Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

6 dakika okunma süresi

6

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Zombi kıyameti, kırık kalpler ve bolca duygusal an! "The Last of Us" ile duygusallığınızın sınırlarını zorlayın, kahkaha ve gözyaşı bir arada!

admin

5 saat önce

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Uzunca bir zamandır aklımda olan yazılardan birisiydi bu, hatta 2. oyun çıkmadan öncesine ait bir fikir. Fakat niyeyse bir türlü mümkün olmadı. Kısmet bugüneymiş demek ki! Nasılsa bir şekilde bu günlere geldi, işte burada bu satırları yazıyorum. Bugüne kadar o kadar çok zombi filmi ve oyunu gördük ki, bazen kendimi sadece bir vampir filminin piramidi arasında bulmuş gibi hissediyorum. Peki ama, The Last of Us’ı diğerlerinden ayıran *neydi*? Ne olmuştu da The Last of Us, benim de içinde bulunduğum birçok oyun sever için bir başyapıt olabilmişti? Cevaplar havada uçuşuyor! Sadece birkaç ince hizada köşeleri döneceğim, gerisini siz hayal edin, keyif alın!

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

İtiraf edin, o sahnede gözleriniz dolmamış olamaz! The Last of Us’ı ilk defa oynamaya çalışan, diziyi hiç izlememiş ve hiçbir şekilde hikayesine dair spoiler yememiş olanları, uzaktan kıskanarak takip ediyorum. Çünkü, oyunun açılış sekansındaki o vurucu sahnenin ne kadar etkileyici olduğunu birinci elden deneyimleme şanslarına sahipler. Yoksa ben, o sahneyle birlikte tam anlamıyla gözyaşı nehirlerine kapılmıştım. Hatta bazılarından belki bir tık daha fazlasıyla! Bunu bir baba olarak yaşadım ve o an nefesim kesildi. Kalbim sanki bir mengeneyle sıkıştırılıyordu. O yüzden bu yüzden yüzümdeki ifade yürekten geliyordu. Oynadıkça, “Acaba başka etkileyici sahneler var mıdır?” diye düşünmeye başladım. Bir daha oynadığımda veya diziyi izlerken tekrar aynı duygu seline kapılmak istemiyordum ama ne yalan söyleyeyim, yine kendimi o duygusal rüzgâra kaptırdım.

Bu noktada The Last of Us’ı çok sevmek için ilk gerekçem, muazzam bir başlangıça sahip olmasıydı! Ama durun! Sadece sıkı bir başlangıç, unutulmaz bir oyun olmak için yeterli midir? Elbette ki hayır! Oyun boyunca bunu destekleyecek unsurlara ihtiyaç vardı. Ve TLOU, bu konuda üzerine düşen görevi yerine getiriyordu. Oyunu farklı bir noktaya taşıyan temel unsur kuşkusuz, hikâye anlatımındaki başarısıydı. Hani çevresel hikâye anlatımı denilen o büyülü şey var ya, oyun boyunca bu anlatımın ne kadar derin olduğunu her an deneyimliyorduk. Terkedilmiş şehirlerde, doğanın bir yandan yeniden doğuşunu izlerken, diğer yandan pamuk şeker gibi bir çocuğun masumiyetine tanık oluyorduk.

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Zamanla paslanmış demir parçalarından ve yapıların yıllarını okumaya başladığımız o ortamda, etraftaki tarihi detayları dikkate almazsak, bir köşe başında kazara karşılaştığımız bir duvar yazısı, eski bir mektup ya da not, hikâyenin başka bir katmanına açılan bir kapıyı aralıyordu. Evet, büyük bir felaket vardı ama bu felaketin içerisine sıkıca yerleştirilen birey hikayeleri, bir insanın biricikliğini vurgularken, ruhumuzu daha çok acıtıyor ve olayların boyutlarını derinlemesine anlamamızı sağlıyordu! Tam burada hatırlamadan edemeyeceğim bir söz var: “Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatiktir, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.” İşte bu sebep, TLOU benim için başyapıt olmasında önemli bir yer kaplamaktadır!

Bu bağlamda Svetlana Aleksiyeviç’in kitaplarını örnek versem, yanımda kayda değer bir şey var mı? Paraşüt dedikleri türden bir şey çıkıyor ortaya. Çernobil’de patlayan nükleer reaktörün etkilediği hayatların sıradan birer istatistik olmadığını, vécud karmaşasından biz okuyuculara aktarıyorsa; TLoU’da da benzer bir dramatürji var! Kimi zaman bir ağabeyi, kimi zaman bir eşi, ya da komşuyu gördüğümüz sahnelerde, aslında orada gözlemlediğimiz tablonun derin acısını yaşıyoruz. Yanımda oturanı her an bir enfekte ya da benzeri bir durumun bekleyişinde buluyoruz!

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Yeri gelmişken, aslında TLOU benim için bir yol hikayesiydi. İki karakterin başlangıçta birbirlerine yabancı olmalarının ardından, nasıl aile haline geldiklerinin tadını çıkarıyorduk. Joel, Ellie’yi korumak için babacan bir tavır ile yanındaydı; aynı zamanda onların ortak acılarını da birlikte hissediyor, gülerken bile içten içe bir kaygı yaşıyorduk. Ah o son sahne, Joel’ün neden böyle bir karar verdiğini sorgulamadık bile. Bilmiyordum ama herhalde ben de olsam öyle yapardım. İşte bu bağlamda yaşattıkları ile etkileyiciliğini artırıyordu.

Ne demişler, basit bir zombinin yerini alacak fitillere sahip bir enfekte ile karşı karşıyayız. Oyunun sunduğu hikâye, mantarların insanları etkilediği bir felaket senaryosunu ustaca kurguluyordu. “Zombiler” yerine, adım adım dönüşüm geçiren enfektelerle karşılaştığımızda; farklı tiplerin varlığı, insanlara düşen rolü de çarpıcı bir şekilde sunuyordu. O yüzden tek başınıza koşarak giremeyeceğiniz türde bir gerçekçilik sunuyordu. İşte böyle bir oyun karşımızda, çokça gülmekle birlikte aynı zamanda acı dolu, insana dair gerçek deneyimler yaşatıyordu. Ve bu bağlamda TLoU’yu gerçekten sevmek için birçok nedenimiz vardı. Öyle ki, oyunun sonundaki tipik insanlar, *en büyük düşmanımız* olabiliyordu. İnsanların acımasızlığı, zamanla birlikte kendini gösteriyordu. İnsanı bezdiren bir cümle olmalı; ama unutmamak gerekir ki, gerçekte zombi filmleri nadiren yaşananlardı, fakat insanları kaybetmek, gerçek bir hikaye!

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Özetle TLoU, duygu yoğunluğunu üst düzeyde tutmayı başaran, hikayesini başarılı bir şekilde aktaran, insanın ruhuna dokunup hafızasında yer etmeyi başaran bir yapım. Bu nedenle benim için unutulmaz tecrübeler arasına adını yazdırmış durumda. Yine de hazır mısınız? Gözyaşlarınızı silip yeniden o dünyaya adım atmaya? Bunu yaparken dikkatli olun, çünkü gerçekten de kalbinizi kıracak bir yolculuğa çıkıyorsunuz!

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

The Last of Us: Başyapıtın Duygusal Yolculuğu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?