Hayatım “ama”larla dolu. Belki de yazdığım en çok “ama” içeren yazı bu olacak. FF7 Remake’e, yani serinin ilk oyununa duyduğum hayranlığı kelimelerle anlatmak zor. Bu, her oyuncunun mutlaka deneyimlemesi gereken bir başyapıt. Orijinal oyuna olan saygısını asla azaltmıyor, mevcut güzellikleri daha da derinleştiriyor ve bir de üstüne “Bundan sonra aslına uygun gitmeyeceğiz, olay çok bambaşka yerlere varabilir” diyerek beklenmedik bir heyecan yaratıyor. Hayatımda hiç bir oyunu, Rebirth’i beklediğim kadar özlemle beklememiş olabilirim. “Eski oyuna tamamen sadık bir yeniden yapımı da büyük bir zevkle oynardım, fakat şu an bilinmezliğin yarattığı harika merak ve heyecan da var. İşte bu oyundan o hissi kesinlikle beklemiyordum,” diyerek FF7 Remake incelememi sonlandırmıştım. Nihayet, ikinci oyun çıktı. Zaten çıkmıştı demeyin. PS5’im olmadığı için oyunun gerçekten çıkmış olduğunu iddia eden arkadaşları “Rebirth çıktı diyen bilmemne terör örgütüdür, bilmemne sosyal sınıfına aittir” şeklinde dedikodularla haksız yere etiketlemiş olmam bile oldukça doğru, açtırmayın ağzımı.
Arkadaşlar, FF7 Rebirth hayatımda oynadığım en eğlenceli, en çeşitli, en özenli ve muhteşem oyunlardan biri. O 9 puanı hiç düşünmeden verdim. O kadar muhteşem işler başarıyor ki, “İçi bu kadar dolu bir oyunun nasıl var olabileceğini” sorgulatıyor ve size öyle bir hayranlık yaratıyor ki, belki de o puan bile az kalıyor. Ama… işte o “ama” yok mu… FF7 Rebirth, Remake ve tüm Final Fantasy serisinin büyük bir hayranı olarak, benim için aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı.
Metal Olmayan Bir Gökyüzü
Tam olarak FF7 Remake’in bıraktığı noktada başlıyoruz. Remake’i oynamadan bu oyunun keyfini alamayacağınızı söyleyen Square’in pazarlama ekibinin sözlerine kesinlikle güvenmeyin, bu saçmalıkla başa çıkmak zorundayız. Remake’i oynayıp bu oyunun tadını çıkarmanız gerekir. Etrafta dolaşan cübbeli figürler var; amacımız onların sırlarını çözmek ve Sephiroth’u bulup engel olmak. Ana hikaye, oyunun büyük bir kısmında ufak dokunuşlar dışında çok fazla değişiklik sunmuyor. Bunu esas olarak serinin üçüncü bölümünde geliştirmeyi tercih etmişler. Oyun, bunun yerine karakter odaklı yan hikayelere yöneliyor ve bazen gerçekten muazzam anlara ev sahipliği yapabiliyor. Barret’ın ve Red XIII’ün hikayeleri olsun, Loveless’ı izlediğimiz bölüm, muhteşem!
Fakat en büyük hayal kırıklığı kaynaklarından biri, Remake’in sonunda kaderi iptal etmeye çalışan varlıkları alt ettiğimizdendir. Oyun böyle bir ihtimal olduğunu ve “Bundan sonrası her şey olabilir” diyerek inanılmaz bir heyecan fırtınası yaratmıştı. Yine de, Rebirth’ün büyük ölçüde orijinaline sadık kalacağını öngörüyordum. Dünya ve karakterler aynı sonuçta. Ancak bazı önemli değişiklikler yaparak hikayenin dinamizmini artırmalarını bekliyordum. Fakat, o epik savaşlarla alt ettiğimiz kader bekçisi varlıkların hala ortalıkta dolaştığını ve Rebirth’daki ana hikayenin neredeyse orijinalin kopyası olduğunu görmek üzücüydü. Çoklu evren temasına geçiş yaptık; oyunun kapağında bile yer alan Zack buralarda ama hikayedeki rolü neredeyse sıfır. Eğer bazı şeyleri değiştirme konusunda bu kadar temkinli davranacaklarsa, neden bu kadar heyecan yarattılar ki?
Hikaye detaylarıyla ilgili başka sıkıntılarım da var. Shinra, ana düşmanlarımızdan biri; sürekli bir şeyler yapıyorlar ama bunlar sonuca ulaşmıyor, sadece havada kalıyorlar. Yan karakterler o kadar sıkıcı ki… Bir sahnede, Shinra askerlerini öldüren birilerine şüpheleniliyor. Yönetici geliyor ve “Sizin elemanınızdan şüpheleniyorum ama size şans tanıyorum, gidip araştırın, olayın aslına astarını öğrenin,” diyor. Ancak bu elemanın her cümlesinin ardından kas şovları yaptığını düşünün. “Size şans veriyorum” derken hop kaslar. “Gidin öğrenin” derken hop bacak kasları. Dünyayı yöneten bir şirketle savaşma aşamasında, dört bir yanında asker cesetleri varken bu durumu neden sulandırıyorsun? Bu aşırılıklar açıkça yapay duruyor. Gariplikleri ve eksantrik tipleri sevmem, zaten anime-JRYO biri olmasam muhtemelen bu oyunu da sevmezdim ama “Bakın ne kadar garibim” diye kasılan karakterler insanın canını sıkıyor. Ve maalesef, bu oyunda oldukça fazla var. Gold Saucer’daki muhtar Gus, sahte paralı asker Kyrie, hepsi aynı türde sıkıntılar. Oyun, çoğu durumdan uzak olmayı hedeflese de, daha az ciddiyetsizliği isterdim; ama böyle karar vermişler, ne yapalım. Ancak ciddiyetsizlik, fazlasına abartıp samimiyetsizliğe ulaşmamalı. Maalesef Rebirth bu eşiği çoktan geçmiş durumda.
Göz Dönmesi
Cesaretsizliği ve zaman zaman fazla olumsuz anlatımı eleştirdim ama hikaye yine de muhteşem anlar yaşatmayı biliyor. Bu 100 saate yakın oyunun küçük bir kısmını bu hikaye kaplıyor. Zamanımızın çoğu yan görevler, mini oyunlar ve açık dünya aktiviteleriyle geçiyor. Fakat bu kadar çok ve çeşitli unsurun aynı oyunda bir arada nasıl yer aldığını hala anlayabilmiş değilim. Mini oyunlar… Şaka gibi, kafayı yersiniz. Örneğin, Queen’s Blood adında deli bir kart oyunu var; tüm kartları toplamak ve turnuvaları kazanmak istiyorsanız, bu size yaklaşık 10 saat alır. Chocobo yarışları, farklı chocobo türleri ve ekipmanlarla oldukça eğlenceli hale geliyor. Hepsini saymam mümkün değil; tower defense, uzay shoot ’em up, motosiklet savaşı… Hani köpekli Rocket League bile var! Hepsinin herkese hitap etmesi mümkün değil ama çoğu kendi başına bir oyun olarak çıkarılabilecek seviyede. Tek bir oyun için bu kadar emek ve maliyet, mantıklı görünmüyor ama bu tür mantıksızlıklar insanı etkiliyor! Ana hikayeyle ilgilenmek isterseniz fazla sıkılmayacaksınız ama kendinizi unutmak isterseniz de saatlerce içerikte kaybolabilirsiniz.
Açık dünyada geçirdiğiniz zaman da tarifsiz bir keyif. Farklı biyomlara ve keşif seçeneklerine sahip geniş alanlar, sırf varlığınızla bile keyifli hale geliyor. Görev yapmak ve savaşmak da aynı şekilde. Özel savaş görevleriyle peşine düşebilir, elinizdeki summon’ları güçlendirecek veya lore kayıtlarını derinleştireceğiniz şeyleri araştırabilirsiniz. Biyoma özel aktivitelerde kaybolabilirsiniz. Ancak en büyük sıkıntım, en çok verimi aldığımız karakterler varken, sürekli Chadley ile konuşmak zorunda kalmak. FF7 oynarken en çok hangi karakterin sesini duyuyorsunuz dersiniz? Cloud? Aerith? Tifa? Hayır, Chadley adlı bu tiple! Bu adamın sesinden bıktım gerçekten.
Mükemmeli Mükemmelleştirmek
Bu oyunun savaşı sisteminin ne kadar sağlam, çeşitli ve derinleştiği de izlenmeye değer. Remake, hem aksiyonu tam anlamıyla yaşatırken hem de orijinal sıra tabanlı oyunun taktiksel derinliğini bozmadan harika bir iş çıkarmıştı. Daha iyisi mümkün müydü? Evet, oldu. Artık 3 yeni karakter eklendi, bu da oyunun çeşitliliğini artırdı. Red XIII savunma ve karşı saldırı odaklı, Cait Sith tamamen şansa dayalı hareketlere sahipken, Yuffie, hız ve elemental zayıflıklardan en iyi şekilde yararlanmaya çalışarak Cloud’dan bile daha fazla kullandığım karakter oldu; oldukça eğlenceli.
Karakter çeşitliliğiyle birlikte, elimizdeki çeşit çeşit hareket ve sinerji yetenekleri sayesinde daha fazla çeşitlilik kazanılmış. Kolay yapılan sinerji hareketleri de mevcut, daha fazla çaba gerektirenler de. Bu sistem oldukça akıcı ve kontrolün sizde olduğu hissini kaybetmeden kolayca oynuyorsunuz. Çeşitli düşman ve boss türleriyle birlikte sistem daha da lezzetli hale geliyor. Zorlu ek savaşlar ve insana yeni bir mücadele sunan zor modlar oyunu daha cazip kılıyor.
LowLevelFatalError
Eh, sanki bu oyun daha önce çıkmış da PC’ye yeni çıkıyormuş gibi bir performans değerlendirmesi yapayım. Bir ay önce yazmış olsaydım, pek de hoş şeyler söylemezdim; o kadar heyecanla bekledikten sonra çökme sorunları da yaşamıştım. Neyse ki, onlarca gigabyte’lık yamalardan sonra sorun çözüldü ve oyunu oynayabildim. Rebirth harika bir görüntü sunuyor, benim nispeten eski makinemde bile üst düzey ayarlarda 60 fps alıyorum. Ancak, belki shader kaynaklı olarak, hareket ettiğinizde ufak kasılma sorunları olabiliyor; bu durum rahatsız edici. Yamalar sorunları hafifletti ama oyun keyfini zehirleyecek kadar değil, yine de rahatsız edici. Ayrıca, 2025 yılında beklenen PC port’unun birçok grafik seçeneğiyle gelmemesi, Square’in PC işine tam anlamadığını gösteriyor. Ama dediğim gibi, oyun iyi çalışıyor ve görünümü harika; fazlasını elde edemediğimiz için şükretmeliyiz.
Detayda Abartmak
Açık dünya, karakterler ve efektler mükemmel olmasının yanı sıra, oyunun görsel detaylarının şaşırtıcılığına hayran kalıyorum. Rastgele bir odaya gittiğinizde gördüğünüz dağınıklık, en basit nesnelerin bile tasarımındaki detaylar… Özellikle aklınızda yoksa dönüp bakmayacağınız şeyler olsalar da, o kadar özenle tasarlanmışlar ki; bu seviyede bir detay görmemiştim. Remake harikaydı ama Rebirth’in mekânlarının sayısının kat kat artması, özen seviyesini azaltmadı, aksine artırmış hatta. Kör olan tasarımcılara saygı duruşu.
Müziğe ise diyecek bir şeyim yok. O kadar çok parça, bu parçaların o kadar çok varyasyonu var ki ve hepsi o kadar muhteşem ki… Bu oyuna gösterilen özeni anlamıyoruz bile.
Zıt Hissiyatlar
Bu oyuna hayran kaldım arkadaşlar. Çok güldüm, çok eğlendim ve duygulandım. Gösterilen özen, sunulan içerik miktarı ve kalitesi karşısında aklım durdu. Böylesi bir oyunun var olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu oyuna 9 vermemek, oyun dünyası adına bildiğim her şeyle çelişmek olurdu. Karşımızda gerçekten inanılmaz bir eser var. Fakat… gönlümden geçen puan o değil. Hikâyesi muazzam ama bu hikayeyi genişletirken karikatürize eden bir yapı var; değişim ve yenilik sözü veren, ama buna ihanet eden; bazı ikonik anları basit ve sıradanlaştıran bir yapım var. Çok fazla doğru şey yapan ama en önemli şeyleri yeterince iyi yapamayan bir oyun bu. Ne yazık ki, serinin üçüncü parçası, ikinci parçasının aksine, hayatta en çok beklediğim oyunlar listesinin zirvelerinde yer almıyor. Rebirth, bende nahoş bir tat bıraktı.