Death Stranding: Taşıyıcılığının Derinliklerine Yolculuk
Ölümlerle dolu bu dünyada paket taşımak mı? Ne kadar zor olabilir ki! Death Stranding ile kargo taşımacılığının en komik yüzüne dalın!
5 saat önce

Sağ olsun Hideo Kojima, sırf bizi merak içinde bıraksın diye sürekli ipuçları dağıtmayı adet haline getirmiştir. Death Stranding, 8 Kasım 2019’da piyasaya sürüldüğünde, oyun dünyasının tüm gündemini değiştirecek kadar öyle bir ilgiyle karşılandı ki, sanki oyun değil de, bir uzay gemisi fırlatıyorlardı. “Kargoculuk simülatörü” tanımını hak ediyor ama bu tanım sadece zengin bir paçanga yemeği kadar tatlı. Şöyle düşünün: sıradan bir gününüzde kapınıza teslimat yapan bir kargo görevlisi, şimdi birer samuray edasıyla yokuşları tırmanıyor ve bebek taşıyor. Evet, yanlış okumadınız; bebek. Ama bu bebeklerin tam olarak ne olduğu ve kargo işlerinin nasıl bir hal aldığı da tam bir muamma. Bir ağaç ile çiçek, hepsi bir arada bu oyunun kozasında büyüyor!
Oyun çıktıktan sonra çeşitli platformlar arası geçişler yapmakla kalmadı; aynı zamanda pek çok insanın hayatında yeni bir kariyer fırsatı olarak da kendine yer buldu. 3 yıl boyunca dünyada toplam 10 milyon “taşıyıcı” bir araya gelerek, kendi aralarında bir dostluk bağı kurdular ve bu bağ aslen sanal bir evrende şekillendi. Gerçekten 10 milyon insanı “farklı” bir tecrübeye sürüklemek, bir tür oyun mantığı arayan Kojima için oldukça etkileyici! Bu başarının arkasındaki temel etkenlerden biri de, PS Plus ve PC Game Pass gibi platformların sunduğu fırsatlar. Yani, “Taşıyıcı olma hayali” birçok oyuncunun parmaklarının ucundaydı. Sanki bir gün Meksika’da kargo teslimatında kaza geçirmiş bir gülünç hikaye ile Eylül’de karşımıza çıkan Director’s Cut versiyonunu düşünün! Biri sorsa, “Bu oyun gerçekten var mı?” diye, kesinlikle gülümsemekten kendimi alamam.
Özellikle hikaye anlatımı, pek çok oyuncunun kafasını karıştırmış olmalı. “Peki ama bu oyun bana ne katıyor?” sorusunu sorduğunuzda, cevapsız kalmış gibi hissedebilirsiniz. Çünkü arka planda derin bir mesaj var: yalnızlık, bağlantılar ve taşıyıcılığın getirdiği bağlılık duygusu. İnsanoğlu olarak sahil kenarında bir cetvel gibi dümdüz olup, bu oyundaki karmaşık duygusal deneyimleri yaşamak için bir araya gelmeyi öğreniyoruz. Ve bunu eğlenceli bir dilde sunuyor! Bir yandan bir bebek, bir yandan omuzda tonlarca yük, diğer yandan kayalar ve çamurlar… Bu karmaşayı gerçekten anlamak için Kojima’nın beyin fırtınalarındaki derinliği yakalamak şart.
Ama şunu da unutmamalı ki, Kojima’nın bir sonraki projesi olan Death Stranding 2, büyük bir merakla bekleniyor. Acaba bu sefer taşımacılıktan kaçışmaya mı başlayacağız? Yoksa bebeklerimiz küçülüp mavi renkten mor renge mi dönecek? Belki de yanımızda yeni bir “taşıyıcı” olarak başka bir yabancı ile birlikte düşüp kalkacağız. Bir şey kesin: Kojima’nın dünyasında mucizeler asla bitmez! İlerleyen günler bize daha fazla trollemeyi ve komik anekdotları getirecek. Bir yandan “taşıyoruz”, diğer yandan “şerr affetmemeyi” bekliyoruz. Her şey bir kenara, bu yolda yalnız olmayacağız, belki daha fazla dostumuz (taşıyıcımız) olacak, ve kim bilir, belki de dünyayı birleştiren kargo hizmeti sayesinde tüm tahminlerimizi alt üst eden olaylarla karşılaşacağız!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?