Garou: Mark of the Wolves’tan City of the Wolves’a: Yeni Bir Dövüş Serüveni

Garou: Mark of the Wolves’tan City of the Wolves’a geçiş yaparak, yeni dövüş mekanikleri ve heyecan dolu serüveni keşfedin.

admin

Her oyuncunun kariyerinde, etkili izler bırakan büyük olayların mutlaka yeri vardır. Benim için en önemli olay, hiç şüphesiz, 2000 yılında SNK’nın kapanmasıydı. King of Fighters serisi gibi oyunlarıyla hayatıma derin bir etki bırakan bu firma, dostluk ilişkilerimi pekiştirmemin yanı sıra müzik zevkimde bile köklü değişiklikler yapmıştı. Ancak bununla birlikte pek çok oyun serisi de yarım kalmıştı. Bu yarım kalan oyunlardan biri, Garou: Mark of the Wolves’tu. 1999 yılında piyasaya sürülen bu oyun, harika oynanışı ve pek çok popüler karakteriyle (Rock Howard, B. Jenet, Gato, Tizoc, Dong Hwan, Jae Hoon) SNK’nın dövüş evrenine önemli katkılarda bulunmuştu. Ancak en kritik olay, evrenin hikayesi açısından oldukça etkileyici bir sonla sonuçlanmıştı. Baş karakterimiz Terry Bogard, babasının katili Geese Howard’tan intikamını aldıktan sonra, onun oğlu Rock’ı kendi evladı gibi yetiştirmişti. Fakat turnuvanın finalinde Rock, annesinin gerçekten hayatta olduğunu öğrenince taraf değiştirip onu bulmaya karar vermişti. Bu durum, Terry ve Rock’ın düşman olup olmayacağına dair birçok soruyu gündeme getirmişti ve bu sorular yıllar boyunca yanıtsız kalmıştı.

Yıllar sonra SNK’nın yeniden açılması ile eski temposuna kavuşması, hayli uzun bir bekleyişin ardından, nihayet 25 yıl beklediğimiz devam oyunu City of the Wolves ile sonuçlandı. Bu yeni oyun, ilk oyundan bir yıl sonra geçiyor. Southtown’daki dövüşçüler için yeni bir King of Fighters daveti gerçekleşiyor ve ödül, Geese’in mirası. Bu mirasın ne olduğuna dair belirsizliklerle dolu bir ortamda, yeni ve eski dövüşçülerle turnuva yeniden başlıyor. Uzun zamandır beklenen Terry ve Rock karşılaşması da nihayet yaşanıyor. Ancak öncelikle, bu noktada oyuna dair ilk hayal kırıklığımı dile getirmek istiyorum. İlk Garou: Mark of the Wolves oyunundaki derin lore ve merak uyandıran hikaye, City of the Wolves’da oldukça sıradan bir yola sapmış. Spoiler vermeden fazla detaya girmeyecek olursak, MotW’daki çoğu karakter bu yeni oyunda “Tanısan seversin, aslında çok iyi biri” imajına bürünmüş. O yüzden, yıllardır beklediğimiz finalin bu olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Oyunun hikayesini iki farklı modda deneyimleyebilirsiniz. Bunlardan ilki klasik Arcade modu; her karakter için son boss’un değiştiği ve hikayenin detaylarını öğrenebileceğiniz yer. Diğer mod ise Episodes of South Town’dır; bu mod, South Town’da dolaşarak dövüşçülerle kapıştığınız ve hikayenin diğer detaylarını öğrendiğiniz bir deneyimi sunuyor. Karakteriniz dövüşerek level atlıyor, can barınız artıyor ve yeni yetenekler kazanıyorsunuz. Ancak Episodes of South Town, içerdiği potansiyelin çok altında kalmış bir deneyim. Oyun, sadece düz konuşma balonlarıyla karakterler arası olayların anlatıldığı ve şehirde gezmenin aslında Google Maps’ten bir yere tıklamak olduğu bir mod. Biraz daha özen gösterilseydi, üç boyutlu bir South Town’da keyifli anlar yaşayabilirdik.

Neyse ki, City of the Wolves, öykü açısından yaşattığı hayal kırıklığını diğer alanlarda telafi edebiliyor. Son dönem King of Fighters oyunları hıza odaklanmışken, CotW daha yavaş ama dengeli ve taktiksel bir oynanış sunuyor; aynı zamanda modern dönemdeki Street Fighter oyunlarına da benzerlikler taşıyor. Eski taktiklerinizin neredeyse işe yaramadığı, daha tok bir oynanış tarzıyla oyuncuların rakiplerinin açıklarını kollayarak mücadele etmesini sağlıyor. Yenilikçi bir mekanik olan S.P.G. (Special Power Gauge), oyuna önemli bir derinlik katıyor. Bu sistem, can barınızın hangi kısmına atıfta bulunacağınızı seçmenize olanak tanıyor. Aktif hale getirildiğinde, daha güçlü özel hareketler yapabiliyorsunuz. S.P.G. sisteminin sunduğu avantajları aşırı kullandığınızda ise geçici bir süreliğine bu özellikleri kaybedebiliyorsunuz.

Grafik motoru açısından ise, KoF XV’ten alınmış izler görmek mümkün. Ancak SNK, grafikleri biraz daha güncel hale getirmek için çaba göstermiş. Müzikler, eski FF oyunlarının aranjmanlarından oluşuyor ama aynı zamanda yeni parçalara da yer veriliyor. Özellikle, müzikler arasında jazz ve blues türlerine de yer verilmesi benim için oldukça memnuniyet verici oldu. Oyunun sahneleri ise serinin geçmişindeki bölümlerden oluşuyor ve bu da nostaljik bir deneyim sunuyor.

Karakter tercihi konusuna gelecek olursak, bazı figürler neden oyunda yer alıyor sorusunu gündeme getiriyor. Özellikle, gerçek dünyadan karakterlerin dövüşçü olarak seçilmesi bana oldukça mantıksız geldi. Christiano Ronaldo ve Salvatoro Ganacci’nin oynadığı rol, oyunun atmosferini bozan unsurlar oldu. Fakat yeni karakterler konusunda pek çok olumlu eleştiri duyduğumu belirtmek isterim. Genel olarak, oyunun hikayesi yıllardır beklenen o etkiyi yaratmasa da, oynanışı ile oyuncuları mutlu edebilecek bir yapımla karşı karşıyayız. Eski sahneler ve müzikler, karakterler arası diyaloglar ve SNK’nın mirasına sahip çıkma çabası ile birlikte, bu oyun, özlem duyduğumuz birçok unsuru barındırıyor. Umarım Art of Fighting, Last Blade gibi seriler de benzer bir yeniden doğuş yaşar.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version