Achilles: Legends Untold İncelemesi – Efsanevi Savaşçının Düşüşü
Achilles'e veda etmeye hazır mısınız? Efsanevi savaşçımızın düşüşü, kahkahalarla dolu bir incelemede sizi bekliyor! Hadi başlayalım!
4 saat önce

Geçmişe kısa bir yolculuk yapalım mı? 2004 yapımı Troy filmindeki Brad Pitt’i hatırlıyorum. O ne kaslar, o ne bacaklar! Bacakları çiroz gibi gözükünce yönetmen dublör kullanma akıllılıklarını devreye almış. Hani doğru, o kadar ünlü aktör bir araya gelmiş ama gişede biraz dikiş tutturamamış gibi. Şimdi, kısa bir zaman diliminden bahsederken, öyle gülümseyerek geçelim derken yeniden burada, “Achilles: Legends Untold” adlı bir oyunun heyecan verici ama bir o kadar da muzip dünyasına adım atıyoruz. Ne de olsa Truva Savaşı tüm heybetiyle burada! Ancak işin garip yanı, biz olması gereken efsanevi savaşçı rolünde değil de, sanki sıradan bir ön saf askeri gibi oynamamız bekleniyor. Ehh, oyun sunumu biraz iyi ama zafer duygusu yerini sıkıntılı bir mimik almaya başlıyor.
Kelebek gibi uçup, arı gibi sokamamaktan şikayetçiyim! Oyunda, Achilles’in canı sıkılınca, üst seviyelerde Paris’in o meşhur topuğuna sıkmış olduğu okla hemen Hades’in dünyasına geçiyoruz. Bu sefer Hades, sanki bir dost gibi “Gel canım, sen gençsin, hemen hallederiz” diyor. Ama durum pek de öyle olmuyor. Liste sınırlı! Erken Erişim’de olan bir oyunda, benim gibi bir oyuncunun “ben bunu yaparım” düşüncesi ile yola çıktığını düşününce, yüksek beklentilerle doluyum. Ama ne yazık ki, kontroller o kadar zor ki, yalnızca izometrik kameradan oynadıktan sonra mouse ile dövüşmek, “Yokuş yukarı yük taşımak” kadar ince bir işkenceye dönüşüyor.
Ne yazık ki, oyun kolla oynanacak gibi tasarlanmış ama bilgisayarda bu zor şeyler hiç de eğlenceli değil. Yavaş hareket eden animasyonlar, kayıplara karışan ses efektleri ve bir türlü rayına oturmayan kare oranları, sinirlerimi zıplattı. Kazanmak için Dark Souls tarzında temponun yüksek olduğu bir oynanışı tercih etmemiz gerekiyor. Ama benim gibi sersem bir oyuncu için, gel gör ki bu tehlikeli sularda yüzme konusunda pek maharetli değilim. Post modern bir drift gibi düşmana saldırmak yerine, avlanmaktan çok bir kaşif gibi hareket etmek, gerilimimi artırmakla kalmıyor, bir de sevgili savaşçımın ahlakını sorgulama noktasına getiriyor. Oyun sanki izlerken mızrak ya da kılıç atışları esnasında aradığım o rahatlatıcı hissi bana vermekten aciz kalıyor. Ne yazik ki, oyun tam anlamıyla ciddi eksikliklerle boğuşuyor.
Düşman yapay zekası için evlere şenlik! Okçular, sanki Legolas ya da Paris gibi ekran dışından beni vurup duruyor. Mızraklı ve kılıçlı bu arkadaşların bana saldırma konusundaki çekingenlikleri, benim için bir avantaj gibi görünse de, sonucunda “Battal Gazi gibi 4-5 düşmanın ortasında kalmak” pek de hoş olmadı. Anlayacağınız, zaman zaman öyle bir oyalıyorlar ki, karşılık verince yok edilecekler. Görsellik açısından hoş olan tasarımlar zamanla beni yıpratıyor ve müzikler sadece köşe başında bir yerlerde sıradan bir melodi gibi kalıyor. Herhalde burada da bir hayli daha pişmeleri lazım!
Her Souls-like oyunun eti yenmez ama yine de bir deneme! Oyun içerisinde fazla silah bulamadığınız gibi, bulduğunuz silahları geliştirmek için uzun yollar kat etmeniz gerekiyor. Toplayacağınız ruhlar seviye atlama sürecinde önemli; ancak ölüp düşürdüğünüz ruhlar bazı rakiplerde de olabiliyor. Bu husus, sanırım Bloodborne’dan alınmış bir diğer özellik! Fakat, tüm bu çaba içerisinde eksik olan o aşırı vurma hissiyatı, çok can sıkıcı. Başlangıçtaki zor kontrollerin, kötü tasarlanan ara yüzün etkisi büyük. Başta katlanılabilir olan senaryo, çürümüş bir Achilles’ın tırnağı gibi, beni epey ruhsal olarak yıkmaya yetiyor. Elimdekilerle nasıl oynayacağımı bilemeyince, bir nevi ruh kaybına uğramış durumdayım. Mızrakla oynamak, kılıç, balta ve çift elli silahlardan daha eğlenceli ve etkili… Fakat hemen sıradan havaya sallıyormuşum gibi hissiyatım kayboluyor. Oyun, başından uzun bir süre geçmesine rağmen hala aynı tip bossları kesiyor. Bu da erken erişim olmasına rağmen, beni fazlasıyla sıkıyor. Neyse ki, dediğim gibi, hâlâ bir umut var.
Brad Pitt’in o meşhur hareketini öğrenmek zorundayız! Şimdi, başlarda oyununda ölünce başımıza gelen “sıfırdan başlamak” vakası var. O meşhur hareketi yeniden öğrenmemiz gerekiyor ki, bu durum Kratos’un her oyun başında sıfırdan öğrenmesi kadar saçma bir durum. Ama zaten oyunun toparlanması için daha çok zamana ihtiyaç var. Eğer yönetim bu dertleri çözerse, çekişme dolu bir oyun sunmayı başarabilir. Achilles: Legends Untold, Titan Quest kadar bir sükse yaratamayabilir ama Souls-like oyunlar arasında ilginç bir denemeye davet ediyor.
Artılar:
- İlginç bir konsepte sahip
- İzometrik Souls-like mekanikleri
- Fena olmayan grafikler
- Senaryosu hoş denilebilir
Eksiler:
- Sizi oynatmamaya ant içmiş kontroller
- Dengesiz performans
- Vasat müzik ve seslendirmeler
- Düşmanların yapay zekâsızlığı
- Bol bol bug
- Harita olmaması büyük sorun
- Sağa sola takılıp anlamsızca ölmek
- Kötü tasarlanmış ara yüz
- Achilles’le mi oynuyoruz, yoksa askere yeni alınmış biriyle mi belli değil?
- İyi ayarlanamamış hitbox’lar
- Vuruş hissini ara ki bulasın
Ara Karar: Şu anda daha epeyce cilalanması gereken, ilginç bir Aksiyon/RPG olan oyun, potansiyelini henüz ortaya koyamamış durumda. Umarım gelişir!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?