Zack Snyder’ın Justice League: Epik Bir Yolculuk
Zack Snyder'ın Justice League'inde süper kahramanlar, pizzadan daha hızlı toplanıyor! Epik bir yolculuk için hazırlanın!
3 saat önce

Ah, Zack Snyder ve Justice League… Bir zamanlar bir hayalin peşinden koşan bir yönetmen varken, 2017’de çıkan filmin hayal kırıklığıyla dolu olduğu herkesin malumuydu. Hani derler ya, “Tamam bu iş yandı!” İşte o noktada, Snyder’ın vizyonu kaybolmuştu, ama şimdi tekrar geri döndü ve biz de onunla birlikte bir yolculuğa çıktık. Hayranlar olarak sabırsızlıkla beklediğimiz Snyder Cut, 242 dakikalık bir epik serüvene dönüşerek karşımıza çıktı. Dört saat boyunca oturup izlemek, çoğumuz için bir işkence gibi görünse de, aslında birer kahraman olarak bizlere sunulan bu film, birçok anlamda bir anlam kazandırıyordu.
Filmin açılışında, Snyder’ın bize olan teşekkürünü izlemek, kalbimizi ısıttı. “Beni destekleyenler, bu yolculukta yanımda olanlar, teşekkür ederim!” derken, biz de “Hayır, hayır Zack, biz de sana teşekkür ederiz!” dedik. Batman v Superman‘in bittiği yerden devam eden film, Superman’in ölümünün aslında bir başlangıç olduğunu hatırlatıyor. Kim bilir, belki de Superman ölmeden önce bir “görüşürüz” demek istemişti. İşte bu noktada, filmin bölümler halinde ilerlemesi, karakterlerin derinlemesine işlenmesine olanak sağlıyor. Ancak dikkat! Snyder’ın ağır çekim sahnelerine olan takıntısı, bazı izleyicileri rahatsız edebilir. Hani deriz ya, “Bir sosisliyi havada uçarken izlemek, bir yudum su içmek gibi.” İşte o kadar! Bazı sahneleri normal hızda izlesek, film süresi bir hayli kısalırdı. Ancak bu, Snyder’ın filmdeki vurgularını güçlendirmek için bir yol olarak kullanması açısından biraz da hoşgörü ile karşılanabilir. Ama yine de, sosisli uçuşlarını izlemekten daha fazlasını bekliyoruz, Zack!
Filmin en etkileyici sahnelerinden biri, Wonder Woman ile teröristlerin karşı karşıya geldiği sahneydi. Diana’nın gücünü gösterirken, “Bu kadın gerçekten bir süper kahraman!” dedirtti. Mother Boxes’ın hikayedeki rolü de giderek belirginleşmeye başladı. Themyscira sahneleri, Steppenwolf’ün ortaya çıkışıyla birleşince, heyecan doruk noktasına ulaştı. Tam o sırada, “İşte şimdi bir film izliyoruz!” dedik. Filmin temposu zaman zaman düşse de, bu yavaşlık her zaman bir anlam taşıyordu. Cyborg ve Flash gibi karakterlerin tanıtılması gerekiyordu, bu nedenle Snyder, süresiyle bu durumu oldukça iyi değerlendirmişti. Tıpkı bir şarap gibi, zamanla daha da olgunlaşan bir film izliyorduk.
Flash, bu filmde gerçekten parlayan bir yıldız oldu. Barry Allen, çizgi romanlardaki Wally West’i andırıyordu; eğlenceli yapısıyla filme mükemmel bir şekilde entegre olmuştu. Hikaye bazen sıkıcı bir hal alırken, Flash’ın esprili tavırları durumu kurtarıyordu. Hangi süper kahramanın yanında bir komedi unsuru olmasın ki? Hızlı ama eğlenceli olan bu karakter, dört saatlik bir filmde gençliğin ve keşiflerin sembolüydü. Zaten Snyder, bu karakterin komik yanını iyi bir şekilde yansıtmıştı. Batman’in yanında Diana ile ekibi kurma çabası devam ederken, Steppenwolf’un kutular için verdiği mücadele de dikkat çekiyordu.
Sonunda, Cyborg’un hikaye içindeki gelişimiyle birlikte ekip bir araya gelmeye başladı. Alfred’in bu süreçteki rolü de önemliydi. Dünyanın en meşhur “uşağı” olarak, Jeremy Irons’ın canlandırdığı karakter, filmin ruhuna katkıda bulunuyordu. İkinci saatle birlikte Batman kostümüyle geri döndüğünde, aksiyon dolu sahneler de başlamıştı. Tam o sırada, “Şimdi işin ciddiyetini anladık!” dedik. Steppenwolf ile ilk dövüş sahnesi, ekip olarak birlikte mücadele ettiğimiz anları getirdi. Bu noktada, Snyder’ın karakterleri ne kadar iyi işlediği bir kez daha ortaya çıktı.
Filmin ortalarına geldiğimizde, Superman’in geri dönüşüyle birlikte tüm olaylar hız kazanmaya başladı. Snyder, bu aşamada bazı sürprizler yapmaktan da geri durmamıştı. Superman’in geri dönüş sekansı, filmdeki tüm karakterlerin bir araya gelmesine olanak sağladı. Evet, herkesin beklediği o an gelmişti! Ancak Superman’in güçlü bir şekilde döndüğünde, Steppenwolf’un nasıl savrulduğunu görmek biraz tuhaf bir his yarattı. Bir yandan “Evet, Supermen döndü!” diye kutlarken, diğer yandan “Ama Steppenwolf, sen neredeyse bir tanrıydın!” diye düşündük. Sonuçta, Superman’in varlığı her şeyi değiştirmişti.
Filmin son bölümü, her zamanki büyük finali vaat ediyordu. Aquaman, Wonder Woman ve Cyborg’un birlikte savaştığı sahneler, izleyicinin tüylerini diken diken ediyordu. Ancak yine de, Steppenwolf’un Superman karşısında düşüşü, biraz hayal kırıklığı yaratmadı mı? Sonuçta, Wonder Woman ile aynı seviyede olan bir karakterin, bir anda kaybolması tuhaf bir durumdu. Ama neyse ki, Flash yine sahneye çıkarak durumu kurtardı. “Fastest Man Alive” olarak, filmin en büyük yıldızı olmayı başardı!
Şimdi gelelim büyük hayal kırıklığına: Darkseid. Dört saat boyunca bekledik ve sonunda Darkseid’i göremeden filmi bitirdik. Hatta, Darkseid’ın sadece geçmişe dönüş sahnelerinde yer alması, izleyiciyi oldukça hayal kırıklığına uğrattı. Herkes “Nerede benim kötü adamım?” diye fısıldamaya başladı. Snyder’ın Darkseid’i biraz arka planda tutması, aslında filmin 2017’de vizyona gireceği düşüncesinden kaynaklanıyordu. Yani, Darkseid’ın potansiyel bir devam filminde daha fazla yer alması planlanıyordu. Ancak şimdi, bu hayal kırıklığıyla baş başa kaldık. Keşke bu film, tüm geçmişe sünger çekip, tüm potansiyelini gerçekleştirseydi!
Sonuç olarak, Snyder Cut izlemek, birçok yönüyle eğlenceliydi, ama yine de bazı şeyler yarım kaldı. Hayal kırıklığı yaratan unsurlar olsa da, bu filmdeki karakter derinliği ve hikaye anlatımı, izleyiciyi tatmin etmeyi başardı. 2017 versiyonuyla karşılaştırıldığında, çok daha derin ve anlamlı bir film izledik. Eğer bir puan vermek gerekirse, 8/10 gibi bir not, bu film için oldukça uygun. Belki de ileride, bu yeni DC evreninin kapılarını aralamaya devam ederiz. Kim bilir, belki bir gün Darkseid’i de tam anlamıyla izleyebiliriz!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?