Gorr: Tanrı Kasabı – Çizgi Roman Evreninin En Korkutucu Düşmanı
Gorr, Tanrı Kasabı! Çizgi roman evreninin en korkutucu düşmanı. Tabii, bir de onu yenmeye çalışan kahramanlar var ya, onlara da gülmek serbest!
6 saat önce

Çizgi roman evrenlerinde tanrılar devreye girdi mi, benim için her şeyin dengesi değişiyor. Çünkü öyle sıradan taytlı düşmanlar değil, tanrılara layık önceklerinden daha sağlam ve etkileyici düşmanlar olması gerekiyor. Peki, bu kadar tanrı düşmanı var mı? Maalesef pek yok. Hatta çoğu çizgi roman tanrısı, öyle mitolojik kıyamet gibi görünmüyorlar ve çeşit çeşit taytlı karakterlerden oldukça güzel bir şekilde dövüş yemekte. Tanrıların düşmanları arasında, geçmişiyle bağ kurabileceğim oldukça ilginç ve acıklı bir figür var: Gorr, ya da bilinen adıyla God Butcher yani Tanrı Kasabı. Birine durup dururken “Tanrı Kasabı” demek pek de geçerli bir ifade değil tabii. Eğer Asgard veya Olympos’ta yalnızca tanrılara et satan biri olsaydı belki bu sözü ona uygun düşerdi, ama Gorr et satmıyor, et kesiyor; üstelik kaçak et değil, birinci kalite tanrı eti!
Thor: Love and Thunder’da Gorr’u göreceğimiz kesinleşince, birkaç milisaniyelik bir sevgi patlaması yaşadım. Çünkü potansiyeli az çok müthiş görünüyordu. Fakat Disney’in 13+ politikaları ve MCU’nun komedi aşkını düşündükçe, bu sevinç yerini garip bir beklentiye bıraktı. Belki de bu beklentinin niçin garip olduğunu anlamak için Gorr’un hikâyesine biraz daha dalmamız gerekiyor. Gorr’un gerçekten de sıradan bir çocukken, ne muazzam bir tanrı katiline dönüşeceği nasıl açıkça görülebilir? Şimdi gelin ucu bucağı olmayan bu acımasızlık hikâyesine bir göz atalım.
Tanrıdan Diledim Bir Dilek Aman Aman
Gorr, isimsiz bir gezegendeki isimsiz bir ailenin sahip olduğu sıradan bir çocuk olarak dünyaya gelirken, büyüdüğü koşullar tam anlamıyla hikâyenin rotasını tam tersine çevirdi. Açlıktan kırılan bir gezegende, insanların her gün açlık sebebiyle öldüğünü gözlemleyerek büyüyen Gorr’un ailesi – tamam, aslında uzaylılar ama biz buna pek takılmayalım – oldukça muhafazakâr bir topluma sahipti. Tanrılara sonsuz bir güven besleyen bu çevrede her gün edilen dualar, tahmin edebileceğiniz gibi hiçbir karşılık bulmuyordu. Daha çocuk yaşta anne ve babasını açlık neticesinde kaybeden Gorr’un hayatı, bir karateke gibi zorla yuvarlanmaya başlar. Ancak böyle hınzır bir karaktere sahip olan Gorr, mücadele etmeyi başarıp yetişkinliğinde Arra adlı biriyle evlenip çocukları oluyor. Ne yazık ki, bu çocuklardan birçoğu hayatta kalamayarak Gorr’un içinde derin bir yaraya neden oluyor.
Bu çetrefilli kargaşanın arasında, Gorr kendine bir düzlem bulmayı başarıyordu. Ancak evliliklerinin üzerinden birkaç yıl geçmişken, yaşanan depremler hamile eşi Arra’yı ve çocuklarının nerdeyse tamamını alıp götürüyor. Sadece Agar adındaki biricik çocuğu hayatta kalıyor. Ama bu sevimli karakterin de açlık yüzünden Gorr’un hayattaki tek tutunacak dalına dönüşmesi çok uzun sürmüyor. İşte bu noktada Gorr’un devrim niteliğindeki şalterleri atıyor ve “Kara Kasap” efsanesi doğmaya başlıyor. Çizgi roman dünyasında en azından Gorr’a ve hikâyesine yeterince açıklama katmışken, bu kahramanımızın dönüşümünü anlatmaya başlayalım!
Kara Kasap Efsanesi
Agar’ın ölümünden sonra acı bir gerçekle yüzleşen Gorr, tanrıların var olmadığına bir kez daha inanmak zorunda kalıyor. Bu “ateist” düşünce tarzı, onu toplumdan dışlarken maalesef sürgüne de mahkum ediliyor. Çölde ölmek için dilenirken iki tanrının savaşına tanıklık eder, işte burada her şey değişiyor. Altın zırhlı, mor ten rengine sahip olan bir tanrı ile karanlık, kadim bir tanrı olan Knull’un savaşına tanık olan Gorr’un dünyası aniden değişiyor. Tanrıların varlığını kendi gözleriyle gören Gorr, adeta bir delilik haline bürünüyor. Üstüne bir de altın zırhlı tanrı Gorr’dan yardım isteyince kayış kopuyor. Knull’un kılıcı, devasa bir karanlık canlıya dönüşerek Gorr ile birleşiyor; işte böylece efsane doğmuş oluyor. Tüm evreni gezen Gorr, işkence ve yıkım dolu bir dünyaya yayılırken asla yorulmayacak bir intikam ruhuna bürünüyor.
Gorr, karşısına çıkan tüm tanrıları kesmeye başlarken, özellikle seçtiği tanrılar genelde korku, savaş, katliam, salgın, kıskançlık ve ölüm gibi konuların tanrılarıydı. Ancak arada sırada bazı çiçekler, şiirler ve hayatın güzel yanları da bu kara kasaptan nasibini alıyor. Efsanevi tanrı avı, çok eski zamanlardan sonra orta çağlara doğru evriliyor. Zaman ilerledikçe, yeni tanrılar Gorr the God Butcher efsanesinin adını duymaya başlıyor. İşte tanrıları evrensel bir karnaval gibi avlayan bu karakter, ne yazık ki bu işin sonunu getirmek üzere yola çıkmış durumda.
Yıldırım Çarpması
800’lü yıllar civarında yolu dünyaya düşen Gorr, Amerika kıtasında bir tanrıyı öldürdükten sonra Thor’un radarına giriyor. Hızla aradan geçen zaman dilimi, Vikinglerin Rusya’ya saldırdığı sırada Thor, bazı Slav tanrılarının bu kargaşada öldüğünü fark ediyor. Tabii ki bu durum, Gorr’un gazabıyla yüzleşen bu tanrıların Thor’un alarm durumuna geçirmesini sağlıyor. Ardından, Gorr, tüm gücüyle Thor’un üstüne saldırmaya başlıyor. Neredeyse Thor’u öldürecekken, bir yıldırım çarpması kurtuluş oluyor. Gorr ise yeniden güç toplamak için bir mağaraya saklanıyor. Ancak, Asgard hakkında bilgi almak için tam on yedi gün boyunca Thor’a gerçek bir işkence yaparak onu daha da zayıflatıyor. Bir nokta geldiğinde, Vikingler’in yardımıyla Gorr’u alt etmeyi başardıklarında, Thor kendini muzaffer ilan edip oradan ayrılmayı uygun buluyor. Fakat bu sefer Gorr’un öfkesi daha da körükleniyor. Gorr, gelecek bin yılı daha fazla tanrı öldürerek ve kendisine karanlık yaratıklardan oluşan bir ordu kurarak harcıyor. Kısacası, tanrı katilinin döngüsü başlıyor.
Tanrı Parçacıkları
Chronox’un yenilmesi ve zaman-mekanın Gorr’un ayakları altına serilmesi, ona farklı bir fikir veriyor. Gorr, Pool of Forevers etrafında tüm tanrıları öldürecek bir plan kuruyor ve onları kölesi yapıp madenci olarak çalıştırmaya hazırlık yapıyor. Hani bazıları tanrı düşmanı demiştim ya, Gorr bunun tam tersi tanrıları kölesi yapabilecek güç ve öfkeye sahip olmasıyla belki de tüm çizgi roman sektöründe tek bir tanrıya karşı koyabilecek en muazzam düşman haline geliyor. Tüm bunlar yaşanırken All-Black ile daha da bütünleşen Gorr, hem karısının hem de oğlunun All-Black’ın kopyalarını üretiyor. Thor’un sağ kolunu kopartmasını unutamayan Gorr, minyonlarını geçmişe yollayıp genç Thor’u öldürmeyi planlıyor. Zaman ve mekanın karmaşık bir hale gelmesini seven Marvel, hemen farklı Thor versiyonlarını bir araya getirip Gorr’a karşı savaştırmaya başlıyor. Ancak o ne kadar тщятаça sahne olursa olsun, genç Thor, Avenger Thor ve Kral Thor’un bir araya gelmesi bile bu tanrı kasabını durdurmakta yeterli olmuyor.
Ama tabi ki en beklenmedik ihanet Gorr’u en yakından yaralayacak bir şekilde vurur. En nefret ettiği şey olan tanrılardan birine dönüşme korkusuyla, Agar onun karşısında “İki Yüzlülük Tanrısı” adını verince bu durum, Gorr’un içindeki tüm tanrısallığı adeta kızıl öfke olarak patlatır! Gorr, karısını da öldürdükten sonra, üç Thor’a karşı muazzam bir mücadele verirken, somut olarak felakete sürükleniyor. Hayatta en korktuğu şey olan tanrılardan birine dönüşmekten müthiş derecede korkarken, geçmişin izleri onu derin bir karanlığa sürüklüyor. Ama pek de alışık olduğumuz bir sonla karşılaşmıyoruz; herkesi zevkten dört köşe yapacak bir nihayet vaktidir!
Loki’nin Mutlu Sonla Biten Hikayeleri
Böylece, zamansal ve mekansal karmaşanın yaşandığı bu noktada, asıl Marvel evreni olan Earth-616’da işler bir hayli değişiyor. Gorr’un tanrılar hakkındaki düşünceleri ve nefreti, Thor’u derinden etkiliyor ve Thor’un Mjolnir’i kaldırmak için uğraşmasının sonunu getiriyor. Bilinci All-Black’tan kurtulamayan Gorr, burada en azından barış içerisinde var olmaya çalışıyor. Ancak uzun zaman sonra, Kral Loki’nin diriltmesiyle All-Black yeniden evreni kaos içerisinde bir döngüye savuruyor.
Loki’nin dahice planı, Gorr’un yeniden gücüne kavuşmasını sağlıyor ve bu, Thor ve Loki’nin hayatlarının alabilecekleri en güzel dersi almalarına sebep oluyor. İki kardeşle dalga geçen Gorr, All-Father Thor’un gücüyle evrendeki dengeyi alt üst edip sistemleri mahvediyor. Bu sırada, kendisine bir zaman veya mekanla suçlamalar yönelten Gorr, bir kez daha hatta daha güçlü bir şekilde iki kardeşle çarpışmaya devam ediyor. Loki’nin çenesinin nadiren işe yaradığı bu dramatik finalde, Gorr, All-Black ile birlikte tüm evreni zehirlemeyi başarmıştır. Thor’un son vuruşunu yapma fırsatını yakalaması için ama Loki, Gorr’un dikkatini üstüne çekmesini sağlıyor ve böylelikle All-Father Thor’a gerekli zamanı kazandırıyor. Mjolnir’in yardımıyla All-Black’ı yok eden Thor, Gorr’u yeniden, binlerce yıl önceki haline döndürüyor!
Son bildiğimiz Gorr, Indigarr’ın Gökyüzü Tanrıları tarafından götürülürken, artık barış içerisinde ölmeyi bekliyor. Tanrılara kafa tutmanın ötesine geçip onları kölesi yapan, gerçek anlamda bir Tanrı Kasabı’nın yakında MCU’ya dahil olacağı açık. Ama bahsettiğim hikayelerin pek çoğunu beyaz perdede görme şansımız olmayacak gibi. En azından Disney’in çatısı altında ve Taika Waititi’nin mizahi dokunuşuyla bu tarz hikayelerin işlemesi zor görünüyor. Yine de ilk olarak 2012’de gördüğümüz Gorr karakteri, son on yılda çizgi romanlar içerisinde bir tanrıyla dövüşebilecek en donanımlı karakterdi. Şimdi Thor: Love and Thunder filminde Christian Bale’in canlandıracağı bambaşka bir Gorr’ı izleme şansı bulacağız. Üstüne bir de Mighty Thor’un dahil olmasıyla, yine birçok gülmece ve kaos bizleri bekliyor. Gorr’un orijinal hikâyesi itibariyle, umarım MCU içerisinde verdiği mesajı başarırız!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?