İki Yıldır Aksiyon Tutkunları İçin Mart Ayı Şenliği
İki yıldır, aksiyon sevdalıları olarak Mart ayında büyük bir coşku yaşıyoruz. Geçen yıl Devil May Cry 5 ve Sekiro ile keyifli anlar yaşarken, bu yıl Nioh 2 ve Doom Eternal ile adeta keyif okyanuslarında boğulduk. Nihayet Doom Slayer’ın zamanı geldi; bize de bu deneyimin tadını çıkarmak düşüyor. Üst üste ikinci yıl boyunca iblis katliamı yapmanın kuralları yeniden yazılıyor, zombiler ise popülaritelerini başkalarına kaptırmanın mutluluğuyla tribünlerden olan biteni izliyor.
Tebrikler, Nurtopu Gibi Bir Evreniniz Oldu!
Oyunun senaryosuna kısaca değinecek olursak; 2016 yılında “yumuşak yeniden başlatma” (soft reboot) geçiren DOOM serisinin yeni oyunları, eski oyunların mirasını devam ettiriyor. Bu bağlamda, DOOM Eternal, 1994 yılında çıkan DOOM II: Hell on Earth ile birçok paralellik taşıyor. Düşman tasarımları ve oyunda gerçekleşen bazı olaylar, klasik DOOM serisine birçok gönderme yapıyor. Görsel ve ses tasarımı, 2016 sürümüne kıyasla daha korkutucu bir atmosfer sunarken, her parçaya nüfuz eden bir berraklık da mevcut. Ancak, bu konuyu detaylı olarak inceleyecek olursak, oynanış kısmına geleceğiz.
DOOM Eternal, eski oyunlara göndermelerde bulunurken aynı zamanda bir “DOOM Evreni” inşa etmeyi de ihmal etmiyor. Mars’ta yaşanan olayların ardından yeryüzüne dönen Doom Slayer, Hell on Earth’te olduğu gibi gezegeni cehennem istilası altında buluyor. İstilayı sona erdirmek için üç cehennem rahibini ortadan kaldırması gerekiyor; fakat ilk rahibi oyunun hemen başında alt etmemize rağmen, işin göründüğü kadar kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bunu zorlaştıran ise, Eternal’ın 2016 sürümüne eklediği arka plan detayları. Bu detaylar, cehennemin dünyayı istila etmesinden çok daha karmaşık ve geniş bir evrene yayılıyor. Senaryo, birkaç sürprizle birlikte, oyuncunun bu evreni merak etmesini sağlarken, ödüllendirme mekanizmasıyla da destekleniyor. Ortada derin bir hikâye akışı yok; aksine, tek bir duygu ve amaç var: oyuncunun motivasyonunu artırmak. Bunu fazlasıyla başarıyor.
Boş Konulardan Kaçınınız
DOOM Eternal, alıştığımız tek kişilik oyunlara göre çok daha uzun bir deneyim sunmasına rağmen, kurguladığı yolculuğu boşluk doldurma yöntemiyle uzatmıyor. Oyunun hiçbir kısmında “bitse de gitsek” düşüncesi aklınıza gelmiyor. Son dönemlerde tek kişilik oyunlarda bir ölçek büyütme trendi baş gösterdi; AAA yapımların dünya genelindeki fiyatı 60 Dolar/Euro olduğundan, önceden 6 ila 10 saat süren senaryoları uzatma çabası içinde stüdyolar. Bu çabanın sonucu, üniversite döneminde yaşanan parasızlıktan dolayı içilen sulandırılmış biralara benziyor. Başarı oranı düşük ve aklıma gelen ilk oyun, son God of War oluyor.
DOOM Eternal, bu konuda God of War’a kıyasla daha farklı yollarla başarı sağlıyor; ancak kesinlikle sulandırılmış bir içeriğe sahip değil. Haritalar, olması gerektiği büyüklükte ve dolulukta tasarlanmış. Gizlenmiş nesneleri bulmak gereğinden zor değil; bu durum, oyunun temposunu asla bozmuyor. Oynanış kısmından bahsedecek olursak, tempo Eternal’da oldukça ön planda. Bölüm tasarımları, oyunun uzunluğunu kaldıracak çeşitliliğe sahip. Örneğin, 2016 sürümündeki arena savaşının sürekli tekrarlandığı bir ritim terk edilmiş; ancak bu durum gözünüzü korkutmasın, büyük arena savaşları hâlâ mevcut. Artık aralara düşman serpiştirerek daha doğal bir akış sağlanmış. Uzun sayılabilecek bölümlerin akışları da birbirinden farklılık gösteriyor. Bazıları daha koridor tarzı, bazıları ise Metroidvania tarzında anahtar aramayı gerektiren haritalara sahip. Bu akış değişimleri, görselliğin çeşitliliğiyle birleşince tekrar hissiyatı egale etmeyi başarıyor. Toplanabilir nesnelerin oyuncunun çabasını ödülsüz bırakmaması da zaman kaybını önlüyor.
İnanır Mısınız, Hiç Japon Değil!
Sıra geldi oynanışa. Uzun süredir kafamda bir önyargı var: Japon oyunları, mekanik açıdan şekilci Batı oyunlarını net bir şekilde geride bırakıyor. Hikâye anlatımında kullandıkları yöntemler, çoğu zaman bize yabancı gelebiliyor. Coğrafi açıdan daha yakın firmaların ürettiği oyunların keyifli yönlerini göremeyebiliyoruz. Batı oyunları, sinematiklik ve modern grafiklerle bu eksikliklerini kapatırken, Doğu firmaları da Batılılaşarak hedef kitlelerini genişletmeye çalışıyorlar. Doğu yapımı, sağlam oynanış sunan Batı oyunu ise çok nadir karşımıza çıkıyor. Ancak, mutlu bir şekilde belirtmek isterim ki yıllardır aranan o tek boynuzlu at, DOOM Eternal ile nihayet karşımıza çıktı. Oynanışı, “yaralanınca sipere girip iyileşene kadar bekle, sonra düşmanın siper dışında kalan uzuvlarını vurmaya devam et” monotonluğundan kurtulabilmiş bir oyun görebildik.
Bundan İyisi Duble Glory Kill!
Eternal’ın savaşları, muhtemelen bugüne dek herhangi bir FPS oyununda kazanmaktan en çok keyif aldığım savaşlar. Yerinde durduğunuz anda öldüğünüz, sürekli silah değiştirmezseniz öldüğünüz, yanlış birkaç hamle yaptığınızda yine öldüğünüz bir yapım. Oyunu Nightmare zorluk seviyesinde tamamladım; bu nedenle oldukça fazla öldüm. Ancak Ocak ayı sonunda katıldığım “hands-on” etkinliğinde, ilk üç bölümü normal zorlukta oynamıştım ve her haliyle ortalamanın üzerinde bir zorlukta olduğu belliydi. Şu an onaylayabilirim ki bu durum, sadece oyunun başlarında geçerli değil. DOOM 2016’nın Nightmare zorluğunu oynadıysanız, oyunun oyuncuya yeni alet edevat verme konusunda biraz yavaş davrandığını hatırlarsınız; bu nedenle başlar hem keyifsiz hem de orantısız zorlukta olabiliyordu. Ancak sonlara doğru oldukça kolaylaşıyordu.
DOOM Eternal, öyle değil; Rocket Launcher ve Super Shotgun’ı oldukça erken alıyorsunuz, daha başka yeni özellikler de arka arkaya geliyor. Ayrıca, zorluk kademeli olarak artıyor; mücadeleler yoğunlaşıyor ve karşılaştığınız iblislerin boyutları büyüyor. Her bir klasik seriden gelen düşmanın belirgin özellikleri ve zayıf noktaları bulunmakta; her birinin ilacı olan silah ayrı. Üçü hafif, dördü ağır silahlarınızdan hiçbirinin tarihin tozlu sayfalarına karıştığı anlar yaşanmıyor. İlk aldığınız silahı bile son anlarda kullanıyorsunuz çünkü DOOM Eternal, bir kaynak yönetim oyunu. Büyük düşmanlara atışınızı yoğunlaştırmalı, ağır toplara ağır toplarla saldırmalı, zora düştüğünüzde ise zayıf silahlarla ufakları yaralayarak lav silahınız, bitirme hareketleriniz ve elektrikli testereniz ile sağlık, zırh ve cephane bulmalısınız. DOOM Eternal’da akıllı oynamayı öğrenmeden ve elinize verilen gücü hak ettiğinizi kanıtlamadan, oyunda ilerlemeniz mümkün değil. Özellikle de Nightmare zorluk seviyesinde, aştığınız tüm mücadeleler, her hareketinizi doğru yaptığınızın verdiği keyfi getiriyor.
Oyun, berraklığını oynanış kısmında da gösteriyor. Hangi silahın, nerede ve nasıl etkili olacağı menüde direkt olarak anlatılıyor. Yeni bir düşmanla karşılaştığınızda, nasıl alt edeceğiniz hemen belirtiyor. Bölüm sonu canavarı geldiğinde, telaş yapmanıza gerek yok; ne yapmanız gerektiği anında söylenecek. Tempo kesintiye uğramayacak. Zor ve keyifli olan kısım, anlatılanı uygulamak size bırakılacak. Artık bunu yaparken tek kullanmanız gereken silah ve ekipmanlar değil; çevreyi de kullanmanız gerekiyor. DOOM Eternal, 2016 sürümünde olduğu gibi 2 saniye yerinizde durursanız sağlığınızın dibe vurduğu bir yapı. Ancak, geniş ve haritada koşa koşa dört dönerek etrafa bakmaya ihtiyaç duymayacağınız haritalara sahip değil. Etraftaki yükseltilere tırmanmalı, zıplama tahtalarını, barları ve portalları kullanmalı; köşeye sıkışmamaya dikkat etmelisiniz. Artık savaş alanları, köşeye sıkışabileceğiniz alanlar. Etrafınıza bakmazsanız, sıkıntı yaşarsınız.
(Bu arada, zorluğu aşmayı düşünenler için, haritaların dört bir yanına hile kodları gizlenmiş. Bunları bulup ana menüden aktifleştirerek sınırsız cephane, ölümsüzlük ve alkış efekti gibi pek çok özellik elde edebilirsiniz. Daha zorlu bir deneyim isterseniz, tek hak sahibi olduğunuz Ultra-Nightmare zorluğuna veya düşman kombinasyonlarını değiştiren, henüz iki tane bulunan, gerisi çıkış sonrasında yavaş yavaş eklenecek olan Master Levels’a yönelebilirsiniz.)
Sihirli Bir Rakam Olarak Yedi
id Software’in yeni teknoloji harikası id Tech 7’yi kullanan ilk oyun olma özelliğine sahip DOOM Eternal, optimizasyon konusunda oldukça başarılı. 30 civarı farklı ayar bulunmamakla birlikte, 20’nin üzerinde değiştirebileceğiniz değer mevcut ve yüksek ölçeklenebilirlik sunuyor. Ayarların çoğu, 3 değil, 5-6 farklı seviyeye sahip olduğundan, sistem ihtiyaçlarından anlayabileceğiniz üzere sisteminizi istediğiniz ölçüde zorlayabilirsiniz. Mekânların büyüdüğü veya efektlerin gözün gözü görmediği anlarda kare hızının 40’lara gerilediği görülse de, GTX970 GPU ve i7-4790k CPU kullandığım sistemde High ayar seviyesinde 60 FPS’nin altına nadiren düştüm. Grafikler, oyunun gerçekçiliğe odaklanmadığı için başlangıçta çok etkileyici görünmeyebilir; ancak durum pek de öyle değil. Cehennem istilasında her yanı et bürümüş bölümler ve anlatmasam daha iyi olacağını düşündüğüm bazı başka âlemler oldukça görkemli ve detaylı bir tasarıma sahip. Karakter modellemeleri son derece ayrıntılı; kol kırıp omurga söktüğünüzde gördüğünüz animasyonlar muhteşem. Silahların mekanik parçaları ise oldukça güzel görünüyor. Bunların üzerine, bu neslin sonuna yetiştiği için DOOM Eternal’ın muhtemelen id Tech 7’nin neler yapabileceğini tam anlamıyla göstermediği gerçeğini eklediğinizde, eldeki görsellik ve alınan performans daha da etkileyici bir hal alıyor. Mekanik diske kurduğum oyunun yükleme süreleri oldukça kısa ve Mega Textures kullanılmadığı için, id Tech 6 oyunları gibi abartılı yer kaplamaması da cabası.
Ses ve müzikleri ise bu incelemenin en önemli parçalarından biri. Canımız, ciğerimiz, âlemlerin en süper bestecisi Mick Gordon, DOOM Eternal ile kendini iyiden iyiye aşmış. Önceki oyunun müzikleri çok güzeldi ama birkaç tanesi dışında tekrar dinlemeye değer değildi. Bu sefer, her bölümün kendine özgü, acayip gaz veren ve dinlenesi parçaları var. Müzikler o kadar iyi ki, OST albümünün geç yayınlanacak olması beni oldukça üzüyor! Bu incelemenin DOOM Eternal albümü eşliğinde yazılması gerekiyordu Sayın Bethesda! Müzikler tamamlanmış ve bitmişken, neden geç yayınlanıyor? RDR 2 albümünün çıkışını bir yıl bekledik; bu, bize reva mı?
id Software, Eternal‘ın çıkışı ile kazandığı ekstra 4 ayı mantıklı bir şekilde kullanarak oyunu olabilecek en iyi hale getirmiş gibi görünüyor. FPS türünün yaratıcısı olarak, türü baştan tanımlamayı yine kendileri başarmış. Oyun, şimdiden yılın aksiyon oyunu olmaya adaylığını çok güçlü bir şekilde ortaya koymuş durumda.
NOT: DOOM Eternal’ın çoklu oyuncu modu olan Battlemode’un sunucuları, oyunun çıktığı gün, yani 20 Mart itibarıyla açılacağı için deneme fırsatımız olmadı. İncelememiz ve notumuz tamamen tek kişilik senaryo içindir.