Hollow Knight: Silksong – Zarafet, Uyum ve Keşif Dolu Bir Dünyada Yolculuk

Hollow Knight: Silksong ile zarafet, uyum ve keşifle dolu bir dünyada büyüleyici bir yolculuğa çıkın. Yeni maceralara hazır olun!

admin

Birkaç gündür bu yazı için şiirsel veya esprili bir başlangıç yaratmaya çalışıyorum, fakat maalesef başarılı olamadım. “Toksik bir sevgiliye mi benzetsem bu oyunu?” diye düşündüm ama bu da çok sıradan. “Adaletsizliğe duyulan nefretin en güzel hali” şeklinde tanımlasam, 8 dolarlık bir oyuna fazla dramatik olurdu. Zira bu koca dünyada, özellikle de şu günlerde Silksong’dan çok daha fazla nefret edilecek adaletsizlikler ile karşılaşıyoruz. Sonuç olarak, Silksong deneyimimi kurgulayıp açılış paragrafıma sıkıştıramayacağıma karar verdim. Ancak, göz ardı ettiğim melodramatik seçeneklerin içinde bir miktar gerçeklik payı olduğunu unutmayın. Silksong deyince aklıma üç kelime geliyor: Zarafet, uzlaşmazlık ve haksızlık. Günlük hayatımızda tiksintilerimize en çok sebep olan varlıklar, yani böcekler, hem onların hem de bizim hayal gücümüze sığmayacak kadar geniş ve harikulade bir dünyanın figüranları. O zarafeti daha fazla içimize çekebilmek adına devasa bir oyunda mücadele veren oyuncularla olan uzlaşmazlığı düşünmekteyim. Son olarak, bu çatışmanın doğurduğu, yer yer yıpratan ve sinirlendiren haksızlıklar. Yedi yıllık bir bekleyişin ardından, böcekler ve oyuncuların sancılı ancak kutsal yolculuğuna hoş geldiniz. İpeğin şarkısı nihayet yazılıp, tamamlandı ve yayımlandı.

Hornet, üzümlü kekim

Pharloom krallığını tüm ihtişamıyla keşfetmek için bir bedel ödemek şart; ve bizlerin ölümcül karakteri Hornet, bu bedeli Silksong’un başlangıcında ödüyor. İpeğin gücünü, bulundukları yerlerden çok ötelere ulaşmak için umutsuzca arayan Pharloom halkı, çevik örümceği Hallownest’ten alıp kendi krallıklarına getiriyorlar. Hornet’in elindeki esaret, oyunun ilk ara sahnesiyle son buluyor ve yaban diyarlarından çıkış yolunu bulması için kontrolleri biz devralıyoruz. Bu sefer Silksong’un zarafetinin bedelini biz ödüyoruz.

İncelemelerimin ilkel aşamalarında, hikaye ve anlatıya eğilmenin ardından oynanış konusunu ele almayı seviyorum. Ancak Silksong’da anlatı, bu yedi yıllık süreçte özenle işlenmiş bu anıt dünyasında vazgeçilmez bir parça; neyse ki ona sadece hizmet ediyor. Silksong’da anlatının hükümranlığı yok; oyunun büyük bir kısmında, nereye ve neden gittiğiniz çok net değil. Ancak bunu Silksong için bir dezavantaj olarak söylemiyorum, çünkü Hornet’i sevdirmenin yolu, onu bin bir kederden geçirmekte değil. Onun ifadesiz maskesinin göz deliklerinden ekrana bakışı, zalimce etrafı süzen ve tüm halleriyle huysuz bir kediyi sevme duygusunu doğuruyor. Tıpkı Silksong’un geri kalanında olduğu gibi, Hornet’te de soğukluk ve asalet, istemeden de olsa bir sevimlilikle buluşuyor. Bu durumda, oyunun Hornet’in davasına sizi kararlılıkla dahil etmek adına tek yapması gereken, gerçek finalin öncesinde etkileyici renkler ve melodilerle dolu bir sekans sunmak.

Silksong, son zamanlarda en çok özlediğim unsurlardan biriyle, global ışıklandırma modasının sonbaharında bize yeşil rengin parlaklığını sunuyor. Geçtiğimiz günlerde Hades 2 hakkında yaptığım incelemede de belirtmiştim ki, son dönem oyunlardaki renk paletleri, sanat tasarımının güzelliğinden bağımsız bir şekilde içimi bayıyordu. İşte bu nedenle, hemen hemen aynı ay içinde bu sorunuma çare olacak iki oyun oynama fırsatı bulmuş olmama şaşırmış durumdayım. Silksong, başlangıcındaki yemyeşil alanın ötesinde de hiç hayal kırıklığı yaratmadı. İlk Hollow Knight’ın sanat tasarımı harikaydı ama o soğuk ve karanlık tonlarla çok boğucu olabiliyordu. Silksong ise, bu serin renklerle boğulmak yerine, canlı paleti ve detaylarıyla aydınlık atmosferler sunuyor. Her sahnesi ayrı bir görsel keyif; ne kadar yıpratıcı bir deneyim olsa da, bu güzellik olmasa motivasyonu bulmak zor olurdu.

Bıdık böcek değil atik örümcek

Bununla birlikte, Silksong’un oynanışında işler biraz karmaşıklaşıyor. Detaylar, çoğaltması gereken mücadelenin talepkar yapılarında acı verebilir. Öncelikle, Silksong, ilk oyun gibi bir pozisyon alma oyunu. Düşmanlara değdiğinizde hasar alıyorsunuz ve bu nedenle tüm tehlikeleri ustalıkla aşmak gerekiyor. Bu yüzden oyundaki savaşlarla platform dizileri arasındaki sınırlar, diğer oyunlara kıyasla daha belirsiz. Oyunun beyaz atı olan “pogo” mekaniği, her iki platformda da temel becerimiz olarak işlev görüyor; Hornet’in animasyonları ve hareket şekli ilk oyundaki karakterimize benzer biçimde “böceğimsi”. Ancak iki karakter arasında benzerlikler burada sona eriyor; Hornet, depar yeteneği sayesinde daha hızlı ve akrobatik hareketler gerçekleştirebiliyor.

Ben kendi adıma, ilk oyundaki temel hareket setinden çok hoşlanmıyordum. Ancak Silksong’a dair heyecanımı artıran şey, ilk tanıtım kesitlerinde bile Hornet’in zarif hareketleriyle mesafe kat etmesiydi. Oyun çıktıktan sonra da bu konudaki beklentim karşılandı ve ilk Hollow Knight’ta gördüğüm bir başka sorun Silksong’da yaşanmıyor; ilk oyunda efektif bir hareket kabiliyetine ulaşmak için uzun süre beklemek zorunda kalıyorduk. Silksong, başlangıçta etkili bir hareket setine sahip. Sürekli şekil değiştiren hareketler, oyunun ilerleyen süreçlerini çok daha eğlenceli kılıyor. Zıplama, duvardan sekme ve çift zıplama gibi bir dizi yetenek, oynanışın tamamında kayıp parçaları bulduğunuz bir yapboz deneyimi sunuyor.

Ayrıca, genellikle 2D Metroidvania’larda oldukça sıkıcı bulduğum standart yeni beceri sorununun Silksong’da da bulunduğunu belirtmeliyim. Yine de bu oyun için bir handikap oluşturmuyor. Silksong, aldığı yeni yetenekleri etkin bir şekilde kullanmanızı sağlıyor. İlk oyundaki gibi mekaniklerin standartlaşması, Silksong’un sunduğu zengin biyomlarda platform deneyimlerinizi çeşitlendirerek bu zorluğun etkisini azaltıyor. Oyunu bitirmek için çift zıplama yeteneğine sahip olmanız zorunlu değil; zira Faydown Cloak olarak adlandırılan ve yüksek alanlara zıplamanızı sağlayan bu özelliği kazanmak için belirli engelleri aşmanız şart. Bu, Metroidvania alt türünde özelleştirildiğini düşündüren bir durum. Ayrıca, en zorlu platform kesimlerinin ardından çift zıplama özelliğini kazanmanız da ironik bir durum yaratıyor.

Uyum sağlayamayan yallah ilk Hollow Knight’a!

Oyun, karakter özelleştirme ve yetenekler açısından ilginç bir yol izliyor. İlk oyunda ruh kaynağı olan Soul kullanılırken, Silksong’da bunun yerini Silk bar alıyor ve hem kendimizi iyileştirmek hem de yeteneklerimizi kullanmak için harcıyoruz. Tılsım sistemi değişmiş ve artık slotlarımız farklı renkte. Ek olarak tılsımları takmak için doğru slotları seçmek, stratejik düşünmeyi gerektiriyor. Pasif bonusları seçimleriyle bağlı kalmak, zorlukları artırıyor ancak eklenen açıklık sistemleri, oynanışı çok daha dinamik hale getiriyor. Eğer ilk Hollow Knight deneyimini bu sistem olmadan yaşarsanız, durumda zorlanabilirsiniz.

Bu silah ve araç sisteminin sinir bozucu yanları, düşmanlardan kazandığınız iki tip kaynağın varlığı. Birincisi Rosary dediğimiz boncuklar; bu, öldüğünüzde kaybedebileceğiniz bir tür kaynak. İkincisi ise Shard, silahlarınızı üretmek için kullandığınız bir diğer kaynak. Eğer Shard’larınızı kaybedecek olursanız, yeniden kazanmak için savaşıp durmanız gerektiğini hissedeceksiniz. Bu, oyunun zorlayıcılığını artırırken bazı durumlarda keyif vermekten ziyade sinir bozucu hale geliyor. Şu durumda, Team Cherry az da olsa kolaylık sağlamış gibi görünüyor, ancak bazı durumlarda tatmin edici bir deneyim sunmaktan uzak kalan bir oyun olmuş.

Şimdi konuşalım da ustalıkla değişen Crest sisteminin avantajlarından; bu sistem, tılsım slotlarını çeşitlendirmek ve dinamik bir deneyim yaşatmak üzerine kurulmuş. Bu, oyunculara farklı oyun stillerini deneme fırsatı sunuyor. Ancak, bu sistemin bazı sınırlamaları da mevcut ve oyuncular, istenen kombinasyonları bulmak adına zaman harcamak zorunda kalıyor. Kayıt noktalarına ulaşmadan önce araç sayınızı yenileyememeniz de zorlukları artırıyor. Yani bazı zor dövüşler yine de denemeyi gerektiriyor.

Tac Mahal 1, Pharloom 2

Oyunun biyomları, sunduğu tehlikelerin çeşitliliği ve platform işine tazelik katan kendine has detaylarıyla dikkat çekiyor. Pharloom, keşfedilmesi gereken sonsuz bir dünya. Çok sayıda kırılabilir duvar ve gizli alan var, Silksong’un bu konuda başka bir rakibi olmadığını hemen anlamak mümkün. Ancak keşif yaparken birtakım tuzaklarla karşılaşma olasılığınız da mevcut. Miyazaki ustaya selam çakıyor ve Souls serisinin bir geleneği haline gelen zehirli bataklık bölümleri de yine Silksong’da bulunuyor. Tüm bu güzelliklere rağmen, keşif her zaman ödüllendirilmemektedir.

Silksong’un mekanikleri ve detayları, her güzel parçasını sadece oyuncunun gözüne sokmaktan daha ileri bir hedef gütmeden işliyor. Anahtar bir görev veya zorlu bir platform sahnesi olmadan oyunun finaline ulaşmanız mümkün değil. Tüm bunların yanında, Steel Soul moduyla ilgili bazı unsurlardan da bahsetmek gerekiyor. Hollow Knight: Silksong, 8 yıllık bekleyişin karşılığını, sunmuş olduğu titiz yaratıcı vizyonla verirken, oyunculardan manevi yönden alacaklarını acımasızca almayı başarıyor. Pharloom, her detayıyla dolup taşmış bir anıt dünya; buraya her gittiğinizde size sunduğu yeni deneyimler ve mekanikler eşliğinde bir tat bırakarak hatırlanıyor. Eğer Team Cherry, oyuncusuna biraz merhamet edebilseydi, aşağıda gördüğünüz not daha da yüksek olurdu, çünkü başka bir oyun Silksong’da sunulanları vermez.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version