Resident Evil, Silent Hill, Dead Space ve biraz da Returnal, Cronos: The New Dawn’ın açılışında hissedilen atmosferi oluşturuyor. Ancak bu his, yalnızca ilk sahneye özgü değil; oyunun ilerleyen bölümlerinde de benzer esintileri deneyimlemeye devam ediyoruz. Gezgin karakterimiz, “Değişim”in köklerine ulaşmak için farklı mekanlarda ve zaman dilimlerinde dolanan bir yolculuğa çıkıyor. Başlarda robotsu tavırlarıyla dikkat çekse de, maskesinin arkasında hala bir insan yattığını hissettirmeyi başarıyor. Değişim, New Dawn şehrindeki insanları “Yetim” adını alan acımasız mutantlara dönüştüren olayı araştırma yolunda, önceki gezginlerin izini sürerek ilerliyor. Hikaye, derin bir merakla açığa çıkarken, çoğu zaman gizemini korumayı başarıyor.
Oyunun karanlık atmosferinde, sevimli kedilerle karşılaşmak ve onlardan özel ödüller almak, bu sıkıntılı dünyada bile bir nebze neşe katıyor. Alın Yazısı Cronos hakkında genel görüşlerin dışına çıkabilir ve bu oyunun benim tarzım olmadığını düşünebilirim; ancak yazı yazarken geçmişteki güzel anılarımın geri gelmesini umuyorum. Başlangıçtaki açılış sahnesinin ardından gelen ve beni korkuyla dolduran sahneler, “Survival Horror” deneyimini gerçekten de en iyi psikolojik gerilimlerle oluşturan anlar. Oyun, “En iyi atmosfer için kulaklık kullanın” uyarısını yapmasıyla da bu hissin yoğunluğunu artırıyor.
Cronos, tekdüze olmayan yapısıyla, sürükleyici bir atmosfer sunmayı başarıyor. Özellikle ses tasarımı, bir korku filmi kadar etkileyici. Yalnızlık hissi, oyunda belirgin bir şekilde bulunuyor ve bu yönüyle Silent Hill’den izler taşıdığını söylemek mümkün. Sisli bölgeler geçerken, korkutucu bir duygunun içinde kayboluyoruz. Bloober’ın önceki oyunu olan Silent Hill 2 Remake göz önüne alındığında, bu benzerliklerin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Ancak, bu esinlenmelerin iyi ya da kötü olduğuna dair kesin bir yargıya varmak zor. Kanımca, Cronos birçok Survival Horror oyununun dinamiklerinden ilham almasına rağmen, yeni bir şeyler sunması gerekiyordu. Örneğin, zamanımızın çoğunu envanter yönetimiyle harcamak çok da keyifli değil. Resident Evil serisinden alınan bu unsurlar, oyuncuları düşündürüyor.
Konfor vs Cronos Oyundaki sınırlı kaynaklar, stratejik düşünmeyi zorunlu kılıyor ancak bu duruma yapışık kalmak da zorlayıcı olabiliyor. Düşmanlarla dar alanlarda birlikte karşılaştığımızda, yanlış bir karar panikle şarjörü boşaltmamıza sebep olabilir. Bunun neticesinde düşmanlarımız canı sıkı bir şekilde zarar verebilir. Eğer düşmanla yüz yüze gelmek isterseniz, çok dikkatli olmalısınız çünkü her an bir saldırıya uğrayabilir ve tepki vermekte zorlanabilirsiniz. Sonuç olarak, geri dönüşlerin tatsız bir deneyim sunduğunu söylemek mümkün. Ben açıkçası daha “konforlu” oyunlardan hoşlanıyorum ve zorluk seviyeleri açısından çeşitlilik olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Cronos’la ilgili bahsetmem gereken bir diğer önemli detay ise düşmanlarla karşılaşmanızın dinamiği. Ölü yaratıkları yok etmediğiniz sürece, bunlar düşmanlar tarafından yeniden hayata döndürülüp çok daha tehlikeli hale gelebiliyor. Bu durumun üstesinden gelmek, oyunda zorluk yaratıyor. Zira, ölüsüyle yaşayanıyla uğraşırken, yoğun saldırılara maruz kalmak kaçınılmaz oluyor. Yalnızca az mermi dışında farklı silahlar kullanmayı da unutmamalısınız. Her silahın güçlü atışları, başarılı bir etki yaratmak için stratejik bir şekilde kullanılmalıdır; bu da oyuncuları yaratıcı düşünmeye sevk ediyor.
Mekanikler, Heyecan ve Unreal Motoru Cronos’un sunduğu mekanikler, zaman ve mekan manipülasyonu gibi unsurlarla çeşitlendirilmiş. Ancak bu eklemelerin başarı gösterebilmesi, oyunun akışı ile olan ilişkilerine bağlı. Yalnızca yeni bir mekanik denemesi olarak sahip olduğumuz farklı unsurlar, çoğu zaman ekstra bir tuşlamadan öteye geçmeyebiliyor. Özellikle, gizli edilmiş alanlara ilk girdiğinizde belirsizlik içinde kalmak, gerilimin yükselmesine yardımcı olurken, zamanla bu his kayboluyor. Hızlı hareketler ve baskınlar, daha çok aksiyona yönlendiriyor. Zaman içerisinde kaybolan heyecanı geri getirmek, yeni silahların yanı sıra karakter gelişimi ile mümkün oluyor.
Cronos, oyuncular için kısıtlamalarla dolu bir deneyim sunuyor. Yeterince esneklik sağlasa da, ekipman geliştirmeleri oyuncuları belirli bir kalıba sokabilir. Yeni silahlar edinmek, oyunun derinliklerinin ve hikayesinin tadını çıkarmak için önemli olsa da görsel açıdan da zorluk yaşatıyor. Eğer düşünüyorsanız, her an kimsesiz bir karanlığın içinde kaybolmak mümkündür. Yine de, görsel estetiği sağlam bir platformda gerçekleştirme çabaları, bu sürükleyici deneyimin zeminini oluşturuyor. Blober yapımı olan Cronos, teknik olarak sağlam bir seviyededir, ki bu durum da dikkat çekicidir.
Sonuç olarak, 13 saatlik oyun süresi boyunca, aklımdaki soru “Acaba Cronos benim için uygun bir oyun muydu?” oldu. İlk 1-2 saat boyunca hissettiğim korku, ardından gelen heyecan ve sonrasında yalnızca senaryonun sonunu merak ile izlemek, oyunun başlıca özellikleri oldu. Cronos, Dead Space’in yerini almaya çalışsa da, kesin bir kalitede değildir. Kullanılan unsurlarıyla yeni bir dalga yaratmaya çalışmak, farklı bir deneyim için çaba içinde olduğu düşülmektedir. Ancak, Cronos’un başarılı dünyanın en büyük satış rakamlarına ulaşabilmesi oldukça etkileyici bir adım olacak gibi görünüyor.