Eriksholm: The Stolen Dream ile Gizemli Bir Şehir Keşfi

Eriksholm: The Stolen Dream ile gizemli bir şehri keşfedin. Sırlarla dolu bu yolculuk, hayallerin peşinden koşmayı anlatıyor.

admin

İndie oyunların değeri herkesin malumu, ancak bu durum gün geçtikçe daha da önem kazanıyor. Sektör devlerinin para hırsıyla sektörü ele geçirmeye çalışması ve bağımsız yapımcıların büyük firmalar tarafından istila edilmesi, AAA oyunlarının tek tipleşmesine yol açıyor. Ama bu süreçte “amaçlarına ulaşmayı umursamayan” küçük ve orta ölçekli yapımcılar yer alıyor; masaya yumruğu vurarak “bunu yapıyoruz” diyorlar. İşte Eriksholm: The Stolen Dream de böyle bir örnek. Bu oyun, yapımcısının tutkusu ve kendi bildiğini yapma arzusunun sunduğu kütür kütür bir meyve gibi. Elbette hatalar mevcut; ancak arkasındaki motivasyonu görmek mümkün.Amerikan Başkanı dahil herkesi devreye sokun

Oyunun merkezinde, iki kardeşin hikayesi yer alıyor. Eriksholm kentini kasıp kavuran garip bir salgın sonucunda, ana karakterimiz Hannah yatağında yatarken, kardeşi aniden kayboluyor. Hannah’nın pek de yasal olmayan bir geçmişi olduğu için, panik hali içinde kendisini buluyor. Üstüne bir de polislerin eve gelerek kardeşini arama talebinde bulunmasıyla, Hannah kaçmaya karar veriyor. Böylece tüm şehir, gerçekten tüm şehir, onun ve kardeşinin peşine düşüyor. Kardeş nerede? Ne yaptı ki bu kadar dikkat çekiyor? İşte oyunun büyük kısmı bu soruların etrafında dönüyor. Hikaye başlangıçta pek dikkat çekici görünmeyebilir, ancak gizem unsuru sürekli artıyor. Farklı katmanlar açıldıkça, Hannah ile kardeşinin geçmişi ve yaşadıkları hayat hakkında daha fazla bilgi ediniyoruz. Eriksholm, hikaye açısından ön planda olmasa da senaryo açısından oldukça tatmin edici bir seviyede kalıyor.

Assassin’s Creed, gel de gölge gör aslanım

Oyun, A noktasından B noktasına ulaşma teması etrafında şekilleniyor. Ancak bu iki nokta arasında, birçok zaman polisler ve diğer düşman unsurları bulunuyor. Onlardan görünmeden ya da bir şekilde alt ederek yol alıyoruz. Bu kadar basit bir mantık var. Gölgeler, en yakın dostlarımızdan biri oluyor; bazen gölgelerde saklanarak ilerliyor, bazen ışık kaynaklarını yok edip karanlığa adım atıyoruz. Bazen düşmanları bayıltıp yanlarından geçiyoruz ya da dikkatlerini dağıtarak başka bölgelere çekiyoruz. Ancak her zaman A noktasından B noktasına ulaşmaya çalışıyoruz. Bu yapısı, oyun için oldukça uygun.

Oyun boyunca yalnızca Hannah’ı değil, başka karakterleri de yönetiyoruz. Zaman zaman Hannah’yı kontrollerine alırken, başka karakterler arasında dönüşümlü olarak da geçiş yapıyoruz. Bu da oyuna stratejik derinlik ve çeşitlilik katıyor. Örneğin, bir kısmında Hannah yukarıda, diğer karakterimiz aşağıda konumlanıyor. Aşağıdaki karakter dikkat dağıtmak için bir yere taş atıyor. Hannah yukarıdan hızla ilerleyip gölgeye saklanıyor. Düşman geri geldiğinde, Hannah bayıltıcı bir ok atıyor ve düşmanı gizli alana çekiyor. Aşağıdaki karakter yukarı çıkıp puzzle’ı çözüyor. İşte bunun benzeri birçok mekanizma oyunda yer alıyor.

Lineer dedik de bu kadarı da fazla sanki be

Belirttiğim oyun yapısı kulağa hoş gelse de bazı ciddi eksiklikleri var. Bu yapı, çoğu gizlilik sekansının yalnızca tek bir yöntemle çözülebilmesine sebep oluyor. Gizlilik temelli oyunlarda en sevdiğim şey, duruma göre farklı yollar denemek. Ama Eriksholm bunu sağlamıyor. “A’dan B’ye gitmenin tek bir yolu var, bunu çözmeye çalış,” mesajı veriyor. Bu da durumu sıkıcı hale getiriyor. Üstüne zayıf yapay zeka ile düşmanlar eklenince… Gerçekten polis memurusunuz. Arkaya bir taş atılıyor ve merakla gidip bakıyorsunuz. Orada hiçbir şey bulamayınca “hımmm” diyerek geri dönüyorsunuz. Aynı yere taş atılınca yine “hımmm” demek ve eski nöbet yerine geri dönmek, oyuncuyu sersemletiyor. Biraz daha rölatif düşünseler, daha az yapay bir insan hali yansıtmak daha iyi olurdu. Şu anki haliyle, portal bulmacalarından pek bir farkı kalmıyor. Gizlilik bu kadar ön planda olmalıydı, bence bu nokta dikkat edilmesi gereken bir durum.

Sinematikler n’olur bitmesin…

Kabul ediyorum, biraz sert bir dil kullanmış olabilirim. Ama böyle bir potansiyele sahip bir oyun, temel noktalarda hata yapmamalıydı; bu durum beni üzüyor doğrusu. Şimdi ise, Eriksholm‘un güçlü taraflarına dalış yapalım. Yapımcı River End Games, bildiğim kadarıyla 18 kişilik bir ekipten oluşuyor. Eriksholm, bu ekip için ilk büyük projelerinden biri. Böyle bir yapımın bu kadar küçük bir ekibin elinden çıkması gerçekten etkileyici. Oyun grafiklerinin yanı sıra, ara sinematikler de muazzam. Bu kalitenin yüksekliği, oyuncuyu etkileyecek kadar güçlü. Sinematiklerdeki detaylar, mimiklerin doğallığı, seslendirme ve görüntü yönetimi, hepsi harika. Evet, bir Blizzard kalitesi değil, ama indie oyunlar arasında görmediğim bir seviyede diyebilirim. Bunun üzerine gelen etkileyici seslendirmeler ve atmosferle birlikte yaşanan bir şehir hissiyatı, ekibin işini sevdiğini gösteriyor.

Eriksholm’e hoşgeldik bence

Özetleyecek olursak, Eriksholm: The Stolen Dream genel hatlarıyla başarılı bir oyun. Üzerine çokça emek harcanmış ve detaylara dikkat edilmiş. Bulmacalar iyi kurgulanmış, mücadeleci bir zorluk düzeyine sahip, atmosfer ve grafikler oldukça memnun edici. Ancak bu bir gizlilik oyunu olduğundan dolayı, basit bir yapıdan kaynaklanan kısıtlamalar, oynanış deneyimini olumsuz etkiliyor. Düşmanların yapay zeka eksikliği, çoğu ilerlemenin tek bir yöntemle gerçekleşmesi, çok yönlülük eksikliği gibi unsurlar oyunun olumsuz tarafları arasında. Yine de Eriksholm ile tanışmış olmaktan mutluyum. Bu fırsat, klas bir ekiple tanışmamı sağladı. Göreceğiz, gelecekte bizleri neler bekliyor…

İlgili Gönderiler

Exit mobile version