Korku oyunlarına ilgi duyuyorsanız, Bloober Team isimli stüdyoyu kesinlikle duymuşsunuzdur. P.T. etkisi altında geliştirdikleri Layers of Fear ile öne çıkan ekip, en son olarak Silent Hill 2’nin yeniden yapımını üstlenerek dikkatleri üzerine çekti. Ancak, görünüşe göre oyunun hayranları bu haberi pek hoş karşılamadı. Bazı kişiler, “Ani korku anlarıyla dolu yürüyüş simülatörleri üreten bir ekip, Silent Hill 2’nin hakkını veremez!” diyerek eleştirilerini dile getirdi. Ancak ben bu eleştirilere katılmıyorum ve bu inceleme ile fikrimi değiştirebileceğinizi düşünüyorum.
Öncelikle belirtmem gereken bir şey var: Silent Hill 2’nin asıl sevilme sebebi, oynanış dinamikleri değil. Sabit kamera açıları ve tank kontrolleri bile zamanında tartışmalıydı. Bu nedenle, “Sadece yürüme simülatörü yapmayı biliyorlar” argümanı oldukça geçersiz. Silent Hill 2’nin asıl özelliği, rahatsız edici ve metaforlarla dolu bir dünya oluşturmaktır. Mekanlar ve canavarlar, James’in karmaşık psikolojik portresini yansıtmak için titizlikle tasarlanmıştır. Her düşündüğünüzde, derin anlamların ortaya çıktığı bir yapı mevcuttur. Peki, bu durum 2016’da piyasaya sürülen orijinal Layers of Fear ile ne gibi farklılıklar içeriyor?
Yeniden yapım içindeki iki Layers of Fear oyunu da, psikolojik sorunları olan bireylerin sanat aracılığıyla geçmişleriyle yüzleşmelerini konu alıyor. İki oyun boyunca ana karakterlerin hasta ruh hallerinden gelen mekanları keşfederken, basit bulmacalar çözmemiz de gerekebiliyor. Belki de Layers of Fear’ın korku anlayışı, aniden korkunç suratların üzerine atlaması olarak tanımlanabilir. Ancak Silent Hill ise, oyuncuyu gererek ve anlattığı hikâyelerle tüylerini diken diken etmeye çalışmaktadır. Ve ben tam bu noktada, daha önce oyunu oynamadığınızı hissedeceğim!
Evet, Layers of Fear’da gerçekten çok fazla ani korku anı var. O kadar fazla ki, bir saat sonra bu durum sıkıcı olmaya başlayabilir. Bu, bence oyunun en büyük eksiklerinden biridir. Çünkü bu anlar, asıl korkutucu olan karakterlerin ön plana çıkmasını engelliyor. Bu sefer doğru yapalım! Karakterlere “korkutucu” demek pek doğru olmayabilir; belki “rahatsız edici” veya “tiksindirici” demek daha iyi bir tanım olur. Oynadıkça, insanın midesini bulandıracak şekillere bürünüyorlar. Oyunu bitirdikten sonra bile aklınızdan çıkmıyor, size dik dik bakıyorlar. Zihinsel derinliklerinizden gelen bu rahatsız edici bakışlara dayanamayarak ertesi gün yeniden başlıyorsunuz. Her ani korku anında tekrar yerinizden zıplıyor, söyleniyor ama oynamaya devam ediyorsunuz. Tam bitti, artık dayanamayacak durumda mısınız? Ancak yeni bir detay ya da karakterlerden nefret etmeniz için bir başka neden keşfedebilirsiniz! Belki de ay sonunda incelemeyi yetiştirmeniz gerekiyor ve geç kaldınız!
Üff, ne diyordum? Evet, korku. Bloober Team, psikolojik korku temasını gerçekten iyi kavramış. Oynarken bu seviyede yoğun duygular hissettiğim oyunlar parmakla gösterilecek kadar azdır. Şu ana kadar yazdıklarım çoğunlukla ilk oyun için geçerli. Bloober Team, ikinci oyunda ani korku anlarını azaltmış olmasına rağmen, karakterler aynı derinlikte etki yaratmıyor. Ayrıca, bu oyun ilkine göre daha uzun sürüyor ama anlatılan hikaye daha az doyurucu gibi geliyor. İşte tam burada, yeniden yapım projesi imdadımıza yetişiyor!
Baş Yapıt Layers of Fear adıyla çıkan yeniden yapım, orijinal oyunları ve genişletme paketlerini içermektedir. Beklentilerimiz doğrultusunda görsel iyileştirmeler, ışın takibi gibi yenilikler eklenmiş; bu noktada alışılmadık bir durum yok. Asıl dikkat çekici olan, iki oyunu birbirine bağlayan yeni bir hikâye sunulmasıdır. Bu hikâyede, ilk oyundaki yazarın ve ikinci oyundaki aktörün biyografilerini yazmaya çalışan bir yazarı canlandırıyoruz. Bu yazar diğer ikisinden pek sorunlu değil, fakat ilham perileri ile başının dertte olduğu doğru. Her şeye rağmen, iki oyunu bağlama görevini başarıyla yerine getiriyor.
Yeniden yapımda sunulan yenilikler sadece bunlarla sınırlı değil. Oyun içindeki bazı bölümler değişikliklere uğramış ve yeni bir fener mekaniği eklenmiştir. Her yerin aynı olduğu için bölümlerdeki değişiklikleri fark etmek zor olabilir, ama en azından azalan boş çekmeceler dikkatinizi çekecektir. Özellikle ilk oyunda, jumpscare’ler sonrası en çok canımı sıkan şey her odadaki onlarca çekmeceyi açmaktı. Ancak, öyle açmadan geçmek de mümkün değil çünkü bazılarında notlar bulunuyor. Fener mekanizması ise biraz daha büyük bir yenilik. Sayesinde ortalığı daha iyi görebiliyor ve düşmanlara karşı koyabiliyorsunuz. Evet, ilk oyunda ara sıra gördüğümüz düşman artık daha fazla yer kaplıyor. Ancak, şahsen bu düşmanları da gereksiz bulduğumu belirtmeliyim. Neyse ki, ayarlar menüsünden düşmanları kapatma seçeneği mevcut. Eğer düşmanları kapatırsanız, yine görünüyorlar ama size yaklaştıklarında fenerle onlara vurmuş gibi geçici olarak kayboluyorlar.
Nazarlık Hatası Oyunda kendiliğinden kaybolabilen tek şey düşmanlar değil. Teknik aksaklıklar nedeniyle bazı bölümlerde sesler kaybolabiliyor ve bir noktada bölümün yarısı kaybolabiliyor. Neyse ki bu sorunlar, oyunu büyük ölçüde etkileyecek kadar ciddi değil. Ana menüye geri dönerek bu sorunları çözebilmekteyiz ve ileride düzeltilecek sorunlar gibi görünüyorlar. Bu düzeyde, Silent Hill’ın Remaster versiyonundan çok daha iyi durumda!
Aynı zamanda asıl sorumuza dönelim: Bloober Team’den güzel bir Silent Hill yeniden yapımı çıkar mı? Korkunun doğasını mükemmel bir şekilde anlamış ve karakterleriyle derin duygular uyandırabilecek bir stüdyoya güvenim tam. Zaten Silent Hill’i, bu sebepler dolayısıyla seviyoruz. Layers of Fear örneğinde olduğu gibi, Bloober Team istenen duyguları çok iyi bir şekilde aktarabilen bir firma. Bu duyguları sevip sevmemek ayrı bir konu elbette, fakat şu an için endişe edecek bir sebep yok gibi görünüyor.