Xenoblade Chronicles 3: Bir Oyun Deneyiminde Zaman Yolculuğu
Zaman yolculuğu yapmak isteyenler buraya! Xenoblade Chronicles 3 ile tarihin tuhaf anlarına oyun oynayarak tanık olun, kaybolan çoraplarınıza da selam yollayın!
8 saat önce
Oyun dünyası, birçok kişi için sadece eğlence değil, bir hayat tarzıdır ve bu hayatta deneyimlenen her bir oyun, adeta bir macera yoldaşıdır. Bu köşede, bizi derinden etkileyen oyunlar üzerinde duruyoruz; onları neden bu kadar sevdiğimizi, hangi yönlerinin bizi etkilediğini anlamaya çalışıyoruz. Şimdi gelin, birlikte bu renkli dünyanın kapılarını aralayalım!

Japon RYO’ları ile olan yolculuğum, uzun yıllar boyunca yalnızca Pokemon ile sınırlıydı ve işler böylece dörtlü bazen de fırlatmalı futbol gibi eğlenceli fakat son derece sınırlı bir düzlemde kaldı. Bir zamanlar bu türden uzak durduğuma dair öyle bir önyargı içerisindim ki, bunu bilmek bile beni karnımdaki ağrılarla güldürüyor. Fakat pandemi döneminde birçok insan gibi ben de karşı kıyıda bir dizi dipsiz suya daldım ve buradan geri dönerken kollarımda Xenoblade Chronicles 3 ile müthiş bir hazine taşıdım.
Daha öncesinde Xenoblade ismini iki hoş bir şekilde duymuş olabilirim ama içeriğine dair pek bir fikrim yoktu; tam bir su kenarında yürüyen kayık gibi. Ama ne zaman Nintendo Switch’imle “Ya bir bakayım” diyerek hınzırca oyunun içine daldım, işte o zaman hayatımın akışı değişmeye başladı. Yıllardır oyun oynamaya doyamadım ama bu deneyim, beni en yükseklere ulaştırdı. Bir futbol oyunu (evet, çoğunluğu CM01/02 ya da PES6) ile birlikte benim için değişmez olan üç oyun; Max Payne, KOTOR ve Dragon Age’di. Şimdi, Xenoblade Chronicles 3 de kendine yer buldu ve bu beni fazlasıyla memnun ediyor.Umarım tüm bunlar, oyun listesinin karanlık derinliklerinde kaybolmamı önler!

XC serisinde dövüş sistemine geçelim. Biraz sıradan ama bir o kadar da harika bir deneyim sunan dövüş sistemi, düz saldırıları karakterlerin otomatik olarak yapmasına dayanıyor; bizim yapmamız gereken tek şey, özel saldırıları zamanlamak. Elimizdeki oyun kurgusunda tank, healer ve DPS rolleri var ki, mükemmel bir denge oluşturuyor. Yani, biraz RPG’de alengirli bir yolculuğa çıkıyoruz! Ama işin asıl etkileyici tarafı oyunun atmosferi. O kadar güzel bir atmosfere sahip ki, Switch’in sınırlı görselliğinin ötesinde uzanıyor. Hikaye, karakterler ve müzikler beni o kadar sardı ki, bazen oyunu bırakıp sanki gerçek hayatta bu altılı takımın içinde yer alıyormuşum gibi hissetmeye bile başladım!
Noah, Mio ve Eunie gerçek hayatta arkadaşım olsaydı, sanırım hapiste eğlenceli bir parti bile yapardık. Özellikle Eunie ile çok eğleneceğimden eminim, onun o muzip tavırları beni kahkahalara boğar! Sena’nın küçük cüssesinin altında yatan devasa güç, Lanz’ın havalı abi tavırları ve Taion’un çok bilmişliği ile birleşince, her bir karakterin bambaşka bir hikayesi var. Ama uyarıyorum, sürprizleri bozmamak adına hikayeden uzak duracağım, çünkü bu oyun o kadar değerli ki her oyuncunun kendine bir zaman ayırıp bu muhteşem deneyimi yaşamasını istiyorum.

Heyecan verici sahnelerle dolu bu oyunlar arasında, sanırım Noah ve Mio’nun hikayesi beni en derinden etkiledi. Oyun boyunca gözlerimde yaşların tomurcuklandığı anlar oldu; belki yaşlandığımdan dolayı duygusallığım bir tık artmış olabilir ama ne olursa olsun, XC3’ü bu yaşta oynamam beni gerçekten çok mutlu etti. Dördüncü oyunun geleceğine dair dedikodular dönüyor ama nasıl olacağı hakkında hala hiç kimse net bir şey söyleyemedi. Ben ise, sonunu merakla bekliyorum. Herkesin mutlu olacağı bir son kesinlikle olmayacak, bu yüzden o kadar da fazla hayal kurmamak lazım! Benim tek derdim, Mio ve Noah’a ne olacak?!
Birimizin hayat koşulları başka birini bireysel kurtuluşa götürebilir. Ama bu gibi soruları düşünerek geçireceğim o günleri heyecanla bekliyorum. Zamanla bu oyun, tüm önyargılarımı bir kenara itmemi sağladı ve bana sunduğu hediyenin ne kadar değerli olduğunu fark ettim. Yakın zamanda FF 7 Rebirth’ı bitirdim, ekip oldukça tatlı ama Dragon Age’in tayfası dahil, gördüğüm hiçbir ekip XC3’ün altılısıyla derinlik anlamında başa çıkabilecek gibi durmuyor. En son “Max Payne’i neden çok sevdim” yazdıktan sonra 1-2 remake duyuruldu; şimdi de 4. oyun için geri sayımım başladı. Yaşamak, bazı oyunlarla sarmalanmakta gizli! Gelecek, bambaşka maceralara kapı aralayacak, bunu biliyorum.

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?