Multiplayer oyunlar benim için biraz zor bir ilişki gibi. Hiç baştan çıkartıcı olmadılar, hep arka planda bekleyen arkadaşlar gibi! Özel bir yetenekten yoksun olduğum için, her seferinde kendimi bang bang yaparken kaybolmuş hissettim. Ama Battlefield olunca, olaylar birden ciddileşiyor! Ne oluyor, neden bu kadar içime işliyor bilmiyorum. Belki de “Sadece Battlefield’da” o tehlikeli anları yaşamaya çalıştığım içindir. Sıhhiye sınıfı arkadaşlarımın beni sürekli hayata döndürmesi, patlayan binaların ortasında kaybolarak kendimi aksiyon filminin başrolü gibi hissetmek beni çekiyor. Hatta bazen gözyaşlarıyla yüreğimi sızlayacak kadar güldüğüme araba çarpacak gibi hissediyorum! Her maç bana beklenmedik bir eğlence sunuyor. 2042’nin tanıtımını gördüğümde, o anların aklıma geldiği için hemen eski oyunları indirmeye başladım, ama bir baktım, geçmişin güzel günleri hala taş gibi sert duruyor! Bir yandan da dergilerde Battlefield 2042’nin yer aldığını görünce, hemen o nostaljik anıları yeniden canlandırmak istedim. Ahh, anılar, ne de güzel bir silah!
- Battlefield 1942 (2002)
İsveç’te DICE tarafından geliştirilen bu oyun, 14 kişilik heyecan dolu maceralar yaşatıyor. O zamanlar modern oyunlarda gördüğümüz çoğu şey yoktu; ama Battlefield’ın özgür, sandbox yapısıyla savaşa katılmak bir başka keyifti. 1942, 64 kişiye kadar çıkan sunucularıyla buldunuz mu bulamadınız mı ondan emin olamamıştım, mod desteği de cabası. Her neyse, ústüne iki genişleme paketi de gelince daha da bir şeyler yapmak kaçınılmaz oldu. Patlamalar, doğru düşmanları seçmek… Bunlar sarhoş edici!
- Battlefield Vietnam (2004)
Bu bir asimetrik savaş deneyimi. Amerikan ordusu tanklarla dolup taşarken, Vietnamlılar anti-tank ekipmanla doğa ile savaşmaları gerekiyordu. Bu, 1955-1975 Vietnam Savaşının gerçek bir yansıması olarak ortaya konmuş tuhaf bir denge! Gelin görün ki, bu yapı bana acayip bir heyecan veriyordu. Bir tarafta ağır tanklar, diğerinde kamptaki ayakkabılara yaslanmış Vietnam askerleri, aslında her şey bir komedi filmine yakışır şekilde geliyordu!
- Battlefield 2 (2005)
Ah, Battlefield 2! Serinin en iyi oyunlarından biri ve modern zamanlarda geçen ilk ipucu. Refraction 2 motoru kullanan bu oyun, birçok yenilikle doluydu. Koşmayı katmışlardı! Koşamamak mı? Düşünsenize, çatıdan düşmek üzereyken koşamıyor oluyorsunuz… İçinde yatan eğlencenin değişimiydi! Altı piyade sınıfı ve üç genişleme paketiyle, hayal gücünüzü zorluyor. Ha “Ne var ki?” derseniz, zaten hepsi birer parça mükemmeliyetin peşinde koşuyor!
- Battlefield 2142 (2006)
Bir yıl sonra geleceği belirlenmiş gelecek temasıyla ileriye doğru bir adım! Düşünsenize, iki süper güç arasında kıyamet çıkıyor. DICE bu sefer fütüristik silahlar ve Titan oyun modu gibi ilginç yeniliklerle geldi. Titan’ı yok etmeye çalışırken rakip takımdan aldığınız künyeleri düşününce, bunun aslında çok eğlenceli bir şaka olduğu ortaya çıkıyor!
- Battlefield: Bad Company (2008)
PlayStation 3 ve Xbox 360’a özel bu oyun, ilk “realistic” singleplayer deneyimini sundu. Frostbite motoru ile binaları yerle bir etmek de cabası! “İki kişiyle birbirimize ısrarla fırlatan bir top” duygusunu yaşatmaya çalışırken, binaları havaya uçurmak başka bir keyif veriyor! Gold Rush ve Conquest modlarıyla yeterince komedi doluydu.
- Battlefield 1 (2016)
DICE eski zamanlara dönüş yapmaya karar vererek, 1. Dünya Savaşı atmosferini başarılı bir şekilde oluşturarak tamamen hatırlarıma kazındı. At sürmek, zeplinle savaşmak… Artık daha da komik bir hale dönüşmeye başlamıştı. “Nostalmik bir deneyim” derken sadece hayal gücümü değil, kalbimi de almayı başardı. Düşünsenize, o harabelerde kaybolmak, gaz bombası yemek ve daha birçok deneyim!
- Battlefield 2042 (2021)
Ve sonunda, geçen ay tanıtılan Battlefield 2042 ile modern zamanlar ve biraz daha ötesindeyiz. Dilerseniz savaşan robotlardan, fütüristik silahlardan bahsedelim ama ben itiraf ediyorum, benim en özel Battlefield oyunum hâlâ 1942! Sadece nostalji kokusu değil, heyecan, aksiyon ve komedi orada!
Bütün bu oyunlar arasında benim kalbimi en çok çalan hangisiydi, hala karar veremedim. Ama Battlefield sokaklarda çılgın bir şekilde koşarken, ben de siperleri sıklıkla kullanmayı, düşmanımın üstüne tankla gitmeyi ve kalk, haydi “Battlefield da ben varım!” demeyi öğrendim. Sonuç olarak, sadece bir oyun değil, yaşamımın renklerinden biri oldu!