Civilization VII: Yeni Stratejiler ve Zorluklar

“Civilization VII’de yeni stratejiler peşinde koşarken, belki de en büyük zorluk yemek siparişi vermek olacak! Gel, zafer peşinde gülümse!”

admin

İlk 20 saat Civ VII ile oynadıktan sonra biraz durup düşündüm. Zihnimin karmaşasına bir dur demek, medeniyet kurma baskısını biraz hafifletmek istedim. Tabii ki, Steam’i kapatıp Word’e gelmemin asıl sebebi kafayı toparlamaktan ziyade oyunun ön inceleme ambargosunun kalkmasıydı. Bakalım neler yapmışım? 50. turda “Bu hiç olmadı!” diyerek kapattığım bir Augustus var, elini kana bulayıp zafer kazanan bir Catherine ve sadece dün akşam ikinci çağa adım atan bir başka Catherine daha… Durun, hemen telaşlanmayın! Burada çok heyecan verici haberlerim yok ama, sonunda kellem omuzlarımdan ayrılmadan bu yazıyı tamamlamak istiyorum, lütfen! Civ VII tıpkı önceki oyunlar gibi, onu oynarken keşfedeceğimiz yeni kavramlar, mekanikler ve stratejiler sunuyor; ancak aynı zamanda bazı yönleriyle de “gömleği biraz kısa” bırakıyor. Dünyayı yöneten Trump misali liderlerin bulunduğu bir çağda, tüm stratejileri benimsemek ve uygulamak oldukça zor olduğu için, oyunculara biraz ordu ve toprak bırakmak iyi bir strateji olabilir. Sonuçta, bu oyunun “gerçeklik” ile değil, daha çok “eğlenceli” tarafıyla yer almaya çalıştığını söylemek mümkün. O yüzden diplomasi, puan biriktirip karşındaki liderleri etkilemek üzerinden işleyişine kavuşmuş. Bu yöntem harika bir yenilik, zira Civilization VI’daki diplomasi sıkıcı bir çileydi. Ama bu durum, oyunun gerçek dünyadan kopmasına engel olmuyor.

Oyun açılışı beni en çok heyecanlandıran kısımlardan biri oldu. Game of Thrones‘dan tanıdığımız Gwendoline Christie, açılış sinematiği sırasında öyle bir karizma yayıyor ki, kendimizi liderlik koltuğunda buluyoruz. Oyunun ilerleyen kısımlarında her yeni teknoloji ile başrolünü oynuyor; duyduğunuzda kendinizi ödüllendirilmiş gibi hissediyorsunuz. “Haydi bakalım” demeden edemiyorum, çünkü bazen Gwendoline Christie’nin sesiyle stratejimizi, ana planımızı şekillendirdiğiniz hissine kapılıyoruz. Hangi liderleri seçeceğimiz konusunda ise, tarihe yayılmış bir ortamda aslında liderlerin ülkelerle bağlantısız olduğunu görüyoruz. Evet, Benjamin Franklin’in bir Moğol İmparatoru olarak kendini bulması fikri oldukça absürt fakat unutmayın ki tarih bazen bu tür cümlelerle gülümsetiyor. Bir başka güzel detay, belirli “Memento” puanları ile liderlerimize avantajlar ekleyebileceğiz. Bu durum, 200 saat oynamadan sonra daha genel bir perspektife sahip olmamızda yardımcı olacak gibi görünüyor, ama şu anda bunu kafamıza pek takmaya gerek yok, değil mi?

Şimdi gelelim oyunun bölgesel büyüme mantığına. Civ VI’dan hatırladığımız gibi, burada da şehirlerin doğrudan yönetimi pek mümkün değil. Burası tam bir “yalnızlığa mahkum şehir devleti” manzarası! Şehirlerle doğrudan etkileşim kuramamak ve tarım, maden işçiliği gibi unsurlarla ilgilenememek, benim için can sıkıcı bir durum. Olayı daha da vahim kılan, kurduğumuz şehirlerin belli bir nüfusa ulaştığında “şehre dönüşmesi” vesilesiyle, yapacağımız her şeyin neden bu kadar sınırlı olduğu. İlk fırsatta şehre dönüştürmek zorunda kalıyoruz; sanki seçim yapıyor gibi hissetmiyoruz, adeta zorlamayla şehir kurumaya mecbur kalıyoruz. Şehirleri büyütmenin ne kadar “hoş” bir şey olduğunu da anlayamadım!

Özellikle birim yönetiminde bomba gibi gelişmeler var! Scout ve generaller, Civ VII’nin yıldızları olmaya aday. Gözcü kuleleri kurarak stratejik noktalara hakim olabilir, iyi bir general ile savaşta başarılı sonuçlar elde edebiliriz. Neredeyse hiç görmediğimiz, fakat oldukça samimi olan bu unsurlar, oyuna keyif katıyor. Yapmamız gereken bir diğer tatlı hamle de eski tarz “şehir devletleri”nin artık “bağımsızlar” adı altında toplanmış olması. Ama durum şu ki, yerine “barbarlar” gibi takılmaları bana biraz daha acı geliyor. Şehir devleti kurmadan ilk okçuyu üretirken, kapımızda will do bazlı bir tanımda general ve bayrağın belirdiğini görünce, biraz “ya işte” der gibi oluyorsunuz. Her an savaşmanın dayatıldığının hissettirilmesi kesinlikle iç karartıcı!

Turn geçişleri ise bir başka sıkıntı. Oyun, bir belirsizlik ortamı yaratıyor. Şehirler üzerinde sınırlı kontrollerimiz olduğu için, kimin aç olduğu, mutsuz kitlelerimizin durumunu öğrenmeden geçiyoruz. Bazen oyun, canım askerim saldırıya uğradığında haber vermek yerine, oldukça uzak bir yerden bir volkanın patladığını veya nehrin taştığını bildiriyor… Bu gerçekçilikten uzak bir durum. Kontrollerle değil arayüzle oynamak adına sadeleşme beklerken, yeni nesil Civ severlerinin bunu pek tercih ettiğini düşünüyorum. Dediğim gibi, renk paleti 6’ya göre biraz daha sakinleşmiş olsa da, hâlâ gözlerimizi zorlayan bir makyaj kalabalığı mevcut.

Sonuç olarak, Civ VII’nin önünde harika ve uzun bir yol var! Ben bir eski Civ bağımlısıyım, umarım bu yolculuk sonunda gözlerim de diğer oyuncuları kıskanacak kadar parlak olur. Şubatın ilk haftası incelemede görüşmek üzere! Kendinize dikkat edin, zira medeniyet kurmak bu kadar eğlenceli olmamalıydı, değil mi?

İlgili Gönderiler

Exit mobile version