Ubisoft Quebec, iki yıl önce Yunan mitolojisini merkezine alan Assassin’s Creed: Odyssey ile oyuncuların karşısına çıkmıştı. Böyle bir oyun geliştirmek için geniş çaplı araştırmalar yapmak kaçınılmazdı. Ubisoft Quebec de “madem bu kadar bilgi topladık, Yunan mitolojisini en ince detaylarına kadar öğrendik, neden bundan eğlenceli bir oyun daha çıkarmıyoruz ki?” diyerek Gods and Monsters adını verdiği projeye başladı. Ancak, Monster enerji içeceği ile yaşanan bazı anlaşmazlıklar sonucunda bu oyun, Immortals Fenyx Rising adını aldı ve Yunan tanrılarını bir kez daha karşımıza çıkardı. Ama bu sefer karşımıza çıkan yapım, kanlı, sert ve acımasız değil; aksine olabildiğine eğlenceli olmaya çalışan, rengarenk bir dünya sunuyor.
Nasıl ki The Surge veya Code Vein‘i Dark Souls ile kıyaslamadan ele almak pek mümkün değilse, aynı durum Immortals: Fenyx Rising ve Zelda: Breath of the Wild arasında da geçerli. Oyunun fragmanları yayınlandığında bu benzerliği hemen fark etmiştik. Bir duvara tırmanmaya başladığınızda, aşina olduğunuz o stamina çubuğu beliriyor ve staminanız bittiğinde aşağı düşüyorsunuz. Renk paleti ise tam anlamıyla Breath of the Wild‘dan fırlamış gibi; pastel tonlar ve stilize grafikleri doğrudan çağrışım yapıyor. Yeter mi? Hayvanları aynı şekilde evcilleştirip binek olarak kullanabiliyorsunuz. İkna olmadınız mı? Link’in mıknatıs yeteneği bire bir aynısı, animasyonuna kadar, bu sefer de karşımıza çıkıyor; çoğu bulmacayı da bu yeteneği kullanarak çözüyoruz. Sonra, Breath of the Wild‘daki Shrine’lar bu oyunda Vault haline dönüşüyor ve mantıkları da tamamen aynı. Breath of the Wild‘daki Tower’lar gibi burada da yüksek bir yere çıkıp haritada Vault’ları ve diğer ilgi çekici yerleri işaretliyoruz. Ardından yüksekten Glide ile süzülerek aşağı iniyoruz.
Sonrasında, haritanın tam ortasında yine kırmızı bir tehdit var; adeta Hyrule Kalesi’ni çevreleyen Ganon gibi. Breath of the Wild‘de dört divine beast vardı ve bunları Ganon’un etkisinden kurtarıp özel yetenekler kazanıyorduk. Immortals: Fenyx Rising‘de de aynı şekilde dört tanrı var ve onları kurtararak özel yetenekler kazanıyoruz. Daha ne sayayım size? Ancak, burada Immortals: Fenyx Rising’in basit bir kopya olduğu anlamını çıkarmayın. Tam tersine, Ubisoft klasik kalitesini konuşturarak oyuna farklı hissettirecek özellikler ekleyip, gerçekten de oynaması son derece keyifli, merak uyandırıcı bir oyun ortaya çıkarmış.
Merak etmeyin, yazı boyunca durmaksızın Breath of the Wild kıyaslamaları yapmaya niyetim yok ama bir detayı daha belirtmeme izin verin. Breath of the Wild açık dünyasında daha çok keşfi ve bulmacaları ön plana çıkarırken, Immortals: Fenyx Rising buna bir de platform unsurları eklemiş. Fenyx son derece çevik bir karakter; zıplaması, Link’e göre çok daha doğal hissettiriyor. Hem girdiğimiz Vault’larda hem de oyunun renkli dünyasında karşılaştığımız bulmacalar çeşit çeşit ve çoğunda platform yeteneklerinizi kullanmanız bekleniyor. Oyunun 3D platform türüne kaydığını söylemeyeceğim, ama türlerin özellikleri birbirine çok iyi yedirilmiş. Platformdan kastım sadece zıplamak değil; özellikle bazı Vault bulmacalarında kanatlarla süzülerek platform görevlerini tamamlıyoruz. Laserlerden dokunmadan hava akımlarının etkisiyle uçmak, aşağıdaki boşluğa düşmeden platformların üzerine inmek gibi kısımlarla bolca karşılaşıyoruz.
Immortals: Fenyx Rising’in hikayesi aslında klişeliğin kitabını yazabilir. Biz seçilmiş kişiyiz ve dünyayı kurtarma görevi de bizim elimizde. Yunan mitolojisinin ünlü Titanlarından biri olan Typhon, başta Zeus olmak üzere tanrılar tarafından yakalanıp yer altında zincire vurulmuş. Yıllar sonra esaretinden kaçan Typhon, intikam ateşiyle tanrıların özlerini hapsetmiş, ölümlüleri taşa dönüştürmüş ve dünyayı yok etmeyi kafaya koymuş. Tanrıların özlerini serbest bırakmak ve Typhon’a dünyayı zindan etmek de haliyle bize düşüyor.
Oyunun belki de en çok seveceğiniz ya da gıcık olacağınız kısmı, hikaye anlatımı için seçilen tarzdan kaynaklanıyor. Hikayeyi bize Zeus ve Prometheus birlikte anlatıyorlar. Hani şu tanrılardan ateşi çaldığı için bir kayaya bağlanan ve ciğeri sonsuza kadar kuşlar tarafından gagalanan Prometheus? Prometheus ve Zeus’un hikaye anlatımı ise ciddiyetten olabildiğine uzak, sürekli bir espri çabası var ve birbirlerine laf sokup duruyorlar. Fenyx’in karşılaştığı bir yaratığı Prometheus farklı, Zeus farklı anlatıyor ve biz de bu sırada Fenyx’in gözleri önünde bu yaratığın anlatıma göre değişmesine şahit oluyoruz. Sonuçta karşımıza bir tavuk çıkıyor. Oyunun yükleme ekranlarındaki ipucu metinlerinin altında bile Zeus’un dalga geçtiği sözleri yer alıyor.
Bu anlatım tarzına gıcık olma ihtimaliniz yüksek, çünkü neredeyse her cümle zorlama esprilerle dolu ve çoğu da pek komik değil. Aksiyon anında sürekli cır cır konuşan bu iki anlatıcının dikkat dağıttığı da oluyor. Yani burada bilmeniz gereken en önemli şey, Fenyx Rising’in hikayeyi öyle çok da ciddiye almadığı. Eğer Assassin’s Creed tarzı bir anlatım beklerseniz “bu ne yav” diyebilirsiniz. Ama oyunun bu “ciddiyetsizliği” aslında bence güzel bir şey; Ubisoft oyunlarına farklı bir soluk getirmiş. Ayrıca bu cıvıl cıvıl renkli dünyayla da oldukça uyuştuğunu düşündüm. Çoğu espriye gülmedim ama beni rahatsız etmedi kısacası.
Oyundaki Yunan tanrılarının tasvirleri ve seslendirmeleri de komedi unsurundan payını alıyor. Bu noktada ister istemez Hades ile karşılaştırma yapıyorum. Orada Zeus’un sesini duyduktan sonra buradaki ses çok alakasız geliyor; bu mu tanrıların kralı Zeus diyorsunuz. Ya da Afrodit’in iki oyundaki tasvirini yan yana koyunca Hades’in bu konuda nasıl inanılmaz bir iş çıkardığını düşünmeden edemiyorum. Muhtemelen sizin de Fenyx Rising’in görselleştirmesine alışmanız kolay olmayacak ama oyunda belli bir süre geçirdikten sonra aslında oyunun görsel ve işitsel yanının tam da olması gerektiği gibi olduğunu göreceksiniz. Bir Hades değil tabii ki ama hiç de fena değil.
Fenyx Rising oynarken anlatılan hikaye kısımlarına dikkat ederek Yunan mitolojisi hakkında çok fazla şey öğrenmeniz mümkün. Zaten görevler de çoğunlukla bu hikayeler etrafında şekillenmiş. Örneğin, Afrodit’in özünü kurtarmak için çıktığımız yolculukta Afrodit’in gözyaşlarından tutun da onun ölümlü aşkı Adonis’in bir yaban domuzu tarafından nasıl öldürüldüğüne, güzellik uğruna Truva Savaşının nasıl başladığına kadar bu tanrıça etrafında geçen o kadar çok hikaye dinliyoruz ki… Ya da girdiğimiz bir mağarada ilk Titan, tüm okyanusların kişiselleşmiş hali olan Okeanos ile Gaia’nın kızı Tethys’in evliliğine dair bir heykel görüyor ve bu detayları öğreniyoruz. Bir fresk bulmacası çözüyoruz ve Eros’un sevgilisi Psykhe ile Persephone karşılaştığında neler olduğunu duyuyoruz. Bunların hiçbiri de sıkıcı değil; hem görevlere oldukça iyi yedirilmiş hem de kültürümüzü artırıyorlar. Hatta oyunda Adonis’i öldüren yaban domuzunu bile avladığımız oluyor ya da uğruna savaşların başladığı Anlaşmazlık Elması’nı bulup kullandığımız.
Fenyx Rising’in haritası, bir Ubisoft oyunundan bekleyeceğiniz gibi dopdolu. Haritada işaretlediğiniz çoğu “ilgi çekici yer” sizi bir bulmacaya götürüyor. Bunlar arasında parça kaydırarak çözülen nefis fresk bulmacaları, hareketini kontrol edebildiğimiz oku yönlendirerek çözdüğümüz bulmacalar, lir bulmacaları, takımyıldız bulmacaları, sandık bulmacaları, meşale yakma bulmacaları bulunuyor. Bunlar genel olarak oldukça keyifli şeyler ve büyük bir çoğunluğu da opsiyonel. Ancak, bu bulmacalardan kazandığımız Charon paraları ile yeni yetenekler alıp güçlendiğimiz için ne kadar çok yaparsak o kadar iyi.
Oyunda toplamda 60 tane Vault var ve hepsinin bulmaca yapısı farklı. Az önce de belirttiğim gibi, bunlar Breath of the Wild‘deki Shrine’lara benziyor. Bazıları aynı oradaki gibi “savaş Vault”ları ve bu Vault’larda birkaç dalga düşmanı öldürerek ödül kazanıyorsunuz. Bazıları Glide yeteneklerinizi, bazıları Ok yeteneklerinizi, bazıları ise platform yeteneklerinizi sergilemenizi gerektiriyor. Hepsinin sonunda bir adet Zeus yıldırımı kazanıyorsunuz (bu, staminanızı artırmak için gerekli), fakat bunun yanı sıra o Vault’larda ekstra sandık veya ödül de olabiliyor. Bir Vault’ta hangi kısımları tamamladığınızı, nelerin eksik olduğunu görebilmeniz de güzel. Tamamıyla bitirmediğiniz Vault’lar haritada “yarım” işaretli kalmaya devam ediyor; bu da %100’cü oyuncular için mükemmel bir özellik.
Oyunda üç silahımız var ve üçünü de birlikte kullanıyoruz: hafif saldırılar için kılıç, ağır saldırılar için balta ve bir de yay. Silahlar ve ekipmanlar görsel olarak çok iyi tasarlanmış. Ubisoft bu konuda bir de güzellik yapmış; özelliklerini sevdiğiniz bir silahın görüntüsünü, sahip olduğunuz başka bir silahla değiştirebiliyorsunuz. Yani tipine bayıldığınız ama özelliklerini sevmediğiniz bir silahı iç geçirerek görmezden gelmek zorunda kalmıyorsunuz. Zaten Ubisoft deyince aklıma kozmetik çılgınlığı da geliyor; burada da gerek oyunda kazanabileceğiniz, gerek oyun içi mağazasından alabileceğiniz tonlarca kozmetik var. Binek hayvanından yanınızda uçan yardımcı kuşa, miğferlerden yaylara kadar her şey için onlarca kozmetik seçenekle karşılaşacağınıza emin olabilirsiniz.
Düşmanlara silahları bir arada kullanarak kombolarla saldırıyoruz. Üç kılıç vur, sonra baltayla sersemlet, zıplayıp iki tane ok yapıştır, baltayı yere indirip şok dalgası yarat, ardından 5’li kılıç kombosu yapıp düşmanın canına oku gibi… Oyunun dövüşleri yüksek tempolu ve aksiyon dolu; doğru zamanlamayla saldırılardan kaçtığınızda zaman yavaşlıyor ve siz de düşmanlara daha çok zarar veriyorsunuz. Hem kombolar, hem de saldırıdan kaçmalarla hızlı hızlı düşman kesiyoruz.
Silahlara ek olarak bir de tanrısal güçlerimiz var; bunları da Charon paraları kullanarak açıyoruz. Mesela yere baltayı vurup sersemletici dalga oluşturmak, etraftaki toplanabilir objeleri tek seferde almak, duvara tırmanırken zıplayabilme yeteneği, mıknatıs yeteneğimizi güçlendirmek gibi çok sayıda güce sahip olabiliyoruz. Burada neyi nasıl geliştireceğiniz tamamen size kalmış. Örneğin, ben öncelikle kanatlarla süzülürken ileri doğru uçabilme gücünü aldım rahat etmek için; savaşta gücümü artıranlara sonradan odaklandım. Eğer oyun dünyasındaki bulmacaları ihmal etmezseniz, zaten bu güçleri yavaş ama kararlı bir şekilde açmaya başlayacaksınız. Yani burada belirlediğiniz şeyin öncelik olduğunu söyleyebilirim. Oyunun bir noktasında zaten istediğiniz her şeyi açmış oluyorsunuz.
Aklınıza gelebilecek çoğu mitolojik yaratık oyunda mevcut; griffinler, tepegözler, harpiler… Ancak, düşman çeşitliliği çok da fazla değil; ilerledikçe aynı yaratıkların renkleri değişmiş ve daha güçlü halleriyle kapışıyoruz sadece. Bu da bir noktadan sonra sıkıcı hale geliyor; “uff yine mi ayı” dediğim çok oldu.
Golden Isle, toplamda 7 ayrı bölgeden oluşuyor ve bu bölgelerin renkleri ve tasarımları o bölgenin temsil ettiği tanrıya adanmış. Clashing Rocks (Hermes), Valley of Eternal Spring (Aphrodite), War’s Den (Ares), Grove of Kleos (Athena), The Forgelands (Hephaistos), King’s Peak (Zeus) ve Gates of Tartaros (Typhon). Bölgelerin estetik yapısı bu tanrılara uygun biçimde tasarlanmış; örneğin, Aphrodite’nin bölgesi rengarenk, yeşiller, sarılar ve kırmızılar havada uçuşuyor. Savaş tanrısı Ares’in bölgesine girdiğinizde ise sizi kahverengi ve kırmızı tonları karşılıyor. Bu bölgelerde gördüğümüz mimari tasarımlar da birbirinden farklı; Ares’in bölgesinde Makedon mimarisi ağır basarken, Athena’nın bölgesi klasik Antik Yunan tarzında. Hephaistos’un bölgesi çorak, ağaçlar tek tük. Zeus ise elbette Olimpos’un zirvesinde olduğu için bolca kar, tepe ve dağlık alan bizleri bekliyor. Ancak bölgeler, bu nefis görsel farklılıklar dışında bir değişiklik sunuyor dersem yalan olur. Bulmaca çeşitleri yine aynı, her bölgede bir iki özel düşman olsa da genel olarak karşılaştığımız yaratıklar, daha önce bahsettiğim gibi tanıdık isimlerden oluşuyor.
Artık oyunları değerlendirirken “vereceğim paraya değecek mi acaba?” sorusuna da cevap vermek gerektiğini düşünüyorum. Immortals: Fenyx Rising için bu soruya cevabım “hem de nasıl!” olacak. Tabii bunu PC versiyonunun fiyatını referans alarak söylüyorum. Ubisoft gerçekten de oldukça doyurucu bir iş çıkarmış; sizi çok uzun süre oyalayabilecek içeriğe sahip bir oyun Fenyx Rising. Üstelik alabildiğiniz günlük ve haftalık görevler de mevcut; bunlar da ana hikayeyi bitirseniz bile oyuna geri dönmek için birer sebep. Oyundaki 7 ayrı bölgeyi tamamen temizlemek istediğinizde, 60-70 saatlik bir oyun süresi sizi bekliyor olmalı. Ana hikayeyi ise sadece görevlerden giderek 30 saat civarında bitirmek mümkün.
Kısacası, ben Immortals: Fenyx Rising‘i oldukça beğendim. Başında zerre sıkılmadan saatler geçirdiğim ve bu süre zarfında Yunan mitolojisi hakkında daha önce duymadığım detaylar öğrendiğim bir oyunu beğenmemek elde değil. Ubisoft, bence çok güzel bir yeni IP yaratmış ve serinin bundan sonra da farklı yönlere gidebileceği belli. İster yine Yunan mitolojisinden hikayeler anlatır, ister DLC planlarında olduğu gibi farklı mitolojileri (Çin gibi) karşımıza çıkarır. Kesin olan bir şey var ki, o da bu hikayenin burada sonlanmayacağı.