Castlevania’nın Üçüncü Sezon İncelemesi: Lanetli Topraklarda Macera

Castlevania’nın üçüncü sezonu, vampirlerin değil, kahkahaların avlandığı bir macera! Lanetli topraklarda bol bol gülmeye hazır olun!

admin

Castlevania’nın Üçüncü Sezonunu İncelemek: Lanetli Topraklarda Gülümsemek

Oyungezer ekibine katıldığımda, ilk incelememi Castlevania’nın ikinci sezonu üzerine yazmıştım. O dönem, beni oyun dünyasıyla tanıştıran bu muhteşem serinin animasyon uyarlamasının incelemesini yazmak için sabırsızlanıyordum. O kadar ki, bir gecede diziyi bitirdim. Bir yandan aklımda pek çok soru işareti, diğer yandan içimde buruk bir zafer hissiyle baş başa kaldım. Gelen yorumlar oldukça güzeldi ve en önemlisi pek çoğunuzun benimle aynı fikirde olduğunu görmek, beni aşırı mutlu etmişti. Şimdi ise, aradan geçen bir buçuk yılın ardından tekrar Eflak’ın lanetli topraklarına dönüş yapıyoruz. Ama dikkat! Yazıda bol bol spoiler bulunacak. Eğer henüz son sezonu izlemediyseniz, buradan sonrasını izledikten sonra okuyun. Çünkü spoilerlar, uykusuz geçen geceler kadar tehlikeli olabilir!

İlk Ay ve Kayıp Zaman

Üçüncü sezon, ikinci sezonun bıraktığı yerden başlıyor. Trevor ve Sypha, Alucard ile el sıkışarak yola çıkmış. Gerçi Alucard, babasının kalesini korumakla görevlendirmiş kendini. Yani, bu yarı vampir/yarı insan dostumuz, bir nevi ‘vampir koruma memuru’ olmuş! Bu ekip, geçirdiği bir ay içerisinde yeni umutlara doğru yol almış, normlar oluşturmuş ve gelişmiş. Yani, gerçek dünyada geçen 2 yıl, Castlevania evreninde bir aya tekabül ediyormuş. Bu durum, “Zaman niye bu kadar yavaş geçiyor?” diye düşünmeden edemeyenler için oldukça ilginç bir detay. Bunu düşünürken, bir yandan da Alucard’ın ‘korkusuz vampir’ imajının ne kadar komik olduğunu düşünüyorum. Yani, kendi kalesini koruyacak ama bir yandan da “Ben bir vampir değilim, sadece işimi yapıyorum!” diyecek. Gerçekten ironik!

Yeni Karakterler ve Eski Dertler

İkinci sezonda cesur bir şekilde Castlevania’nın ana kötü karakteri Dracula’yı ortadan kaldıran yapımcı ekip, evrenin genişleyeceğinin sinyallerini vermişti. Bu genişlemenin en önemli ayağı, elbette ki Carmilla. Ama hemen söyleyeyim, Carmilla ile ilgili gözlerimi o kadar çok devirdim ki, gözlerimi kaybetmek üzereydim! Isaac ve Hector da kendilerine has karakterleriyle tekrar karşımıza çıkıyor. Üçüncü sezonda bu karakterlerin çok daha fazla işlendiğini ve ‘baş kötü’ konumuna getirildiğini görüyoruz. Özellikle Isaac’in yolculuk öyküsü benim için ilginç bir deneyim oldu. “Daha fazla kötü karakter, daha fazla eğlence!” diye düşünüyorsanız, kesinlikle haklısınız!

Belmont Ailesi ve Aşk Üçgenleri

Bildiğiniz üzere Castlevania hikayesinin ortasında Belmont ailesi bulunuyor. Bu nedenle önce, birinci sezondan beri esas oğlan rolünü üstlenen Trevor Belmont’tan bahsedelim. Trevor, bir ayın ardından Speaker büyücüsü Sypha ile bir gönül ilişkisi kurmuş. Bu durum, ikinci sezondan beri belli olsa da, ikilinin bu ilişkisi pek de inandırıcı gelmedi. Yani, “İlk ayda nasıl birbirinize aşık oluyorsunuz?” sorusunun yanıtı benim için gizemli bir bulmaca gibi. Ama sezon ilerledikçe, çiftimizi kabullenmeye başlıyorsunuz. “Aşk her şeyi çözer” diyerek, Lindelfeld’e giden ikilimizin maceralarını izliyoruz. Ancak, burada Castlevania’nın üçüncü sezonunun ilk hatası ile karşılaşıyoruz.

Medusa Saçı ve Kafa Karışıklığı

İkinci sezonda hikayenin farklı yönlerini görmüş olsak da, temelde iki farklı tarafın maceraları anlatılmıştı. Yani bölümün bir kısmında kahramanlarımızın hikayesini izlerken, bir kısmında ise Dracula’nın kalesinde yaşanan olayları görüyorduk. Üçüncü sezonda ise bu farklı “perspektif” arayışı işleri biraz arapsaçına çevirmiş. Bir sahnede Trevor ve Sypha’nın macerasını izlerken, hemen bir sonraki sahnede Isaac’in çöllerdeki yolculuğuna geçiyoruz. Bu durum ciddi bir ritim kaybına sebep olmuş. Hatta bazen “Acaba bu diziyi mi izliyorum yoksa başka bir şey mi?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bu kadar çok karakter ve olayla dolu bir dünyada kaybolmak, kaybolmuş bir ruh gibi hissettiriyor.

İlk Sezonun Havası ve Karakterlerin Tahmin Edilebilirliği

Peki, tek sorun farklı hikayelerin anlatılması mı? Hayır! Farklı hikayelerin, hatta farklı kişilerin perspektifinden anlatıldığı filmler bile mevcut. Ama bunu iyi yapmanın yolu, anlatılan hikayelerin kalitesinden ve ritimlerinin uyumlarından geçiyor. Örneğin Isaac ve ordusunun Tunus’ta katliam yaptığı sahnenin ardından Hector’un mahpusluk anılarını izlemek biraz tutarsız oluyor. Yani, “Bu kadar hızlı geçiş yapma, kalbimi kırıyorsun!” dedirten bir durum. Bahsettiğim “tahmin edilebilirlik” ise özellikle Hector ve Alucard’ın senaryolarında karşımıza çıkıyor. Alucard, babasının gözünün yaşına bakmadan kalbine kazığı sapladıktan sonra tam anlamıyla bir hayalete dönüşmüş. Kendisini korumaya adayan Alucard, bir gün Taka ve Sumi adındaki iki avcı ile tanışıyor. Ama maalesef olayların nereye gideceğini ilk sahneden tahmin edebiliyorsunuz. Bu durum, “Yazıklar olsun, Alucard! Biraz daha akıllı ol!” dedirtiyor.

Yeni Karakterler, Filler Bölümler ve Doyurucu Olmayan Bir Sezon

Saint Germain ismi, Castlevania oyunlarını oynayanlar için yabancı değil. Üçüncü sezonun ilk dakikalarında İngiliz aksanı ile karşımıza çıkan Saint Germain, sezondaki favori karakterlerimden biri oldu. Dracula’s Curse oyununda karşımıza çıkan bu karakter, zamanda yolculuk yapabilmesiyle biliniyordu. Yani, zamana karşı bir savaşçı! Carmilla’nın kardeşleri ve Lindelfeld sakinleri gibi pek çok yeni karakter sezonu şenlendirmiş. Fakat ilk kez bölüm sayısı 10’a kadar yükselen Castlevania’nın üçüncü sezonuna koca bir filler bölüm gibi davranılması beni rahatsız etti. “Aman Tanrım, bu kadar olay olurken filler bölümü izlemek zorunda kalmak ne büyük bir talihsizlik!” diyerek içimden geçirdiğim pek çok cümle oldu.

Sonuç: Mükemmel Bir Kaos

Püf… Yine de yazdıklarımın kafanızı karıştırmasına izin vermeyin, çünkü bu bildiğimiz Castlevania efsanesi. Evet, yavaş geçen birkaç bölümden sonra ritmini bulan dizi, hala tüylerinizi diken diken edebilecek pek çok sahneye ev sahipliği yapıyor. Animasyonlar hala biraz hantal görünse de genel çizimler serinin adına yakışır kalitede. Kısacası, dördüncü sezon ile ilgili kafamızda pek çok soru işareti oluşturan üçüncü sezon, izlemeye değer bir Castlevania eklemesi olmuş. Bakalım dördüncü sezon için ne kadar beklememiz gerekecek? Umarım, bir filler bölümün daha içinde kaybolmam! Çünkü Castlevania’nın neşesi, her zaman kanlı bir hikayede gizlidir!

İlgili Gönderiler

Exit mobile version