Bundan 20 yıl önce “erken erişim” kavramı, pek fazla kulaktan kulağa dolaşmıyordu. Hatta o dönemlerde birisi “erken erişim” dediğinde muhtemelen bunun yeni bir tür hızlı yiyecek olduğunu düşünebilirdiniz. Ama zaman geçtikçe, internetin büyüsüyle hemen hemen herkesin hayatına giren bu olgu artık o kadar sıradanlaştı ki, sanki herkes bir bilet alarak geliştiricilerin kafasında dönen oyunları izlemeye gitti. Şimdi, iki grup var: Geliştiriciler ve oyun severler. İkisi de birbirinden farklı ama bir o kadar da bağımlı hale gelmiş durumda. Geliştiriciler ‘Sosyal Medya Beğenisi’ almak için çabalarken, oyun severler de her yeni güncellemede ‘Oh! Nasıl bir harika deneyim!’ diye avaz avaz bağırıyor. Ancak burada bir sorun var: Bu oyunların bazıları daha tamamlanmadan, tam sürüm diye adlandırılıp piyasaya sürülüyor.
Erken erişim süreci aslında pek çok avantaj sunuyor. Geliştiriciler, projelerinin son dönemlerini finanse etmek için bir araç olarak bu modeli kullanıyor. Oyun severler ise geliştirici ekiplerle direk iletişim kurarak oyun sürecine aktif bir şekilde katılım gösteriyorlar. Bu, aslında bir çeşit ‘gamers’ topluluğu oluşturuyor. Ancak, tam sürüme geçmeden önce altı ay boyunca yapılan güncellemeler yeterli değilse, oyuncuların canı sıkılmaya başlıyor. Bu durumda, “Bana bunu niye sattın?” sorgulamasıyla gelişiyor. Hiçbir oyun sever, tamamlanmamış bir projeye para dökmek istemez. Oyun geliştiricilerin kafasında sürekli dönüyor bu düşünce: “Acaba erken erişimden kazanır mıyım yoksa hüsran mı yaşarım?” İşte bu sorulardan biri, oyun dünyasındaki mizah dolu anektodlara yol açıyor.
Erken erişimin ne kadar iyi olduğunu düşünsek de, aslında bu süreç bazı oyunları “sonsuz bekleyişe” mahkûm ediyor. Her oyuncunun hikayesinde mutlaka bir “erken erişim” hayal kırıklığı olmuştur. “Beni aldanma! Burada bambaşka bir dünyanın kapıları açık!” diye doktor bir sabah oyunu almış ve günlerce beklemiş ama sonuç olarak bir sağlıklı oyun yerine mavi ekran hatasıyla yüz yüze gelmiş. Bu trajik durum, ancak dev bir kahkaha ile geçiştirilebilir. Oyun dünyasında bu tür olaylar sıkça yaşanıyor; “Beni aldattın!” leğeninden yüz binlerce yürek parçası kırılıyor. Ama unutmayın, oyun severler sabırlı bir tür, en azından çoğu. Erken erişim sürecindeki projelerin, zaman içerisinde iyileşeceği umuduyla tekrar tekrar geri dönüyorlar. Bu da şunu oluşturuyor: Geliştiricilerin işine yarar, oyunculara da ihanet etmemiş olurlar.
Buna rağmen, raporlar gösteriyor ki, uzun bir ‘erken erişim’ süresi, aslında oyuncu sayılarını doğrudan etkiliyor. Sözgelimi, NewZoo’nun raporunda belirtilen sonuçlar, tahmin edilemeyecek kadar çarpıcı. Oyuncular, tam sürüm için beklemekten sıkılıyor ve oyunun ilk zamanındaki heyecan giderek azalıyor. Nihayetinde meta verilerin ışığında, “Neden daha uzun süre bekleyeyim ki?” sorusunu soruyorlar. Birçok oyun, müthiş beklentilere yol açtıktan sonra muhteşem bir podyumda oynamak yerine, hüsranla dolu bir sahnede kalabiliyor. Bir başka deyişle, uzun “erken erişim” sürecine sahip oyunlar, biraz fazla risk almış sayılıyor.
Bu bilgiler ışığında, geliştiricilerin elbette ki harekete geçmeleri gerekecek. Yani, burada ‘erken erişim’ uygulaması yaparken biraz daha dikkatli davranmaları gerekiyor. “Planla, sor ve oynat!” kuralına uydukları sürece, oyuncuların kendilerini daha iyi hissedeceklerini ve paralarının karşılığını alacaklarını unutmamak önemlidir. Sonuç olarak, oyuncular sadece oyun oynamakla kalmıyor, aynı zamanda oyunların gelişimine aktif olarak katılabiliyorlar. Ve kim bilir, belki bir gün hep birlikte şunu söyleyeceğiz: “Erken erişim ne güzeldi, ama zamanı geldi geçmek için!”