The Last of Us: Zombileşme Sürecinin Derinlikleri ve İzcilere Giriş
Zombileşmek mi? Başlayalım! "The Last of Us" ile izciler dünyasına giriş yap, çürümüş beyninle gülümsemeyi öğren!
5 saat önce

Last of Us serisinde, Cordyceps mantarının enfekte olan insanları evre evre değiştirdiği durumu bir nevi korku masalı gibi ele alıyoruz. Zaman burada en büyük düşman; çünkü mantar, enfekte ettiği insanları sanki bir sanatçının elinde şekil değiştirerek, her bir kıvılcımda onları adeta hayalet formuna dönüştürüyor. Açıkçası, bir bakıma mantarın kendisi bir sanatçı gibi, ama ne yazık ki bu sanatın adı ‘ölüm’! Bu malum lanahta büyüyen dallar, konağın içini sargılayan mantar lifleri, kişilerin insanlıktan çıkış yolculuklarının artislik birer göstergesi gibi. Şunu hiç unutmamak lazım ki, bu enfekte bireylerin durumu, çoğumuzun sabah kalktığında 20 dakika içinde bir işe gitmek için yaşadığı ruh haline benziyor: “Öğleye kadar insanım, sonrası ise bir zombi!”
Bu zombileşme sürecinin en önemli aşamalarından biri, hiç kuşkusuz, izciler yani Stalker’lardır. Bu abiler, Last of Us evreninin karanlık tarafının temsilcileri olarak, mantarın ikinci evrelerinde belirirler. Biliyor musunuz, bu izcilerin en güzel özelliklerinden biri, aslında birçok insana göre çok daha zeki olmalarıdır (vangöl tarife deneyin, ama her seferinde başarmayı yemin edin!). Cordyceps mantarı vücutta yer kapladığında, bu izciler aslında tüm bir film müziği ekibinin pozisyonunda görünürler; sinirli alttan gürültülerle avlarını gizlice takip edip, “Tam bu sahneye girelim, o sırada en sinir bozucu seslerimizi çıkaralım!” diye plan yaparlar. Uzanma boyutları ve çıkardıkları horripilasyon sesleri ile izciler, tıpkı şaka yollu “Bağışlayın, beni neden zombileşiyorsun?” der gibi tehditkâr bir tavır sergilerler. Anlayacağınız, bu yaratıklar ayakta durma sanatı konusunda kendi takımlarını kurmuşlar; ama sadece ‘runt’ gibi koşmak yetmiyor, görünmezliği de katmak gerekiyor hemen yanınıza!
- The Last of Us’ta Salgının İlk Evresi – Runner’lar Kimlerdir?
İlk oyunda izcilerin görünürlük oranı oldukça düşükken, ikinci oyunda Seattle sokaklarında birer hayalet gibi dolaşarak “Yok yok, biz buradayız!” dercesine yerlerini almaya başlarlar. Yani izciler; metrolarda, karanlık köşelerde ve terkedilmiş binalarda sürekli kendilerini gizleyerek, “Lütfen beni görme, ama ben buradayım!” tarzı bir yaklaşım sergilerler. Bir tabutta bu kadar sessiz olamazsınız diye düşünürken, yanındaki yanık ağaç bu sessizliği bozmaya çalışır ve tek bir sesle ortalığı mahveder. Ancak dikkatli olmalısınız, çünkü gruplar halinde hareket eden bu izciler, iştah kabartan bir yemek tarifi verircesine sizden bir kasap yemeği yapabilirler. Özellikle saldırgan olduklarında, birer canavara dönüşerek, mutfakta yemek pişirmek gibi bir yetkinlik kazanabilirler.
Umarım çevik ve gizli adımlarla hareket eden bu izcilerin elinden kaçmak için taktik geliştiriyorsunuzdur; çünkü onları rahatsız etmek, daha güçlü bir düşmana maruz kalmak demektir! İzciler, kasvet dolu bir dünyada kurgusal bir huzur bulmayı tamamen başarmış gibidirler. Neden mi? Çünkü çoğu aslında görmezlikten gelerek yaşarken, dışarıdan izlenmeyi de asla istemezler. Her an ani hareketlerle saldırabilen bu izciler, sizleri “Ölümsüz aşıklar” gibi tutacak bir dokunuşla tam yanınıza gelebilir! Ha, bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim, multiplayere geçmek isterseniz, HBO dizisinde izcilerin görüntüsünde yapılan tasarımlar, oyunlardakilerle tıpatıp eşleşmiş durumda. Hani tıpkı şarkı sözlerine denk gelen bir kaza gibi, ama yine de “anlayışla karşılıyorum!” diyerek gülümsemeden de edemiyorum. Çünkü o sahnelerdeki mantar oluşumu, sarılmak için “Öpüşen Zombi” gibi bir ironi yaratmakta ve durumu daha da komik hale getiriyor.
HBO dizisinin ikinci bölümünde izlediğimiz ve “bir grup hastalıklı insan karşında çırılçıplak durursak” sorusunu sorması ise, tam bir zihniyet devrimi demek! Roy Rogers ve Buck Rogers gibi hayal gücüne soktun beni sevgili yazarlar! Neil Druckmann ve Craig Mazin, bu felsefi sorularla serinin senaryosunu daha da derinleştirerek düşsel bir diyalog açıyorlar. Enfekte olanların neden şiddete eğilimli olduğu üzerine yaptıkları tartışma, sadece bir kültürel eleştiri değil, aynı zamanda kendi içimizdeki hayvansı güdüleri sorgulama çabasına işaret ediyor. Bir parça komedi, biraz zombi, heyecan dolu bir dünya – tam karışık bir salata gibi!
Siz de bu sahnelerle ilgili düşüncelerinizi ve TLOU evrenine dair merak ettiklerinizi paylaşırsanız, çaylarımızı alıp sohbet etmeye hazırız! Belki bir gün aynı mantarların altında gizlenirken karşılaşırız, kim bilir? Unutmayın, her şey korkunç bir rüya gibi görünse de, dünya bir yandan daha eğlenceli hale gelmeye devam ediyor!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?