DOOM: Eternal’ın Zorlu ve Heyecan Verici Dünyası
Bu yıl içerisinde oynadığım en etkileyici FPS deneyimlerinden biri kesinlikle DOOM: Eternal. Hız kesmeyen çatışmaları, sürükleyici aksiyonu ve her anında yaşattığı adrenalin patlamalarıyla dolup taşan bir yapım. id Software, bu oyunda çıtayı öyle bir seviyeye çekmişti ki, ben de bundan daha iyisinin yapılamayacağını düşünmüştüm. Ancak, yanıldığımı çok geçmeden anladım; çünkü The Ancient Gods ile FPS dünyasının ustaları, kendi belirledikleri çıtayı bile aşmayı başarmışlar.Rip(ped) and Tear(ed)…
The Ancient Gods, ana oyunun sona erdiği noktadan itibaren başlıyor. Doomguy’ın amansız savaşı neticesinde cehennem ordularının dünyayı istila etmesi durdurulmuştu. Fakat, bu kez tüm dengeler alt üst olmuş; zebaniler cenneti basarak her yeri talan etmişlerdir. Artık tüm boyutları ele geçirmelerine engel olabilecek kimse kalmamıştır. Yaratılmış tüm varlıkların kaderi tehlike altındayken, bunu durdurabilecek tek kişi vardır: B. J. Blazkowicz… Aman ne diyordum, elbette ki Doomguy.
Bölüm Tasarımı ve Yeni Mekânlar
The Ancient Gods, toplamda üç bölümden oluşuyor: Okyanusun ortasındaki dev bir tesis olan UAC Atlantica Facility, cehennemin karanlık ve puslu bataklıkları Blood Swamps ve zebaniler tarafından istila edilen Urdak (cennet) bahçeleri. İlk başta bu sayı biraz hayal kırıklığı yaratıyor gibi görünse de, bölümlerin her biri ana oyundakilerden çok daha uzun ve katmanlı bir şekilde tasarlanmış. DLC’yi tamamladığımda, oynanış sürem neredeyse 10 saati buluyordu.
Oyunun başlangıcında, kısa bir giriş videosunun ardından kendimizi Atlantik Okyanusu’nun dalgalarının ortasında bulunan UAC tesisinde buluyoruz. Birkaç adım attıktan sonra, envai çeşit iblisin bir anda saldırısına uğruyoruz. Ancak bu, sıradan bir saldırı değil! Aman Tanrım, bu kadar zorlu bir deneyimle daha önce karşılaşmamıştım! İlk yarım saat boyunca, ana oyundaki tüm bilgileri unutmuş olmam yüzünden sürekli ölümlerle karşılaştım.
Çatışma Dinamikleri ve Zorluk Seviyesi
Açıkça söylemek gerekirse, başlangıçta bu durum beni oldukça yıldırdı. Her on adımda bir ölmek ve aynı çatışmayı defalarca baştan oynamak oldukça can sıkıcı bir durum. Kontrolleri hatırlamaya çalışırken, ana oyuna dönüp ilk bölümü baştan oynamak zorunda kaldım. Ancak kas hafızamı tazelemek de işe yaramadı. Sonunda, zorluk seviyesini hafifçe düşürmek zorunda kaldım; yoksa incelememi yetiştiremeyecektim. Tam da burada, oyunun O KADAR zor olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İki Marauder, iki Tyrant ve sürekli yeni düşmanlar çağıran bir Archvile ile aynı anda kapıştığınızda, bu deneyimi yaşamak adına bizzat denemeniz gerekiyor.
Yeni Düşmanlar ve Mekânlar
Neyse ki, ikinci bölüm olan Blood Swamps’a geçtiğimizde geniş alanlar geri dönüyor ve keyfimiz bir nebze artıyor. Bu bölümde, çevre tasarımı ve müzik açısından ilk bölümden çok daha başarılı bulduğum bataklıklar, aynı zamanda yeni düşmanlardan birine de ev sahipliği yapıyor: Spirits (Ruhlar). Diğer düşmanların içine giren bu varlıklar, ele geçirdikleri iblislere müthiş bir hız ve güç katıyor. Hızla gelen bir Hell Knight ile karşılaşmak, kesinlikle insanın yüreğini ağzına getiriyor.
Üçüncü bölümde ise, Urdak’ın muhteşem bahçelerine gidiyoruz. Burada, oyundaki diğer yeni düşmanımızla, Blood Maykr ile tanışıyoruz. Bu yozlaşmış melek, demirden asasıyla üzerimize yıldırımlar yağdırmakta. Ayrıca etrafını bir kalkanla koruduğu için, onu sadece ateş ederken vurabiliyoruz. Urdak, ağaçlık alanları ve teknolojik Maykr binalarıyla keşfedilmesi keyifli bir bölüm olmuş. Bu bölümün sonunda, yine unutulmaz bir boss savaşıyla karşılaşıyoruz.
Devamı ve İçerik Zenginliği
E hani bunun devamı? The Ancient Gods: Part One, adından da anlaşılacağı üzere, DOOM: Eternal’ın hikâye DLC’sinin yalnızca ilk kısmını kapsıyor. Üç bölümü tamamlayıp son boss’u da yendiğimizde, oyun bizleri merak uyandıran bir sonla ve cevaplanmamış birçok soruyla baş başa bırakıyor. Bu sorulara yanıt bulabilmek için ikinci kısmı beklememiz gerekecek. Ancak, 10 saatlik içeriğinin yeterince doyurucu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
DLC içinde, ana oyundaki gibi toplanabilir elyazması sayfaları, anahtarını bulduğunuz takdirde açılabilen Slayer Gate’ler, gizli çatışmalar ve Doomguy’a ekstra yetenekler kazandıran 3 yeni rün mevcut. Ancak, toplanabilir oyuncak figürlerin ve plakların eksikliği hissediliyor. Fortress of Doom’a uğramadığımız için, bu eşyaların eksikliği anlam kazanmasa da, yine de bir boşluk var.
Son olarak, The Ancient Gods’ın ana oyuna sahip olmadan da satın alınıp oynanabileceğini belirtmekte fayda var. Ancak, hikâyenin derinliğini anlamak ve bu zorlu seviye ile başa çıkabilmek için, ana oyunu oynamanızı şiddetle tavsiye ederim.