaba, hoş geldiniz! Burada yaşamayacaksınız!” diyen bir ortamda bulduk kendimizi.
Shadowlands’in başı bence en iyi Warcraft ek paketlerinden biri olan Legion’ı fazlasıyla andırıyor. Legion’daki tehlikeyi herkes biliyordu ama bu tehlikenin boyutunu anlamak için hem oyuncunun hem de hikayedeki karakterlerin zorlandığı, hatta ucu ucuna kurtuldukları bir senaryo gerekiyordu. Shadowlands’de ise en kötü ruhların tutulduğu bölge olan Maw, artık Jailer’ın alanı olmuş durumda. Burada, oyuncular ve kahramanlar hiçbir ittifak kurmadan, ne ile karşı karşıya olduklarını bilmeden bu gücü doğrudan karşılarına alıyorlar. Bu da demek oluyor ki, işler oldukça kötüye gidiyor ve biz de “Bu sefer cidden işimiz zor!” diyoruz.
Shadowlands’i heyecan verici kılan detaylardan biri de, ortada sadece kötü bir karakter ve ona bağlı güçler yok. Aynı zamanda 16 yıllık sürede öldürdüğümüz bütün kötüler, kaybettiğimiz bütün kahramanlar da kendilerini o veya bu şekilde Shadowlands’de buluyorlar. Burası neredeyse sonsuz bir alan; ama biz kritik olan beş bölgede macera yaşıyor olacağız. Bu bölgeler: En kötülerin yuvası Maw, ruhların bekçileri Kyrian’lara ev sahipliği yapan Bastion, doğaya bağlı ruhlar olan Fae’lerin yaşadığı Ardenweald, savaşçı ruhların Maldraxxus’u ve kusurlu kişilerin gittiği Revendreth. İçeriği henüz tamamen bitirmemiş olmama rağmen, Shadowlands oynadığım kadarıyla en çok keyif aldığım Warcraft ek paketi oldu. Belki de “Bu sefer cennet gibi ama cehenneme giden yolda!” dedirtiyor.
Eski Dost, Düşman Olmaz mı Gerçekten?
Warcraft’ın eski paketleri ile karşılaştırmak gerekirse, oyuncuyu görevler ve hikaye elementleri ile kendine bağlayan, oyuncuların kendi maceralarını yaşamasına olanak vermeyen bir oyun ortaya çıkmış. Bunu kötü bir şeymiş gibi söylemiyorum; aksine, World of Warcraft’ın ilk hallerinde tasarımcıların ve yazarların anlattığı hikayeler yerine oyuncuların kendi maceralarını yaşamalarına imkân veren bolca küçük detay varken, Shadowlands örümcek ağı gibi işlenmiş bir olay örgüsü sunuyor. Hani bir yere kadar kendi hikayenizi yaratabilirsiniz ama burada, “Hayır, senin hikayen değil, bizim hikayemiz!” diyor gibi hissettiriyor.
Biraz daha detaylandırmam gerekirse; Vanilya WoW’da Stranglethorn vadisindeki arenada belirli aralıklarla çıkan sandıkları kapabilmek için bütün gün savaşabilirdiniz. Ancak burada öyle bir durum yok. Eğer boş bir alan varsa (ki yok) orası mutlaka bir görevle alakalı bir içerik için ayrılmıştır. Yani, “Bu alan boş ve siz burayı kaplayamazsınız!” diye bir durum var. Neyse ki, Blizzard’ın “eğlence treni” gibi bir teması var; bu da demek oluyor ki, level 50’den 60’a kadar olan süre boyunca oyun sizi tamamen hikaye ile sürüklüyor. Ama bazen, “Ya ben de biraz savaşıp macera yaşamak istiyordum!” diye düşündüğüm anlar oluyor.
Shadowlands’in beni şu an için en çok etkileyen yönü, kesinlikle içerik ve hikaye anlatımındaki derinlik. Karakterlerin geçmişleri, ruh halleri ve karşılaştıkları zorluklar, oyunculara daha fazla duygusal bağ kurma imkanı sunuyor. Bu da demektir ki, bizler sadece dümdüz savaşan kahramanlar değiliz; aynı zamanda geçmişimizle yüzleşen ve geleceği şekillendiren bireyleriz. Hani, “Şu an ölüme meydan okumak, geçmişte yaptığımız hataları telafi etmek için bir fırsat!” diyebiliriz.
Sonuç Olarak
Shadowlands hakkında konuşmak için erken olsa da şimdiye kadar gördüğüm içerik beni fazlasıyla mutlu etti. Klişeler olsa da, gerçekten nereye bağlanacağını merak ettiğim bir senaryo var. Oyunun sonu içeriği ve Shadowlands’in oyuncularını ne kadar günlük görevler ve tekrarla boğacağı işin rengini belirleyen ana element olacak. Eğer sadece senaryoyu ve olay örgüsünü görmek üzere oyuna başlayacaksanız, hiç düşünmeden ölümün perdesini aralayabilirsiniz. Eski dostları doğal ortamlarında görmek ve ölüme meydan okumak için pandemi döneminden daha güzel bir fırsat olabilir mi? Bunu düşünmek bile eğlenceli!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?