Among the Whispers: Hayalet Avcılığı Deneyimi

“Fısıldayanların Arasında: Hayalet Avcılığı Deneyimi” ile mistik dünyaya adım atın, ruhlarla dolu unutulmaz bir macera yaşayın.

admin

Hayalet Avcılığına Dönüş: Among the Whispers

Ne yalan söyleyeyim, hayalet avlamayı gerçekten seviyorum. Phasmophobia’yı birlikte oynadığım arkadaşım “artık bir türlü kanıt bulamıyorum, bu sıkıcı hale geliyor” diyerek benimle birlikte oynamayı bırakınca, ben de tek başıma oynamaya çalıştım. Ancak, hiçbir keyif alamadım ve şöyle tek başıma ağız tadıyla hayalet avına çıkabileceğim bir oyun arayışına girdim. Birkaç oyun denedim ama onlardan da tatmin olamadım. Sonra Among the Whispers’ın fısıltıları beni heyecanlandırdı. Ama sonunda maalesef provoke olan ben oldum, ehihi…

Among the Whispers, tek bir geliştiricinin elinden çıkmış olan, 4 katlı büyük bir malikanede odalar arasında mekik dokuduğumuz bir oyun. Korku oyunu demiyorum çünkü hayaletlere rağmen gerçek anlamda bir korku unsuru taşımıyor. Ara sıra karşısında “böö” diye beliren hayaletlerden korkuyorsanız o başka, ama başka bir korku öğesi yok. Geliştirici, bu oyundan önce Conrad Stevenson’s Paranormal P.I. isimli benzer bir oyunu daha yapmış. Benim “tek kişilik Phasmophobia” arayışlarım sırasında adını duymadığım ve Among the Whispers ile varlığından haberdar olduğum bir oyun oldu. Bu arada, genel yorumlara baktığımda ilk oyunun Among the Whispers’tan daha çok beğenildiğini belirtmekte fayda var; ben de ilk fırsatta onu deneyeceğim.

Gerçek Hayalet Araştırmaları

Gerçek paranormal araştırmacıların kullandığı ekipmanlarla “gerçekçi” bir yaklaşım sunduğunu iddia eden oyunda, “şu odada bir aktivite var, kimin hayaleti olduğunu öğrenip, onu huzura kavuşturur musun?” şeklinde istekler geliyor. Malikanede nesiller boyunca yaşamış ailenin bilgilerine bakarak, kimlerin trajik bir şekilde öldüğünü belirliyor ve kibarca kovacağımız hayaletin kim olduğunu bulmaya çalışıyoruz. İlk başta bu bana çok heyecan verici geldi. Zaten bu tarz oyunlarda büyük malikanelerde çalışmaya bayılırım. Ancak ilk 2 saat sonra maalesef hayal kırıklığına uğramaya başladım. “Belki ilerledikçe biraz farklılaşır” diye umut ettim ama olmadı.

Tamam da Neden Öldün, Bir Söyle Artık!

Oyunun en büyük sorunu, kısa süre içinde fena halde tekrara düşmesi. 3 ayrı hayalet çeşidi var ama bunlar arasında pek bir fark yok. Esas yapmanız gereken hayalet çeşidini belirlemekten ziyade, hayaletin kime ait olduğunu bulmak. Bu noktada oyun, daha çok hayaletlere çeşitli sorular sorarak dedektiflik yapmaya yönlendiriyor sizi. Ancak önce kanıt toplayarak hayaleti provoke etmek ve aktivite seviyesini artırmanız gerekiyor. Problem tam da burada ortaya çıkıyor: kanıt toplama evresi hep aynı. Önce ısı düşmesi ve anormal seviyede EMF sinyali tespit et, sonra hayalet görününce fotoğrafını veya videosunu çek, son olarak da sorular sormaya başla.

Soru sorma evresi de aynı şekilde işliyor. Hayalet en üst seviyeye çıkmadan önce verdiği cevaplar anlaşılmaz homurdanmalardan ibaret, ama maksimum seviyeye çıktığında ve “bir nebze” anlaşılabilir bir şeyler söylediğinde bile ne dediğini anlamak için uğraşıyorsunuz. Kayıt cihazından birkaç kez dinleyip “galiba şöyle dedi” gibi tahminler yürütüyorsunuz. Birkaç kez çok anlaşılır kelimeler duydum ama bu nadiren oldu. Her yeni vakada bütün bunları tekrar tekrar yapıyor ve vaktinizi hayaletin anlaşılır bir şeyler söylemesi için bekleyerek geçiriyorsunuz. Kim olduğunu tespit etmek için cevaplara ihtiyacınız var çünkü. Her hayaletin yaşarken keyif aldığı bir hobi var ve genelde bunlarla ilgili şeyler söylüyorlar. Bazen de sessiz sinema oynar gibi size nasıl öldüklerini gösteriyorlar veya boğulma, öksürme sesleri yapıyorlar. Bu tarz ipuçları süreci hızlandırsa da bazen tek bir ipucu için bile çok beklemeniz gerekebiliyor. Aynı soruyu 10. kez sorduğunuzda, anca cevap geliyor falan…

E bu da oynanışı sıkıcı hale getiriyor. Neyse, hadi ölüm şekli ve hobiyi hayaletin cinsiyetiyle bir araya getirdiniz ve kim olduğunu buldunuz, ama def etmek için bu sefer onu fiziksel dünyaya bağlı tutan nesneyi göstermeniz gerekiyor. Bu nesne de elbette malikanenin başka bir odasında. Koşma, hızlı yürüme gibi seçenekler olmadığı için ağır ağır o odayı bulmaya gidiyorsunuz. Oyun haritada nerede olduğunuzu göstermediği için ve malikane hem 4 katlı, hem ahır gibi, hem de labirent gibi olduğu için, özellikle benim gibiyseniz sık sık kayboluyorsunuz. Hayır bir de karanlık yani, fener ışığıyla nereye kadar… Sonra “hay senin gibi hayalete…” derken buluyorsunuz kendinizi. Ayrıca, bütün bilgiler malikane girişinde bulunan bilgisayarda olduğu için, dizüstü bilgisayar olmasına rağmen karakterimiz her ne hikmetse bilgisayarı çantasına koymadığı için, bilgileri kontrol etmek istediğinizde girişe geri dönmeniz gerekiyor. Yazının başında odalar arasında mekik dokuduğumuzu boşuna söylemedim yani.

Tekrar Eden Bir Oynanış

Oyun böyle bir döngüden ibaret ve heyecan veren bir şey yok anlayacağınız. Oynanışın bu kadar bezdirici oluşuna anlam veremiyorum. Atmosfer ve grafikler gayet güzel, malikane çok ayrıntılı dizayn edilmiş, ama işte odalar arasında daha hızlı, kaybolmadan gezebilsek ya da kanıt toplama aşaması birazcık çeşitlilik gösterse, farklı durumlara göre farklı ekipmanlar kullansak, ileride yeni ekipmanlar açılsa mesela… Beklentim tam olarak buydu ama sürekli boş odada dolana dolana, “neden öldüğünü biliyor musun, hayattayken neler yapmayı severdin” sorularını sorarken içim öyle şişti ki, “birazdan bana soracaklar bu soruları” diye diye oynar oldum. İlerledikçe de değişen yalnızca isimler, ölüm şekilleri ve artan hayalet sayısı oluyor; bunun dışında oyun boyunca değişen hiçbir şey yok. Ekipmanları kullanmak da keyifli değil, çünkü sonuçları hep aynı oluyor. Odalarda bulduğunuz notlarla anlatılan bir hikâye var ve yapımcı uzun süre bu hikâyeyi yazmakla uğraştığını söylemiş, ama türü göz önüne aldığımızda, ön planda olması gerekirken tekrara düşen bir oynanış olduğunda, hikâye de merak uyandırmıyor haliyle.

Hayaletlerin Zararı Var mı?

Peki hayaletlerin bize bir zararı var mı? Hayalet provoke oldukça bizim karakterin panik seviyesi de artıyor ve oradan uzaklaşmazsa panik atak yaşayıp bayılıyor, ama bu yalnızca bilgisayarın olduğu odaya geri dönmeyle sonuçlanıyor. Ölmek diye bir şey yok yani (anlaşılan sadece hayaletler için var aaha hay). Ama süre sınırı var. Sabaha kadar görevleri tamamlamazsanız (görev dediğim de belirtilen oda/odalardaki hayalet/hayaletleri postalamak, ay pardon huzura kavuşturmak yani) başarısız oluyorsunuz ve güne baştan başlamanız gerekiyor. Neyse ki, ayarlardan hem panik olmayı hem de süre sınırını kapatabiliyorsunuz. Ben her ikisini de kapatarak oynadım çünkü bu iki mekanik, oyunu daha heyecanlı ya da zorlayıcı yapmaya değil, tekrar tekrar aynı şeyleri yaparken sinirinizi bozmaya ve zaman kaybetmenize sebep oluyor yalnızca. Eğer bu kadar tekrarlayıcı bir oynanış olmasaydı ve oyun biraz gerip korkutabilmeyi başarsaydı, kesinlikle kapatmazdım. Ama maalesef bu haliyle ne panik olmak, ne de süre sınırı oynanışı renklendirmeyi başarıyor.

Among the Whispers – Provocation, beni heyecanlandırmıştı ama heyecanım kısa sürede sönmekle kalmadı, yerini hayal kırıklığı ve “neden” sorularına bıraktı. Ayrıca performansı da sınıfı geçemiyor; oda oda gezerken yaşadığım ani FPS düşüşleri de tuzu biberi oldu. Eh, hayaletimizi buruk bir 6 puanla gönderelim o zaman.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version