Backbone: Noir Temalı Distopik Macera Oyununda Beklenmedik Dönüşler
Backbone, noir temalı distopik dünyasında sürükleyici bir macera sunuyor. Beklenmedik dönüşlerle dolu bu oyuna göz atın!
3 saat önce

Beş yıl süresince geliştirilen ve “Beklediğimiz Indie’ler” içeriğimizde yer verdiğimiz Backbone, sonunda E3 zamanında bizlerle buluştu. Ancak belirtmek gerekir ki, oyun beklentilerimizin ve hayal gücümüzün ötesinde bir deneyim sunuyor. Steam’deki yorumlar bu farklılıktan memnun olmayan kullanıcılar içeriyor, ama belki de sizin için durum tam tersi olabilir.
Öncelikle Backbone’un (en azından oyunun ilk yarısına kadar) hala bir noir temalı, distopik macera oyunu olduğunu vurgulamak önemli. Eğer ücretsiz olarak sunulan Prologue bölümünü oynadıysanız, oyundan bulmaca unsurları ve belirli bir özgürlük (farklı sonuçlara ulaşma gibi) beklemiş olabilirsiniz. Ancak bu yalnızca ilk Act’te geçerli. İkinci Act itibarıyla oyun, görsel roman tarzına dönüşüyor ve çoğunlukla diyaloglarla yönlendiriliyor. Bu nedenle hikaye, Backbone’un yalnızca belkemiği değil, adeta her şeyi haline geliyor.
Büyük Birader Beni de İzle
Hikaye, Kanada’nın Vancouver kentinde geçen dedektif Howard Lotor’un maceralarını takip ediyor. Hayvanların yaşadığı bu distopik dünyada, Howard sıradan bir rakun dedektifi olarak karşımıza çıkıyor. Bir gün, Odette isimli bir su samurundan, eşinin kendisini aldattığını kanıtlamasını isteyen bir görev alıyor. Howard, ipuçları toplamak için gece hayatıyla ünlü Granville caddesinde araştırmalara başlıyor. Kısa süre içinde Odette’in eşinin, The Bite adlı mekanda olduğunu öğreniyor; ancak mekanın rakunlara kapalı olması nedeniyle gizlice içeri girmeyi başaracak bir yol bulmak zorunda kalıyor. Kısa bir araştırmanın ardından Howard, midesini bulandıracak bir manzarayla karşılaşıyor ve hayatında hiç yaşamadığı bir maceraya adım atıyor.
Hikaye oldukça etkileyici bir şekilde başlıyor ve merak uyandıran pek çok soruyla dolup taşıyor: Hayvanlar arasında nasıl bir hiyerarşi var? Howard’ın geçmişi ve dünya görüşü nedir? The Bite’ın sahipleri ne tür başka işlere karışıyor? Şehrin diğer bölgeleri nasıl bir yer? Fakat Backbone maalesef bu soruların çoğunu tatmin edici bir şekilde yanıtlamıyor. Oyun, çoğu zaman ana hikaye etrafında dönüyor. Tanıştığınız karakterlerden bazı detaylar öğreniyorsunuz, ama genellikle ana hikayeyi ilerletmek için var oldukları belli oluyor. Neyse ki, Backbone’un oldukça sürükleyici bir ana hikayesi bulunmakta. İlk yarıda ipuçları bularak ilerlerken, ikinci yarıda oyun bambaşka bir yöne kayıyor ve dedektif noir havasından uzaklaşıyor. Bu nedenle oyun deneyiminizden tam anlamıyla keyif alabilmek için ön yargılardan uzak durmak ve hikayenin gidişatını eleştirmeden devam etmek gerekmekte. Benim beklentim yoktu ve hikayeyi merakla oynadım. Ancak belirtmek gerekir ki, ana hikaye sonlandığında bazı sorular kafanızda kalabilir. Geliştirici EggNut, devam oyununu planlamış gibi gözüküyor.
Konuşuyorum Sonra Yine Konuşuyorum
Oyun süresinin büyük bir kısmı diyaloglarla geçiyor. Bu diyaloglar, Disco Elysium’daki gibi içsel konuşmalar olmasına karşın, çoğunlukla diğer karakterlerle seçimler yaparak ilerliyor. Metinler oldukça etkileyici bir şekilde yazılmış ve farklı seçimler olsa bile, diyalog akışı kesintiye uğramadan sürüyor. Bu durum, tüm bunların birleşmesiyle oldukça keyifli bir oyun deneyimi sunuyor.
Diyaloglardaki seçimlerin, oyunun genel akışına pek fazla etkisi yok. Sadece öğrenebileceğiniz bilgiler değişiyor veya karşı tarafta öğrenmesini istediğiniz şeyler üzerinde bir farklılık yaratıyorsunuz. Ne yazık ki burada büyük bir potansiyel harcanmış durumda. Arafta kalacak birçok seçenek olmasına rağmen, sonuçların yansımadığını görmek hayal kırıklığı yaratabiliyor.
Oyun ilk yarısında Granville ve West End gibi görece daha açık mekanlar var. Bu bölgelerde farklı karakterlerle konuşup, çevrenin dinamiklerini öğrenebiliyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi, oyun boyunca karşılaştığınız karakterler arasında bazen berberler, bazen de köprü altında yaşayan evsizler yer alıyor. Bu durum, oyun dünyasına dinamiklik katıyor. Howard bazen bölge hakkında yorumlarda da bulunabiliyor. Ancak çok detaylı bilgi beklememek gerek.
Detaylı olabileceğiniz tek şey çevre tasarımı. Backbone’da ziyaret ettiğiniz her bölge, adeta görsel bir şölen sunuyor; her mekan iç tasarımıyla nefes kesiyor. Atmosfer oldukça iyi bir şekilde yansıtılmış ve piksel sanatının en iyi örneklerinden biri hâline geliyor.
Sonuç olarak, Backbone, sürükleyici bir ana hikaye, özenle yazılmış diyaloglar ve göz alıcı görselleriyle dikkate değer bir yapım. Ancak beklentiniz, hem hikaye hem de oynanış açısından yüksekse, Backbone’un sunduğu deneyim bazen yetersiz kalabilir. Bu nedenle, daha farklı seçenekler aramak daha sağlıklı olacaktır.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?